eğitimde yeni yaklaşımlar

by ali duran

This free e-book was created with
Ourboox.com

Create your own amazing e-book!
It's simple and free.

Start now

eğitimde yeni yaklaşımlar

  • Joined Mar 2017
  • Published Books 1

Bu konferansın konusu eğitimde yeni yaklaşımlardır. Bana ayrılan kısa zaman içinde konuyu ele almaya çalışacağım. Konferansa 6-9 Şubat 2009 tarihleri arasında Türkiye’de gazeteler tarafından verilen bir haberle başlamak istiyorum. Bu haber göre 4 Şubat 2009’da Kaliforniya, Long Beach’de  düzenlenen Teknoloji, Eğlence, Dizayn (TED) Konferansı ile ilgilidir. Bildiğiniz gibi, Teknoloji, Eğlence, Dizayn (TED) Konferansları 1984’te başladı. Bu yıl 25’incisi yapıldı. Bu faaliyetin amacı, bilimsel buluşlarıyla devrim yaratanların felsefelerini ya da toplulukları peşinden sürükleme kapasitesine sahip geleceğin önderlerinin projelerini daha büyük kitlelerle tanıştırabilmek olarak yazılmaktadır[1]. Bu konferansta Amerikalı zengin ve yardımsever Bill Gates, konuşma yaptığı bir salonda dinleyicilerin üzerine bir kavanoz sivrisinek saldı. Bu konferansta Bill Gates şöyle diyor; “Sıtma sivrisinekler tarafından yayılır. Biraz getirdim. Onları etrafa salacağım. Niye sadece yoksul insanlar sıtmaya yakalansın” ve daha sonra “Kellik ilaçlarına, sıtma hastalığıyla mücadeleden daha fazla para harcanıyor.” diye konuşmasını sürdürüyor.  Salondakileri daha fazla tedirgin etmemek için, “merak etmeyin bunların hiçbiri sıtma yaratan cinsten değil” diyerek katılımcıları sakinleştirmeye çalışıyor. Bu olay, çok değişik açılardan yorumlanabilir, bana göre ise bir eğitimci ve konferansçı kimliği ile Bill Gates’in, eğitimin etkililiği ve kalıcılığı üzerinde düşünmesinin bir yansımasıdır. Aslında Bill Gates, katılımcılar için sıtma alanlarına üç boyutlu bir sanal gezi düzenleyebilirdi ve bu teknolojiye de sahip olduğu söylenebilir o ise daha otantik bir ortam oluşturmayı tercih etmiş ve getirdiği kavanozdaki sivrisinekleri konferans salonuna salmıştır. Böyle yaparak otantik ortamın sanal ortamdan daha önemli olduğunu da kabul etmiş oluyordu. Böylece esasen konferansımızın asıl üzerinde duracağı iki temel kavramla tanışmış oluyoruz. Bunlar otantik öğrenme ve ortam ile sanal öğrenme ve sanal ortamdır.

2

Buraya gelmeden önce öğrencilerime ve meslektaşlarıma “Sizce eğitimde yeni yaklaşımlar nedir?” sorusunu yöneltim. Onlardan aldığım yanıtları -ki bu yanıtlar günümüz eğitim bilim kitaplarının içeriği ile paralellik göstermektedir- sizinle paylaşmak isterim.  Bunları incelediğimizde yaklaşımların pek çoğunun 100–150 yıllık bir geçmişi olduğunu görmekteyiz. Bunlar şöyledir;

n                 Aktif öğrenme (1890’lardan beri gündemde)

n                 Probleme dayalı öğrenme (1910)

n                 Proje tabanlı öğretim  (1917)

n                 Oluşturmacı (Konstruktivist) Yaklaşım (1980)

n                 Çoklu okuryazarlıklar (Bilim Okuryazarlığı, Medya Okuryazarlığı, Bilgisayar okuryazarlığı, v.b.)

n                 İşbirlikli öğrenme (1930)

n                 Üstbilişsel eğitim

n                 Buluş yoluyla öğrenme (1960)

n                 Çoklu Zekâ (1983)

n                 İnternet tabanlı eğitim (1980)

n                 Uzaktan eğitim

n                 Yaşamboyu öğrenme

n                 Açık öğrenme

Rousseau’nun  (1762) Emile kitabını çağdaş eğitimin müjdecisi olarak kabul ettiğimizde ve günümüzde Avrupa Konseyi’nin de Comenius (1592-1670) ve Pestalozzi (1746-1827) gibi eğitimcilerin isimlerini taşıyan etkinliklerine baktığımızda ve günümüz eğitim yaklaşımlarının Dewey (1859-1953) ve Piaget’ye (1896-1980) kadar giden felsefi ve psikolojik temelleri göz önüne aldığımızda yeni düşüncelerin oldukça köklü bir kaynaktan beslendiğini anlamaktayız.

3

Joel Spring’e göre 19, 20. yüzyıllarda ve 21. yüzyılın başında ulus-devletler arasındaki “Öteki Korkusu”  (Fear of the “Other”) bu eğitim düşüncelerinin küreselleşmesine katkıda bulundu[2].  Ancak bazı nedenlerden dolayı yeni yaklaşımlar istenildiği kadar yaygınlaşamadı. Bunların önündeki engelleri şöyle sıralayabiliriz.

n                 “Bilen öğretir” anlayışı

n                 Öğretim programının yoğunluğu

n                 Ders saatinin azlığı

n                 Sınıfta öğrenci sayının fazla olması

n                 Sınıftaki öğretim teknolojilerindeki yetersizlik

 

Yeni Türkiye devletinde pek çok eğitim bilimci,  daha 1920 sonrası eğitimde yukarıda sözü edilen aktif öğrenme akımının önemini kavramıştır. Öğrencileri okulda kum masasında, arkeoloji müzesinde, biyoloji laboratuarında ve kimya laboratuarımda çalışırken gösteren fotoğraflar ve Atatürk Eğitim Müzesi ve 75. Yıl Eğitim Müzesindeki ders araç ve gereçleri ve özellikle projeksiyon makineleri bunun en iyi görsel ve somut kanıtları olarak karşımızda durmaktadır.

 

1960 sonrası bilgisayar ve uydu teknolojisinin eğitime yansımaları otantik öğrenme ile sanal öğrenmenin dengesi gibi bir sorun ile eğitimcileri karşı karşıya getirmiştir. Çoğu kez uçak v.b. simülasyonlarda olduğu gibi sanal öğrenme otantik öğrenmeye göre daha ucuz ve tehlikesiz ortamlar sunmaktadır. Fakat bu sanal öğrenmenin otantik öğrenmenin yerini alacağı anlamına gelmemektedir.  Çünkü eğitim, iletişimin ötesinde öğretmen ve öğrenci etkileşimini gerektirir. Öğretmen, bir usta,  bir kıdemli olarak genç öğrenene model olarak onun karakter, vicdan ve iradesinin gelişimine yardımcı olacaktır. Otantik öğrenme ve ortamlar önceki dönemlerden daha fazla önemini koruyacak gibi görülmektedir. Üniversite 1. sınıf öğrencileri üzerine yaptığım bir araştırmanın sonuçlarını sizinle paylaşmak istiyorum. Onlara ilköğretim ve ortaöğretimde yapıp hatırladığınız bir otantik etkinliği sorduğumda aşağıdaki bulgulara ulaştım.

4
This free e-book was created with
Ourboox.com

Create your own amazing e-book!
It's simple and free.

Start now

Ad Remove Ads [X]
Skip to content