HİKAYELERLE DEĞERLERİMİZ

by serpilbahadır

This free e-book was created with
Ourboox.com

Create your own amazing e-book!
It's simple and free.

Start now

HİKAYELERLE DEĞERLERİMİZ

  • Joined Jun 2020
  • Published Books 1

ÜÇ BİLGE VE MUTSUZ PRENS

Yeşillikse yeşillik, çimense çimen, mavilikse mavilik, denizse deniz … Ne ararsan var ..! Sarayın etrafını kuşatan yüzlerce güzelliğe rağmen bir şeyler yolunda gitmiyordu anlaşılan. 

Zamanın olduğu her türlü maddi imkâna sahip olanlar vardı; can sıkıntısından, yakınan bir prens varmış. Öyle ki hiçbir şeyden zevk almaz olmuş. Kardeşleri gezip, ava çıkarken o odasına kapanır sürekli düşünürmüş. Kral, oğlunun mutlu olması için şölenler, çeşitli eğlenceler düzenlemiş ama prensin yüzü bir türlü gülmemiş. Bir gün kral tahtında derin düşüncelere dalmış, saray avlusundaki çocuklar izliyormuş. 

Onu böyle gören vezir; 

– “Efendim arzu edeceğiniz ülkedeki tüm bilgeleri saraya çağırıp buna bir çözüm arayalım.” demiş. 

Bu fikir kralın hoşuna gitmiş ve hemen tüm bilgelere haber verin.

2

Kısa süre sonra ileri gelen üç bilgesi saraya getirilmiş. Bilgeler gözlerini saraydan alamamış etrafa bakarken, kral belirmiş; 

– “Öncelikle sarayıma hoş geldiniz. Duymuşsunuzdur oğlum uzun zamandır odasından çıkmıyor, yemek yemiyor, yüzü gülmüyor … Buna bir çözüm bulmanızı istiyorum. Aksilayın bunu canınızla ödersiniz ”demiş. 

Yaşlı üç bilge üç beş gün düşünüp taşınmış, akıllarına hiçbir çözüm gelmemiş. Bu ülkede canlarını kurtarmak için ülkeyi terk etmeye karar vermişler. Komşu ülkeye doğru yola koyulmuşlar. 

Bir köyün üyeleri koyunlarını, keçilerini otlatan gariban bir çobanla bir süre arkadaşlıklardırler. Uzun süre birlikte vakit geçirmişler. Onlara artık çok güvenen çoban hayvanlarının olduğu emanet edebileceği düşünmüş. Çoban;

3

– “Kardeşlerim şu hayvanlarma, tarlama, evime az göz kulak oluverin benim karşı köyde birkaç günlük işim var halledip geleyim.” demiş. 

Yaşlı bilgeler zevkle kabul edildiler. Hemen kendi aralarında iş bölümü yapılır; ağıla, tarlaya ve eve dağıp başlarına gelecek olaylardan habersiz işe koyulmuşlar. En büyükleri Bilge Kağan, ortanca olan Bilge Han ve son olarak en küçüklerinin adıysa Bilge Can imiş. 

Bilge Kağan hayvanları çayıra otlatmak için çıkarmış, bir ağaçın gölgesinde derin düşüncelere dalmış. Kafası karşılaştığı olaylarla meşgul bir halde hayvanlara göz kulak olurken, bir keçi yavrusu uçurum kenarından aşağı yuvarlanıvermiş. Yerinden doğrulmuş, sesin geldiği yöne doğru koşmuş. Aşağı inip onu kurtarmadıkça kendi kendine kurtulması mümkün değilmiş.

4

Bilge Kağan, düşünmek ve hemen işe koyulmuş. Bir defasında keçiyi yukarıya doğru çekmeye başlamış fakat her defasında başarısız olmuş. Ne olursa olsun vazgeçmemeliymiş. Bu kez uçurumun dibine inmiş. Yavru keçiyi sırtına alıp yukarıya doğru çıkmak için çok terler dökmüş. Yavru keçiyi kurtarmış. 

