PİNHANYA

by İlknur AKDENİZ

This free e-book was created with
Ourboox.com

Create your own amazing e-book!
It's simple and free.

Start now

PİNHANYA

  • Joined Apr 2021
  • Published Books 2

Sıcak bir yaz günü aydı. Uyandım, elimi yüzümü yıkadım ve kahvaltımı yaptım. Bavulumu hazırladım ve son hazırlıkları yaptım. Yolculuk için neredeyse hazırdım. Evet, yolculuğa çıkacaktım. Bu arada ben Furkan, arkeoloğum. Nerede kalmıştık? Yolculuğa çıkıyordum. Nereye mi? Mısıra, gizemini hala koruyan Piramitlere. Biliyorsunuz piramitlerde kaybolup bir daha bulunamayan bir çok bilim adamı ve arkeolog var. Bu yüzden yola çıkarken içimde ufak bir korku vardı. Ya ben de onlardan biri olursam? Saate baktım, vakit gelmişti. Eşyalarımı aldım ve çıktım. Durakta tur otobüsünün gelmesini bekliyordum. Yarım saatin sonunda beklediğim otobüs geldi. Yolculuk başlasın… Her zamanki gibi cam kenarında yerimi aldım. Yolculuk boyunca biraz kitap okudum, biraz müzik dinledim, biraz da uyudum. Piramitlere varıp araştırmalara başlamak için sabırsızlanıyordum. Yol uzundu ama benim için çabuk geçti. Sonunda Mısıra varmıştık. Rehber eşliğinde bizi kalacağımız otele götürdüler. Otel in içi oldukça güzeldi. Her odada iki kişi kalacaktı. Odama çıkıp hemen ılık bir duş aldım. Odada arkeolog arkadaşım Mehmet’le beraber kalıyorduk. Onun da içi içine sığmıyordu ,en az benim kadar heyecanlıydı. Piramitlerde yapacağımız araştırma bizim için oldukça önemli bir deneyim olacaktı. Bir saat sonra otelin önünde tüm arkeologlar toplandık ve bizi piramitlere götürecek olan aracımıza bindik.

2

Yol yaklaşık yirmi dakika sürdü. Ve evet, işte piramitlere varmıştık. Gerekli malzemeleri alıp araştırma yapacağımız bölgeye doğru  yürüyorduk. Piramitlerin içindeydik. Birbirimizden ayrılmamamız gerekiyordu. Tam gruplara ayrılmış dağılırken cep telefonumu araçta unuttuğumu fark ettim. Şefimize söyleyerek gruptan ayrıldım Dışarı doğru giden yolda yürürken garip bir ses duydum. Sesi duyduğum yöne doğru yürüdüm hemen. Ben ilerledikçe sesin yönü değişiyor gibiydi. Yürüdüm yürüdüm… Sonra yolu kaybettiğimi fark ettim. Sese o kadar odaklanmıştım ki nerelerden geçtim de geldim hatırlamıyordum. Yanımda telefonum da yoktu, bizimkilere haber veremiyordum. Resmen kaybolmuştum ve yolumu bulamıyordum. Ama yönümü kendi başıma bulmaktan başka çarem yoktu. Bir o tarafa bir bu tarafa gidip duruyordum. Aynı yerin etrafını üç kere dolanmışımdır belki. Ama yok bir türlü yolumu bulamıyordum. Dönüp dolaşıp aynı yere gelmek canımı sıkmaya başlamıştı. Sanki bir döngünün içerisinde gibiydim hangi kapıdan girersem gireyim yine olduğum yere geri dönüyordum. Tam ümidimi kesmişken orada gizli bir geçit fark ettim. Geçitten geçerek farklı bir odaya girdim. Buranın duvarlarında ilginç simgeler vardı. Daha önce gördüklerime hiç benzemiyorlardı. Tek tek hepsini incelerken yanlışlıkla elimle bir taşı  duvardan içeri doğru ittim. Ne olduysa o an oldu ve duvarın ardında aşağı doğru inen bir merdiven belirdi. Merdivenlerden aşağı doğru indim ve bu defa yukarı doğru çıkan bir merdivenle karşılaştım.

