My Awesome Goal Is Creativity (M.A.G.I.C) Projemizin Enerji Tasarrufu Haftası kapsamında yapılan Rüzgaroğlu Anadolu Masalının dinleme ve resimleme etkinliğinin iş birliği çalışmasıdır.Emeği geçen herkese sonsuz teşekkürlerimle…
Hazırlayan:Serap YILMAZ
Mustafa Necati İlkokulu BURSA

RÜZGÂROĞLU
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; develer tellal
iken, pireler berber iken çok uzak diyarlarda Rüzgâroğlu adında bir adam yaşarmış.
Rüzgâroğlu’nun altı yaşında Nuryüz adlı bir oğlu, dört yaşında Gülyüz adlı bir kızı
varmış.
Rüzgâroğlu, talime meraklı olduğundan günlerini ormanda talimde geçirirmiş.
Günlerden bir gün, ormana talim yapmaya gitmiş. Birdenbire karşısına bir geyik
çıkmış. Geyiği yakalamak için çabaladıysa da bir türlü bunu başaramamış. Geyik de
hızlıca kaçıp gitmiş. Bu sırada uzaklardan bir ses gelmiş:
̶ Hey, Rüzgâroğlu, Rüzgâroğlu! Gençlikte zenginlik, ihtiyarlıkta fakirlik mi

Rüzgâroğlu, şaşkınlıktan geyiği yakalama çabası içinde olduğunu unutmuş.
Geyiğin peşini bırakmış. Kulağında çınlayan o sözleri düşünmeye başlamış. Gece,
gözüne uyku girmemiş. Ertesi sabah, Rüzgâroğlu yine talime gitmiş. Yine geyiği
görmüş, onu yakalayamamış ama aynı sözleri tekrar işitmiş.
Rüzgâroğlu’nun merakı büsbütün artmış, evine dönmüş. Gördüklerini,
duyduklarını karısına bir bir anlatmış. Karısı da:
̶ Bey, gençken fakirliğe sabrederiz ancak yaşlılıkta fakirlik zor olur. Yarın
talime gittiğin zaman o ses, sana yine aynı şeyi sorarsa “Gençlikte fakirlik, ihtiyarlıkta
zenginlik isterim.” diye karşılık ver, demiş.

Rüzgâroğlu, ertesi gün yine aynı geyiğe rastlamış, onu yine yakalayamamış.
Yine her zamanki sesi duymuş ve hemen:
̶ Gençlikte fakirlik, ihtiyarlıkta zenginlik isterim, diye karşılık vermiş.
Bunu dedikten sonra, evinin yolunu tutmuş. Yolda gelirken av köpeklerinden
biri dereyi geçememiş, dereye düşmüş. Rüzgaroğlu’nun atı da zehirli bir ot yemiş ve
yaşayamamış. Eve yaklaştıkları zaman, komşu evlerden birinin damından düşen bir
kiremit ne yazık ki öteki köpeğe de zarar vermiş.

Rüzgâroğlu, kendini eve zor atmış. Hava da iyice bozmaya başlamış.
Şimşeklerden biri, kuru otları tutuşturmuş. Derken yangın büyümüş, koca köşkü bir
anda ateşler içinde kalmış, kül olmuş. Rüzgâroğlu, karısı ile çocuklarını güçlükle dışarı
çıkarabilmiş. Artık bu memlekette kalmanın faydası olmadığını düşünerek rızıklarını
başka yerde aramaya karar vermişler ve yola düşmüşler. Az gitmişler, uz gitmişler;
dere tepe düz gitmişler ve bir köye varmışlar. Orada ,bir çiftçinin tarlasında çalışmaya
başlamışlar.

Birkaç gün sonra, orada iş kalmamış. Yine yola çıkılmışlar. Çok geçmeden
önlerine geniş bir çay çıkmış. Rüzgâroğlu, ağaçlardan ve sazlardan küçücük bir sal
yapmış. Nuryüz ile Gülyüz’ü sala bindirmiş. Çocukları ile birlikte çayı geçmeye
çocuklara sal, suyun akıntısına kapılıp uzaklaşmış. Rüzgâroğlu ve
hanımı akşama kadar gözyaşları içinde çocuklarını aramışlar fakat onlara ait en ufak
bir iz bulamamışlar.
Sal, suda sürüklendikten bir süre sonra, padişahın askerleri saldaki çocukları
görüp kurtarmış ve saraya götürmüşler. Nuryüz ile Gülyüz, akıllı ve dürüst
cüzdanlar için sorular onları yanlarından ayırmak istememiş. Çocuklar padişahın
himayesinde sarayda okuma başlamışlar. İkisi de zamanla sadakat ve
çalışkanlıkları ile sarayın en güvenilir kişileri olmuş.