O sırada Bilge Han tarlayı çapalarken, mahsulün bir aradaının ziyan olduğunu fark ediyor. Çok sevdiği arkadaşı için bu tarlaya iyi bakmak zorundaymış. Hemen ziyan olan sebep sebebini araştırmaya koyulmuş. Birde ne görsün ..! Tarlayı istila eden onlarca ücret. Vakit kaybetmeden bir çözüm aramış. Ama ne yaparsa yapsın başarılı olamamış. Bir köşede başı önde derin düşüncelere dalmış. Çoban ve çobana seçtiğiniz söz bir türlü aklından çıkmıyormuş. Hemen yerinden doğrulmuş. Ambara gidip bir karışım hazırlamış. Hazırladığı ilacı tüm tarlaya serpmiş. İşe yaramış! Nasıl tüm fareler ortadan kaybolmuş. 

5

Derin bir nefes alarak tarlayı huzurla çapalamaya devam ediyor. 

Bizimkilerde dert biter mi? 

Bilge Can’ın sesi tüm köyü inletmiş. Bilge Kağan ve Bilge Han hemen eve doğru koşmuşlar. Evi o halde görünce ne yapacaklarını şaşırmış hemen ateşi söndürmeye koyulmuşlar. Köylülerin de kısa alev söndürme. Fakat ev hasarlıdır. Kendilerini kötü hisseden yaşlı bilgeler hemen evi onarmaya başlamışlar. İki günde kulübenin eski halinden eser kalmamış. Üçü de yaşadıkları olaylardan ders çıkarmışlar. Bu sırada az öteden çoban belirmiş. İnanamamış. Bilgelere teşekkür edildi. 

Bilge Kağan; 

– “Asıl biz sana teşekkür ederiz dostum, sayende yaptığımız büyük yanlıştan döndük. Anladık ki! Bir kişi gerçekten can-ı gönülden isteyerek bir işle uğraşır, onu başarmak için çalışıp 

6

çalışırlar, yani sorumluluk alırsa asla canı sıkılmaz. o kişi hayattan zevk almaya başlar. “Demiş.

Sonra üç bilge hazırıp saraya doğru yola koyulmuşlar. Saraya vardıklarında önce tereddüt edildiler ancak kaybedecek bir şeyleri yokmuş. 

Bilge Han; 

– “Geri döndüğümüze göre bir çözüm bulduğumuzu tahmin eder. Bu şeyi bize zarar vermeyecektir ”demiş. 

Biraz olsun arkadaşlarının içini ferahlatmış. Sarayın avlusuna geldiklerinde krallığa karşılamış. Oldukça sert bir tavırla; 

– “Sizi dinliyorum” demiş. 

Bilge Kağan hemen atılmış; 

– “Hükümdarım, senin oğlunuzun can sıkıntısından kurtulmak için ona bir sorumluluk göre, vakit geçireceği bir iş verin çünkü can sıkıntısının en büyük nedeni boş boş oturmaktır. 

7

Kurtaracak, yaşama olan bakışı değişecektir ”demiş. Kral bu fikri çok beğenmiş ve oğluna sarayında bazı görevler vermiş. Prens bu seçim yerine getirebilir için çok çalışma içindir anlamış. Her geçen gün sorumluluklarının daha çok farkına varmış ve görevlerini aksatmadan düzenli olarak çalışmayı öğrenmiş. Artık odasına kapanmıyor ve mutlu bir şekilde günlerini geçiriyormuş. Oğlunun mutluluğunu gören kral bilgilerine çok teşekkür ederiz ve yaşlı bilgeleri azatmıştır.

Betül K.