3

Burası epey karanlıktı. Merdiven oldukça uzun görünüyordu, hatta merdivenin diğer ucunu göremiyordum bile. Merdivenleri çıkmaya başladım. Ortalarına doğru geldiğimde baya yorulmuştum. Ama yine de dinlenmeden yola devam ettim. Kaç basamak merdiven çıktım hiç bilmiyorum ama hayatım boyuncu çıktığım merdivenlerin hepsini toplasak bu merdivenin uzunluğuna erişemezler. Merdivenin sonuna yaklaşık elli basamak vardı. Biraz dinlendim çünkü bırakın elli basamağı iki basamak dahi çıkmaya halim kalmamıştı. Birazcık dinlendikten sonra devam ettim basamak çıkmaya. Ve şükürler olsun ki son basamağa varmıştım artık.. Merakla burada ne var diye bakarken ihtişamlı bir kapı ilişti gözüme, üzerinde Arapça harflerle ‘’Pinhanya ‘’ yazıyordu. Kapıyı açmaya çalıştım ama bir türlü açamadım. Kapının ardını o kadar çok merak ediyordum ki buraya kadar gelip o kapıyı açmadan dönmek istemiyordum. O kapıyı açabilmek için elimden gelen her şeyi yapacaktım. Duvarlardaki tüm taşlara dokundum, her yerde gizli bir kol aradım sonra iki taş arasında saklanmış bir anahtar buldum. Çıkarmak biraz zamanımı aldı ama anahtarı taşların arasından alabildim. Sonra hemen kapının kilidini açtım. Kapıyı açar açmaz bir rüzgar aldı beni. Sanki bir kaydıraktan kayar gibi düşüyordum boşlukta. Son hatırladığım şey buydu. Sonrasında gözlerimi çok farkı bir dünyada açtım. Gördüklerime inanamıyordum. Gökyüzü kırmızı idi ve üzerinde uzanmış olduğum çimler turuncuydu.

4

Ve etrafımda lahmacun ağaçları vardı. Neler oluyordu? Rüyada mıydım? Gözlerime inanamıyordum. Yanımdaki dereden çikolata akıyordu. Delirdiğimi düşünmeye başlamışken iki kişinin bana doğru geldiğini gördüm. Fakat o da ne? Bu insanların boynuzları ve kuyrukları vardı. Şok üstüne şok yaşıyordum resmen. Korkuyordum ve bunu fazlasıyla belli ediyordum. Bana Arapça ‘’Korkma’’ dedi. Şükür ki iletişim kurabileceğimiz ortak bir dilde konuşmuşlardı. Onlara ‘’Burası neresi?’’ diye sordum. ‘’  Belli ki Dünyalısın, buraya nasıl geldin? Geçidimizi nasıl buldun?’’ dediler. Onlara piramitlerdeki gizli geçitten geldiğimi söyledim ve başımdan geçenleri kısaca anlattım. Nereli olduğumu sordular, Türkiye dedim. Aralarında konuşarak beni ‘’Pepeş Efendi’’ diye birinin yanına götürmeleri kararına vardılar. Söylediklerine göre Pepeş Efendi Türkçe biliyormuş. Beni ona götürmelerinin sebebi buymuş. Nedense güveniyordum bu kuyruklu ve boynuzlu tuhaf adamlara. Oysa isimlerini bile bilmiyordum daha ama yine de güveniyordum. Zaten güvenmekten başka şansım da yoktu. Güvenmeyip ne yapacaktım ki hem? Bambaşka bir dünyada, bambaşka canlıların arasında tek başıma ne yapabilirdim? Onlarla birlikte Pepeş Efendiye gitmeyi kabul ettim. Uzun bıyıklı adam telefondan Pepeş Efendiyi aradı. Buraya kadar her şey normaldi ama Pepeş Efendinin telefonu açmasıyla bir şok daha yaşadım. Telefondan Pepeş Efendi dedikleri adamın hologramı yansıyordu karşılarına.

5

Ona beni göstererek durumu anlattılar ve Türk olduğumu söylediler. Evine gelmek için müsait olup olmadığını sordular, o ise müsait olduğunu ve gelmemizi beklediğini söyledi. Telefonu kapatmalarıyla hologram da yok oldu. Sonra… İşte buraya siz de çok şaşıracaksınız eminim. Sonra uzun bıyıkları olan adam elindeki telefondan bir tuşa tıkladı ve ışınlandık. Evet ışınlandık. Bu yaşadığım kaçıncı şoktu bilmiyorum. Pepeş Efendi dedikleri adamın evinin önündeydik. Biz daha kapıyı çalmadan Pepeş Efendi kapıyı açtı ve bizi buyur etti. Bana Türkçe ‘’Pinhanya’ya hoş geldin’’ dedi. Ben de ‘’ Hoş buldum’’ dedim. Sahi ben burayı nasıl bulmuştum? Pinhanya’yı yani., gerçekten hoş mu bulmuştum? Doğrusunu söylemek gerekirse şu ana kadar gördüklerimden etkilenmemek elde değildi fakat burayı hala tam olarak tanımıyordum. Pepeş Efendiye sordum:

– Neresi burası? Siz kimsiniz?