Onlar sarayda yaşayadursunlar biz gelelim Rüzgâroğlu’na… Rüzgâroğlu ve
karısı, çocuklarını bulamayınca kaderlerine razı olmuşlar. Ertesi gün, yine yola
çıkmışlar. Az gitmişler, uz gitmişler; dere tepe düz gitmişler. Her uğradıkları köyde
karın tokluğuna çalışmışlar. Yine bir gün, köyün birine gelmişler. Orada birkaç gün
çalıştıktan sonra tam köyden ayrılacakları sırada padişahın başyaveri, sarayda hizmet
gördürmek için becerikli hanımları arıyormuş. Rüzgâroğlu, en azından karısının iyi bir
hayat yaşaması ve kendisi gibi perişan olmaması için onu saraya göndermek istemiş.
Karısı, onun yanından ayrılmak istememiş ama Rüzgâroğlu eşini ikna etmiş.
Rüzgâroğlu, yıllarca dolaşmış. Böylece aradan tam yirmi sene geçmiş. Yine
yollardayken büyük bir şehre varmış. Bir fırın bulup bir parça ekmek istemek için
saatlerce dolaşırken açlıktan bayılmış. O gün de memlekette yeni padişah
belirlenecekmiş. Padişah öldüğü zaman bütün halk, şehrin meydanında toplanırmış.
Talih kuşu uçurulur, kimin başına konarsa o, padişah seçilirmiş.

Rüzgâroğlu, fırının önünde baygın yatarken şehrin meydanından bir talih kuşu
uçurulmuş. Yüzlerce hatta binlerce insan “Acaba kuş kimin başına konacak?” diye
heyecanla beklerken kuş uzaklaşıp şehrin diğer tarafına doğru uçmuş. Arkasından atlı
bir gözcü göndermişler. Gözcü, talih kuşunu Rüzgâroğlu’nun başında görmez mi? “Bu
ihtiyar nasıl padişahlık yapacak? Bir yanlışlık oldu galiba. ” diyerek talih kuşunu tekrar
uçurmuşlar. Kuş, meydan üzerinde yine üç defa dönmüş, sonra doğruca
Rüzgâroğlu’nun başına konmuş. Talih kuşunu üçüncü defa uçurmuşlar. Kuş, her
seferinde Rüzgâroğlu’nun başına konmuş. Bu durum karşısında bütün halk, yeni
padişahın etrafında toplanmış. Rüzgâroğlu’na padişah elbiselerini giydirip onu tahta
oturtmuşlar.

Rüzgâroğlu padişah olup otursun tahtına. Biz haberi eşinden ve çocuklarından
verelim. Tam o gün Rüzgaroğlu’nun karısı, sarayın kilerinden malzeme almaya inmiş.
O esnada aşçının yaramaz çocuğu, onunla oyun oynamak istemiş. Kadından orada
bulunan boş bir sandığa girmesini rica etmiş ve sandığı kapatıp hemen açacağını
söylemiş. Kadıncağız, çocuğun gönlü olsun diye bunu kabul etmiş ancak küçük
yaramaz, kadın sandığa girince sandığı kilitleyip gitmiş.

Bu esnada analarının sarayda çalıştığından habersiz olan Gülyüz ve Nuryüz,
kilerden garip sesler geldiğini duymuşlar. Kilere inip bakınca sesin sandıktan geldiğini
anlamışlar. Hemen sandığı açıp içindeki kadını çıkarmışlar.
Anaları, çocuklarını görür görmez tanımış; onlara hasretle sarılmış,
öpüşmüşler. Böylece analarına kavuşan Nuryüz ve Gülyüz, anaları ile oturup
dertleşmişler. Çocuklar da anneleri de başlarına geleni bir bir anlatmışlar. Çocuklar
babalarını bulmanın bir yolunu düşünüp durmuşlar.

Gülyüz ile Nuryüz, annelerine babalarını bulmak için sarayın yeni
padişahından yardım istemeyi teklif etmişler. Anneleri kabul etmişti. Hep birlikte
padişahın huzuruna varmışlar. Onlar, Rüzgâroğlu’nu tanıyamamış ama Rüzgâroğlu
karısı ile çocuklarını tanımış. Yerinden fırlayarak koşup onları kucaklamış.
Rüzgâroğlu ile eşli, gençlikte fakirliğe sabredince yaşlılıkta çocuklarıyla büyük
bir zenginliğe ve saltanata kavuşmuşlar. O güzel sarayda eski günlerinden çok daha
mutlu yaşamışlar. Onlar ermiş muradına, darısı hepimizin başına…
Gökten üç elma düşmüş: Biri, masal anlatanın başına; biri, dinleyenin başına;
biri de sabredenlerin başına…
***

İŞ BİRLİKÇİ ÇALIŞMAMIZA KATKIDA BULUNANLAR
MERYEM AKPINAR ÇAVUŞKÖY İLKOKULU MANAVGAT
BETÜL YILDIRIM ATATÜRK İLKOKULU MANAVGAT
BÜLENT GÜVEN ÇAVUŞKÖY İLKOKULU MANAVGAT
NAGİHAN ÖZTÜRK MUSTAFA PAŞA İLKOKULU KOCAELİ
MUNİSE SARI EMEKOĞLU BİLİM VE SANAT MERKEZİ MİLAS
RAMAZAN TEKE ŞEHİT MEHMET ERDOĞAN İLKOKULU KAYSERİ
GANİMET ŞEKER SARIZ ANAOKULU KAYSERİ
MÜŞERREF SİPAHİ ŞEHİT POLİS BÜLENT ASLAN İLKOKULU
BURSA
İLKNUR KILDAN ŞEHİT POLİS BÜLENT ASLAN İLKOKULU
BURSA
SERAP YILMAZ MUSTAFA NECATİ İLKOKULU BURSA
TEŞEKKÜRLER…
Published: Feb 14, 2021
Latest Revision: Feb 14, 2021
Ourboox Unique Identifier: OB-1043981
Copyright © 2021