8

CÖMERTLİKTE GÜNEŞ GİBİ OL

Bir varmış bir yokmuş Allah’ın günü çokmuş, sizin için çocuklar masallar uydurulmuş … Şaka şaka masalın yalanı da mı olurmuş? Neyse uzatmayalım masal bu beklemeye gelmez. Hemen başlayalım. Yıllar yıllar önce çok zengin bir kral ve onun dilleri destan bir sarayı varmış. Bu saray öyle şaşalı öyle muhteşem bir saraymış ki görenlerin gözleri ters dönerleri tutulurmuş. Yine sarayını hayran hayran izlediği bir günde kralın şu kelimeler dökülmüş:

– Aman Allahım! Kıskançlıklarından çatır çatır çatlamalarını istiyorum. Kralın hizmetkarı kralın yanına geldi:

Buyurun efendim içeceğiniz ..

-Görüyor musun benim sadık hizmetkarım şanımı, şöhretimi, paramı, dillere destan sarayımı? Ah çok zenginim çok! Bunu duyan hizmetkâr:

9

-Evet efendim görüyorum. Demekle beraber kral ile en sevdikleri şarkıyı mırıldanmışlar: Harikayım harika! Baksana şu cihana

Var mı benim gibi soylusu? Zengini ve mutlusu

Muhteşem bir sarayda Elmas, zümrüt, yakutla

Yaşıyorum hep bollukla!

Bunu duyan hizmetkar:

Haklısınız bay kral Yoktur böyle bir saray

Ne Topkapı ne TajMahal Olmaz eşi benzeri

Onlar böyle herşeyden habersiz şarkılarını söyleye dursunlar, biz açlıktan ölen sefil halkı ziyarete gidelim. Eski kralın yönettiği ülke o kadar şirin o kadar güzelmiş ki akrabalarını ziyaret için gelenler bir daha asla kendi ülkelerine göre istemezlermiş. Derken bir gün eski kral ölmüş. Adeta yasa boğulmuşlar.

10

Ondan sonra tahta geçen yeni kral (muhteşem sarayın sahibi) pek de aç göz adammış. Gel zaman git zaman halk fakirleşmiş. Çünkü kral hiç de merhametli, adaletli ve en önemlisi cömert değilmiş.

Günün yarısını yiyip içmekle yarısını da sarayını izlemekle geçirirmiş. Halkından bihabermiş. Kral böyle yaşayadursun bir gün bilgenin biri saraya gelir. Kralın yanına geldi. Kral hiddetle:

-Ne istersin ihtiyar? Yemek yediğimi görmez misin?

-Görürüm efendim olmuşüm ben de onun için gelmiştim.

-Nasıl yani sana soframda yer olduğunu da nerden çıkarttın?

-Ben değil efendim halkınız çok kötü bir vaziyette. Ben sorumlu değilim.

-Ha ha ha ne güldüm. Ne olacakmış?

11

-Bir çocuk gelecek ve sizin krallığınızı yerle bir amaçlı huzuru da beraberinde getirecek. Son söz ünüzerine yerinden fırlayan kral: -Hadsizz yıkıl karşımdan Muhafızlar alın şu ihtiyarı!

Der demez ortadan kaybolan bilge herkesin ağzını açık bırakmış.

Kral o gece hiç uyuyamamış. Kraliçe onu teselli çalışmak çalışsa da nafile. Tüm gece gelecek olan çocuğu düşünüp durmuş. O gece aklına bir fikir verdi: tüm ülkedeki çocukları toplayıp bir mahzene hapsederse belki bu beladan kurtulurmuş. Ey sabah askerlere emir vermiş. Askerler tüm ülkeyi karış karış gezmiş. Tüm çocuklar ve gençleri toplamış. Anneleri ve babaları ağlamışlar, feryat figan olduğuler. Hepsi krala lanetler okumuşlar.

Kral bu beladan kurtulduğunu sanıp o gün çok çok büyük bir ziyafet vermeyi düşünmüş. Derken hizmetkarına her şeyin dört dörtlük hakkında istediğini belirtmiş.