-Korkma evlat bizden sana zarar gelmez. Burası Pinhanya, bizim   dünyamız. Siz dünyalılar evrende sadece kendinizin yaşadığını sanıp yanılıyorsunuz. Burası sizin için paralel evren. Biz sizin varlığınızı biliyoruz. Üstün teknolojimiz sayesinde sizler fark etmeden gizli geçitlerimiz aracılığı ile dünyanıza gidip gelebiliyoruz. Ben beş yıl Türkiye’ de yaşadım Türkçeyi orada öğrendim. Fakat uzun zaman oldu konuşmayalı. Umarım hala anlaşılacak kadar konuşabiliyorumdur. dedi. Başımı sallayarak:

6

– Beklediğimden çok daha iyi konuşuyorsunuz. dedim ve ekledim: Peki nasıl oluyor da biz dünyalılar sizi hala keşfedememişiz? Buraya şans eseri de gelmiş olsam bulmam çok da zor olmadı çünkü. Bana baktı, gülerek:

– Aslında keşfedildi, yani buraya gelen ilk dünyalı sen değilsin tabi ki. Daha önce buraya gelip giden, senin gibi yanlışlıkla gelen sonra burayı çok beğendiği için dönmek istemeyen ,hala burada yaşayan bir çok dünyalı var evlat. Hem bizlerden de sizin Dünyanızda yaşayan bir çok pinhan var. Ben Türkiye’ de yaşarken pinhan olduğumu söylediğim birkaç samimi arkadaşım vardı. İlla ki diğer pinhanlar da bahsetmiştir kendi arkadaşlarına Pinhanya’dan. Hem bir kaç bazı büyük devletlerin başkanlarının da haberi var bizlerden. Varlığımızdan kimseye bahsetmeyeceklerini fakat karşılığında ilerleyen teknolojimizden yaralanmak istediklerini söylediler. Devlet başkanımız bu konuda seçime gitti ve halkımızın büyük çoğunluğunun kabul etmesiyle antlaşma imzaladılar. Şimdi bana varlığınızın bilinmesini neden istemiyorsunuz diyeceksin kesin. İstemiyoruz çünkü insanlar bulundukları dünyanın bile değerini bilmiyorlar, kendi yaşadıkları gezegene bile zarar veriyorlar. Bilirlerse buranın da altını üstüne getirecekler. İşte bundan korkuyoruz. Gezegenimizin insanlar tarafından mahvedilmesini istemiyoruz. Pinhanya’yı sizden koruyoruz aslında ve bunun karşılığında teknolojimizi sizlerle paylaşıyoruz. Mesela sizin dünyadakiler şu an ışınlanma üzerinde çalıştıklarını söylüyorlar değil mi? dedi

7

Gülerek: Çalışma dedikleri de şey, bizimkilerle yeni antlaşma imzalamaya çalışıyorlar ışınlanmayı kendi dünyalarında kullanabilmek için. Ne büyük çalışma ama değil mi? J  Bizden böyle antlaşmalarla satın aldıkları teknolojiyi diğer ülkelere kaç paraya satacaklar Allah bilir. İç çekerek: çok mu sıktım seni evlat? Bense duyduklarımın ve gördüklerimin şoku ile gözlerim ve ağzım açık bir vaziyette:

– Hayır efendim, ne sıkması lütfen devam edin. Burası hakkında merak ettiğim o kadar çok şey var ki: Yönetim şekliniz, ekonomi biçiminiz, aile yapınız, eğitim sisteminiz, dini inancınız, bilim seviyeniz, hukuki anlayışınız, sanat anlayışınız, spora verdiğiniz değer… Bunların hepsini öğrenmek isterim açıkçası. Tabi sizi yormayacaksam. Tatlı bir gülümsemeyle bana baktı:

– Ne yorulması canım anlatayım hemen. Yönetim şeklimiz ile başlayayım. Pinhanya cumhuriyet ile yönetilen bir devlettir. Tıpkı sizlerde olduğu gibi halkın seçimiyle bir başkan seçeriz. Fakat sizde olduğu gibi istediğimiz kişi başkan olmayınca isyanlar başlatmayız. Halk daima çıkan karara saygı duyar. Ki zaten insanlarda olduğu gibi çok fazla fikir ayrılıklarımız yoktur. Seçilen bakanlar olsun millet vekilleri olsun hepsi emekleriyle bulundukları konuma yükselirler, asla kimseye torpil geçilmez. Ben torpilin ne demek olduğunu dünyada öğrendim ve çok şaşırdım çünkü burada böyle şeyler asla görülmez. Herkes bir başkasının hakkını yemekten o kadar çok korkar ki kimse yanaşmaz torpile. Yani kısacası gerçek bir cumhuriyet ile yönetiliyoruz. Sizin yönetimin sadece adı cumhuriyet. Devam etmesini istercesine kafamı salladım:

8

– Gelelim ekonomi biçimimize. Ekonomi biçimimiz sosyalizmdir. Üretim araçları devletin elinde bulunur. Ekonomik etkinliklerden kar yerine insanların ihtiyaçlarını karşılamayı önemseriz. Ve emeğe önem veririz. Sizin dünyanızda dünya emekçiler günü var değil mi? Pinhanya’ da her gün emekçiler günü, her gün emeğe saygı var. Bunun dışında ekleyebileceğim ne var, ha bir de çok şükür ekonomik olarak refah seviyesinin üstündeyiz. En fakirimiz bile sizin dünyadaki normal gelirli bir aileye denk diyebilirim. Hatta biz zekatımızı genelde dünyadaki insanlara veririz. Ekonomi için söyleyebileceklerim bu kadar evlat. Sıradakine geçelim istersen:

Aile yapımız  sizinkiyle benzerdir aslında. Aileye çok önem veririz. Aile toplumu oluşturan en küçük birimdir. Bu yüzden bizde çekirdek aile yapısı daha sık görülmektedir. Geniş ailesiyle yaşayan pinhan sayısı azdır. Fakat buna rağmen aile bağlarımız çok güçlüdür. Bu arada biz de kan bağı bulunan kimse birbiriyle evlenmez. Ayrıca evlenecek olan çiftler evlilik öncesi küçük bir testten geçer. Evlilik simülasyonu ile aile olmayı başarıp başaramayacaklarını görürler ve ona göre bir karar verirler. Bu yüzden ülkemizde boşanma sayısı oldukça az bir sayıdadır. Tabi sınav için öncelikle bir eğitim görmeleri gerekir. Herkes evlilik öncesi özel kurslarla iyi bir eş, iyi birer anne-baba olmayı öğrenir. Hem bizde hiç sizdeki gibi kaynana-gelin, gelin-görümce veya eltilerin savaşı olmaz. Kayınvalideler gelinlerini kızları gibi, gelinler kayınvalidelerini anneleri gibi görürler. Görümce gelin ilişkisi de eltilerin ilişkisi de kardeş ilişkisi kadar yakındır. Herkes huzur içinde yaşar.

9

Gel gelelim eğitim sistemimize:

– Bizim için eğitim ailede başlar. Fakat ebeveynlerin vereceği eğitim yeterli olmayacaktır elbette. Bu yüzden okul öncesi eğitimi çok destekleriz. Burada ilkokul 3, ortaokul 4, lise 4, üniversite de max 4 yıldır. Her yıl sonu o yıl ki konulardan bir sınav olur ve bu sınava göre öğrenciler sınıflandırılır. Sınıflarına göre dersleri ayrılır ve sadece iyi oldukları dersin sınavlarına girerler. O konuyla alakalı da bir meslek seçimi yaparlar. Yani hiçbir balıktan uçması, hiçbir kuştan da yüzmesi istenmez. Siz ezberi iyi olanı hukukçu yapıyorsunuz, biz yüreğinde adalet duygusu olanı… umarım ne demek istediğimi anlamışsındır evlat. Dinimize gelecek olursak…

– Devletimizin bize dayattığı zorunlu bir din yok. Ülkemizin %90 gibi büyük bir çoğunluğu Müslümandır. Ama herkes kardeş gibidir. Herkes herkesin dinine saygı gösterir. Ne gayrimüslimler saygı diye bağırıp Müslümanların yaşamını eleştirir, ne Müslümanlar gayrimüslimleri… Bilimde biraz önce bahsettiğim gibi oldukça ileri seviyedeyiz. Size sattığımız teknoloji bizde yıllar önce icat edildi zaten. Tıp olsun, teknoloji olsun, iletişim olsun şuan en gelişmiş seviyedeyiz. Bilim insanlarımız hiç durmadan bilim seviyesini biraz daha arttırmak için uğraşıyorlar. Bunu söylemem ne kadar doğru bilmiyorum ama uzayla ilgili yaptığımız araştırmalara sonucu uzaylılarla iletişime bile geçtik. Var sen düşün bu konuda sizden ne kadar önde olduğumuzu. Sıradaki hukuk:

– Bizde davalının yargılanma biçimine davacı karar verir. Eğer davacı şeriata göre isterse hakim davalıyı öyle yargılar, medeni kanuna göre isterse ona göre yargılanır. Örneğin cinayet durumunda eğer davalı şeriata göre cezalandırılmasını isterse hakimin kararı ile katil idam edilir. Eğer medeni kanuna göre yargılansın isterse hakim kararıyla müebbet cezası yer. Bilmem anlatabildim mi?

