by mustafa doğan
Copyright © 2018
TOKAT
Zaman geri döndürmüyor yaşadıklarımızı. Yaşadıklarımızla kalıyoruz sadece. Yaşandı ve bittiden ibaret sanki hayatımız. Oysa her yaşadığımız donmamış betona düşen bir iz… geriye kalan anılar, hafızamızın bir köşesinde. Zamanın uzunluğu kısalığı ise bir aldatmacadan ibaret. Uzun mu kısa mı bir muamma. Saniyeler süren bir olay bazen yıllarca kalır insanın aklında, ya da yüreğinde. Yürek de saklar mıymış demeyin. Yüreğin de var bir hafızası. Yüreğime dokunanları hep yüreğimde saklarım ben.
Üniversiteden mezun olduktan sonra iki yıl atanmayı, hayallerini kurduğum mesleğe başlamayı bekledim dört gözle. İyi bir öğretmen olacağıma inancım tamdı. Kendimi yeterince geliştirdiğimi düşünüyordum. Ama öğretmenlikte öğrenmenin yaşının olmayacağını her geçen yıl daha iyi anlayacaktım.
Buz gibi bir memlekette kor gibi ateşli hayallerle mesleğe başladım. Adıyaman’ın 40 derece sıcağından Ağrı’nın -40 derece soğuğuna düşmüştük. Sert bir kış bizi bekliyordu.
Ağrı’ya ulaştığım ilk günü asla unutamam. Sabahın dördünde otogara indim. Soğuk ve karanlık… merkeze varıp öğretmenevinin yolunu tuttum. Yer kalmamıştı. Otellerin ise hepsi kapalıydı. Sağa sola bakınırken bir sabahçı kahvesine denk geldim. O kahvede oturup otellerin açılmasını beklemeye başladım. Önümdeki sıcak çayla ısınmaya çalışırken kafamın içinden Ferdi Tayfur’un “Sabahçı Kahvesi” adlı şarkısı çalıyordu. O şarkıyı ilk defa orada hissettim. Beni nelerin beklediğini hayal ederek sabahın olmasını beklemiştim.
Okulum Ağrı’nın merkezi bir bölgesindeydi. Yoğunlukla memur çocukları vardı. Öğretmenlerin yaş ortalaması biraz yüksekti. Yeni atanan üç arkadaş vardık. Diğer öğretmen arkadaşlarımızın yaşı otuzun üstündeydi. Tecrübeli öğretmenlerle çalışmanın avantajlarını ve dezavantajını görecektim.
Gençliğin verdiği şevkle işe başladım. Sürekli çocuklarla birlikteydim. Onlarla muhabbet etmek, onlarla tanışmak, dertlerini dinlemek, onlara yardımcı olmak… teneffüslerde bile onlardan ayrılamıyordum. Onlarında beni sevdiğini düşünüyordum. Onlara gerçekten faydalı olduğumu, onları iyi anladığımı hissediyor, öğretmenliği çok iyi bildiğimi düşünüyordum. En iyi öğretmen bendim. Bu mesleğin her şeyini çok iyi bildiğimi düşünüyordum. Ta ki mesleğimin üçüncü haftasında yaşadığım olay beni uçtuğum gökyüzünden indirene kadar.
6/D sınıfına dersim vardı. Sınıfa girdiğimde iki öğrencinin(Emir ve Taner) kavga ettiğini söylediler. İki öğrencimi biraz azarlayıp kızdıktan sonra derse başladım. Her şey yolunda gidiyordu. Ya da ben öyle sanmıştım. Dersin ortasına doğru Emir ile Taner yumruklarla kavga etmeye başladılar. Yetişip aralarına girdim. Onları ayırdıktan sonra dayanamayıp ikisine birer tokat attım. Bu attığım ilk tokattı. Asla öğrenci dövmeyeceğim dememe rağmen üçüncü haftadan tokat atmıştım. Çocuklar yerine geçti. Ben o sinirle yerime geçtim. Bunlara ayağa kalkmalarını söyledim. İkisine de kızmaya başladım. Kendimi kaybetmiştim adeta. Telefonumu elime aldım.
- Emir, babanın numarasını söyle, dedim.
Emir :
- Benim babam yok hocam, Dedi.
Şok oldum sadece, o an bu yaşadıklarımın rüya olmasını istedim. Ne diyeceğimi bilemedim. Şaşırmıştım. Bir an tökezledim. O anı unutmak için Taner’e döndüm:
- Taner, oğlum sen babanın numarasını ver, dedim.
Taner:
- Benim de babam yok hocam öldü, dedi.
Elim ayağım birbirine dolaştı. Sessizce yerime geçip başımı iki elimin arasına aldım. Attığım iki tokat, misliyle bana dönmüştü sanki. Bu muydu öğretmenliğim? Öğrencilerimi tanımadan onları infaz etmek miydi? Söyleyecek söz bulamıyordum. Sadece oturmuş bu anı yaşamamış olmayı istiyordum. Öğrencilerime oturun bile diyemeyecek kadar tutulmuştum. Ben ne yapmıştım? Hayatın en büyük tokadını yiyen bu iki çocuğa bir tokatta ben mi atmıştım? Kendime ve yaşadıklarıma inanamıyordum. Oradan bir an önce kaçmak uzaklaşmak istiyordum. Zil neden çalmıyordu ki sanki? Zaman neden geçmiyordu? Zil çalarsa vicdanım susacaktı belki? Bu sınıftan çıkarsam bu anı unuturdum belki?
O gün zil çaldı. Ama vicdanımın sesi asla susmadı. O gün o sınıftan çıktığımı düşündüm. Ama 6 yıldır o sınıftaki anı vicdanımdan çıkaramadım. Yüreğime işledi nakış nakış. Ve ne zaman hatırlasam o anı tokatları yüreğimin en derininde hissederim. Attığımız her tokat vicdanımıza batan bir diken olur da kanatır yüreğimizi. Zaman yeter mi o yaraları kapatmaya bilemem. Tek bildiğim altı yıldır her hatırlayışımda yüreğimin daha çok kanadığı. Emir ve Taner unuttu belki o günü, ama ben unutamadım onların “babam yok” deyişlerini.
Published: Jan 24, 2018
Latest Revision: Jan 24, 2018
Ourboox Unique Identifier: OB-416438
Copyright © 2018