12

-Ooo İsviçre veliahtı buyurun burdan. Bayan Burowaski neredeydiniz bunca zamandır? Avrupa’nın dört bir yanından soya hücresi kralın ziyafetine iştirak olduğu bu sözler o büyük günün geldiğinin habercisiymiş.Avrupa’nın. Mahzenin hemen üstünde yapılan bu ziyafet tüm çocuk ve gençlerin kulağına gitmiş. Sonradan bunun büyük bir kutlama olduğu anlamışlar. Akıllarına kıtlık içerisinde olana ileleri geldi. Hüzünlenmişler. İçlerinden yaşça en büyük olanı:

Bak -Biz yiyecek aş içecek su bulamazken şu kralın ettiğine bak!

-Haklısın kardeşim sabredelim onu ​​şerde bir hayır vardır bakalım ne olacak

Güneş ailesinin tek erkek çocuğuymuş. Babası öldükten sonra garip anasına ve kardeşine bakmak ona düşmüş. Şimdi tarlada çalışıp eve aş götürmek varken burda boş boş oturmak canını sıkmıştır.Aklına birden garip anacığı geldi. 

13

Yiyecek yemekleri içecek suları sınırlıyken onlardan yardım isteyen bir çobana nasıl yardım ettiklerini düşünmüş. 

Birden içerisi apaydın olmuş. Kimse gözlerine inanamamış. Gelen bir melekmiş hem de ışıl ışıl parıldayan. Üstelik elinde bir çok anahtar varmış. Melek:

-İçünüz Güneş’i ararım. Güneş hemen biri atılmış:

-Sen de kimsin?

-Ben senin anacığınla yardım amaçlı çobanım. Ben cömertlik meleğiyim. Siz açken ekmeğinizi benimle paylaştınız. Çok duygulandım, şimdi

sıra bende.

-Bir dilim ekmeğin lafı mı olur melek kardeş?

-Cömertlik miktarla ölçülmez. Sizin hiç birşeyiniz yokken bir yabancıyı düşünmeniz kralın servetler harcamasından daha değerli. Şimdi al bu anahtarı, bu anahtar sana yol 

14

Kralın servetini bul ve ona dokundur. Güneş cömertlik meleğinin dediğini yapıyor ve anahtarı servete dokundurmuş. Bir anda kendini köyde bulmuş. Mahzendeki çocuklarda altınlar da yanınıdaymış. Kral böylesine büyük bir ziyafetin ardından çok yorgunmuş. Ayaklarını koltuğa uzatmış ve şekerleme yapmaya başlamış. Derken bilge birden karşısına dikilmiş: Sözlerime kulak asmadın ilk olarak servetin yok oldu. Eğer … Kral hemen servetine doğru koşmuş. Sonra bilgenin yanına varmış

-Nerde? Söyle elmaslarım, yakutlarım nerde?

-Onlar olması gereken yerde. Derdemez yine kaybolmuş.

Kral pişmanlıkla oradan oraya koşarken birden saray yıkılmaya başlamış. Kralın o şaşalı sarayı yıkılmış ve ne geriye kral ne de o dilinden düşürmediği sarayı kalmış. Güneşin köye dönerek halktan yıllarca yetecek bir servete sahip olmuş.

15

Kral olarak Güneş’i seçmişler. Güneş’in kendine ait çok güzel bir sarayı olmuş. Kral Güneş yıllarca burada hüküm sürmüş. Bilgeyi veziri yaptı. Meleği ise başdanışmanı. Ülkesi eski günlerine geri dönmüş.

Hatice A.