10

Sanat konusunda edebiyat, tiyatro ve müzik dallarında oldukça başarılıyız. Fakat görsel sanatlarda pek de ilerlediğimiz söylenemez. Heykel ve resim konusunda Müslümanların birtakım soru işaretleri vardır. Bunun günah olup olmadığıyla alakalı bu yüzden genelde gayrimüslimler dışında kimse heykel ve resim yapmaz. Ama edebiyat ve müzikte oldukça iyi olduğumuzu söyleyebilirim. Manasız sözlere yer vermeyiz. Toplum için sanat anlayışını benimseriz. Kısaca sanata önem veririz. Zaten evren de Rabbin sanatı değil midir? Ve son olarak spor konusunda asla ayrım yapmayız. Bütün spor dallarını yapar destekleriz. Bir çok spor müsabakaları düzenleriz. Gençlerimizi kötü alışkanlıklardan uzak tutmak için genelde spora başvururuz. Gözlemlediğim kadarıyla Türkiye’de futbol dışındaki sporlara pek fazla önem verilmiyor. Ne kadar üzücü oysa diğer spor dallarında ne ödüller kazanan genç sporcularınız var. Velhasıl kelam ülkemizi kısaca bu kadar özetleyebilirim sana evlat. Burada bütün düzen insanların huzuru üzerine kuruludur. Ve biz bu huzurun asla bozulmasını istemiyoruz. Ne diyeceğini bilmeyen gözlerle hayran hayran dinlemiştim Pepeş Efendiyi.

– Gerçekten ne diyeceğimi bilemiyorum. Beni size getirdiklerinde dünyaya dönmem için yardımcı olacağınızı düşünerek seviniyordum fakat şuan burada yaşayabilmeme yardımcı olabilir misiniz acaba diye düşünüyorum. Konuşmalarınızı başlarında buraya yanlışlıkla gelip, burayı çok beğenerek burada yaşamaya karar veren insanların olduğunu söylediğinizde saçma gelmişti fakat şuan ben de onlardan biri olmak istiyorum. Lütfen beni de aranıza kabul edin. Ne olur? Lütfen… Ben de burada yaşamak istiyorum.

11

– Üzgünüm evlat bu o kadar kolay bir şey değil. Artık kendi dünyana dönme vaktin geldi. dedi ve kayboluverdi.

– Pepeş Efendi… Pepeş Efendi nereye kayboldun?

omzuma dokunan el ile irkildim:

– Abi iyi misin? Pepeş Efendi de kim? Rüya mı görüyordun?

Nasıl yani her şey rüya mıydı? Onca şeyi hiç yaşamamış mıydım? Meraklı gözlerle bana bakan Mehmet’e döndüm ve:

– İyiyim, sadece bir rüyaydı. Neredeyiz biz? Mısıra varmadık mı henüz?

– Yok abi yaklaşık bir on dakika var. Yol boyu uyudun. Yer yer uykunda konuşuyordun. Pinhan mıdır pepeş midir bir şeyler sayıklıyordun ama anlamadım vallahi.

Gördüğüm rüyanın etkisindeydim hala. Rüya olmasına inanamadım önce sonra düşündüm de böylesine harika bir ütopya sadece rüyalarda olur zaten. Bunu düşünürken dalmışım. Vardığımızı bile fark etmedim. Mehmet uyardı:

– Abi hadi inelim.

Otelin önündeydik ve ben gerçek dünyadaydım. Rüyaları bırakıp dünyadaki görevlerimi yerine getirmem gerekiyordu. Kim bilir belki de rüya değildi…

12

Ütopyamın türü olumlu ütopyadır, gerekçesi ise olmak istediğim huzur ve refah seviyesinde bir ülke yazmamdır. Okuduğunuz için teşekkür ederim.

 

 

Adı-Soyadı : İlknur AKDENİZ

Sınıf-No : 11/C 1080

Öğretmen : Hilal KİBAR

13
This free e-book was created with
Ourboox.com

Create your own amazing e-book!
It's simple and free.

Start now

Ad Remove Ads [X]
Skip to content