16

BİRLİKTEN KUVVET DOĞAR

Pencerenin aralığından giren güneş ışıklarının yansımasıyla güne uyandı. Gözlerini araları ve sabah olduğunu iyiyce kavradı. Hafif rüzgârda perdeyle dans ederek ânâ uyum sağlıyordu. Dışarıdan gelen nehrin eşsiz çağıltısı ve aynı zamanda mutfaktan gelen kızarmış ekmek kokusu için huzurla dolduruyoruz. Buraya taşındıklarının ilk sabahıydı.

Yoğunluğuna değer bir uyku çekmişti ama artık kalkma vaktiydi. Üzerini giyindi ve pencereyi ardına kadar açılır. Insanin içini huzurla dolduran tıpkı bir tablo edasıyla doğa ortamında durdu. Oturdu ve seyre koyuldu. Tam karşıda minicik ve tatlı bir ev duruyordu. Bahçede al al domatesler, salatalıklar, karpuzlar insanın dikkatini çekiyordu. Gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. Içinde bu evin bir hikayesi olduğunu hissetti. Annesi üzerinde duymuştu.

17

Duyduklarını düşünürken annesi seslendi mutfaktan;

-hadi kızım kahvaltı hazır seni bekliyoruz.

Pencerelerini kapattı ve mutfağa doğru yola koyuldu. Sanki bir gariplik vardı babası ve annesi harıl harıl birşeyler konuşuyorlardı.

Sevinçle girdi mutfağa. Günaydın dedikten sonra sandalyeleri oturdu ve annesine neler olup bittiğini sordu. Annesi tam da merak etti konuyu babasıyla konuşuyordu. Karşıdaki o minik tatlı evin öykünün ardından annesinden istedi. Annesi o yürek burkan hikayeyi anlatmaya başladı:

-Bu karşıdaki sevimli evin pek sevimli olmayan bir öyküsü var Çağlacığım. dedi. Burda yaşayan bir teyze var. Bu teyzemiz genç yaşta eşini toprağa vermiş 3 çocuğuyla ortada kalmış. Elindeki varını yoğunu satmış çocuklarını büyütüp okutabilmek için.

18

Bir süre sonra elinde satacak birşeyi de kalmamış. Çamaşırcılık yapılır evlatlarının önüne ekmek koyabilmek için. Çok çile çekmiş. Bir gün evi yıkılmaya başlamış teyzemizin. Göç etmek zorunda kalmış. Köy köy gezmiş harabe evlerde geçici olarak yaşamını sürdürmüş. Bir gara çıkmış müdürünün yanına. Müdürün elden ne gelir. Teyzeye terk edilmiş bir vagon vermiş. Teyze bu vagonu ev yaptığımız jel zaman git zaman bu teyzenin çocukları büyümüş okumuş. Ama ne yazıkki hiçbiri annesine sahip çıkmamışlar. Onu orda bir vagonda bırakıp gitmişler. Eşleri kabul etmemiş annelerini. Mecburen kabul edildi teyze.Ama artık vagonda paslanmadan beri kötü kokular olmaya başlamış. Öyle ki geceleri yağmur yağımda kokudan uyuyamazmış. Mecburen aldı eline valizini yeniden göç etmeye başlamış.

19

Kasabadaki muhtar tesadüfen içindir teyzeyi. Evinde misafir oldu. Hürmettendir elini öpmüş baş üstünde ağırlamış. Teyze anlatmış basından geçenleri. Bütün kasaba toplanmış herkes el ele vermiş bu küçük şirin evi yapmışlar ona. Çokça dua edildi teyze kasaba halkına. Her gün bir başka komşusu yemek getiriyor şimdi ona. Bahçesini gelip ekiyor kasaba delikanlıları. Kimse de başka yerden almıyor meyve sebzesini. Öyle ki geceleri yağmur yağımda kokudan uyuyamazmış. Mecburen aldı eline valizini yeniden göç etmeye başlamış. Bu kasabaya geldiğinde artık açlığa ve yaşından dolayı yorgunluğa daha fazla dayanamamış ve kasaba girişinde baygın bulunmuş.Kasabadaki muhtar tesadüfen içindir teyzeyi. Evinde misafir oldu. Hürmettendir elini öpmüş baş üstünde ağırlamış. Teyze anlatmış basından geçenleri.

20

Çokça dua edildi teyze kasaba halkına. Her gün bir başka komşusu yemek getiriyor şimdi ona. Bahçesini gelip ekiyor kasaba delikanlıları. Kimse de başka yerden almıyor meyve sebzesini. Öyle ki geceleri yağmur yağımda kokudan uyuyamazmış. Mecburen aldı eline valizini yeniden göç etmeye başlamış. Bu kasabaya geldiğinde artık açlığa ve yaşından dolayı yorgunluğa daha fazla dayanamamış ve kasaba girişinde baygın bulunmuş. Kasabadaki muhtar tesadüfen içindir teyzeyi. Evinde misafir oldu. Hürmettendir elini öpmüş baş üstünde ağırlamış. Teyze anlatmış basından geçenleri. Bütün kasaba toplanmış herkes el ele vermiş bu küçük şirin evi yapmışlar ona. Çokça dua edildi teyze kasaba halkına.Her gün bir başka komşusu yemek getiriyor şimdi ona. Bahçesini gelip ekiyor kasaba delikanlıları. Kimse de başka yerden almıyor meyve sebzesini. 

21

Bu kasabaya geldiğinde artık açlığa ve yaşından dolayı yorgunluğa daha fazla dayanamamış ve kasaba girişinde baygın bulunmuş. Kasabadaki muhtar tesadüfen içindir teyzeyi. Evinde misafir oldu. Hürmettendir elini öpmüş baş üstünde ağırlamış. Teyze anlatmış basından geçenleri. Bütün kasaba toplanmış herkes el ele vermiş bu küçük şirin evi yapmışlar ona. Çokça dua edildi teyze kasaba halkına. Her gün bir başka komşusu yemek getiriyor şimdi ona. Bahçesini gelip ekiyor kasaba delikanlıları. Kimse de başka yerden almıyor meyve sebzesini. Bu kasabaya geldiğinde artık açlığa ve yaşından dolayı yorgunluğa daha fazla dayanamamış ve kasaba girişinde baygın bulunmuş.Kasabadaki muhtar tesadüfen içindir teyzeyi. Evinde misafir oldu. Hürmettendir elini öpmüş baş üstünde ağırlamış. Teyze anlatmış basından geçenleri. Bütün kasaba toplanmış herkes el ele vermiş bu küçük şirin evi yapmışlar ona.

22

Çokça dua edildi teyze kasaba halkına. Her gün bir başka komşusu yemek getiriyor şimdi ona. Bahçesini gelip ekiyor kasaba delikanlıları. Kimse de başka yerden almıyor meyve sebzesini. Her gün bir başka komşusu yemek getiriyor şimdi ona. Bahçesini gelip ekiyor kasaba delikanlıları. Kimse de başka yerden almıyor meyve sebzesini. Her gün bir başka komşusu yemek getiriyor şimdi ona. Bahçesini gelip ekiyor kasaba delikanlıları. Kimse de başka yerden almıyor meyve sebzesini.

Teyzemizin bahçesinden alıyorlar şimdi. Insan yüreği gibi insanlarla karşılaşınca aşamayacağı engel yok derlermiş. Işte bu teyzemize yaşamın kapısını aralamış o güzel kalpli muhtar amca. Bu hikaye hem onu ​​hem babasını derinden etkilemişti.

kahvaltısını zamanında yaptı ve eli nde bir tabak yemekle misafir olmaya gitti yaşlı teyzeye …

Dilara D.

23

DOST DEDİĞİN VEFALI OLMALI

Vakitlerden bir yaz sabahıydı. Horozların adeta uyanın dercesine öttüğü, güneşin dağların ardından yavaşça ve sırıtarak doğmaya başladığı sabahın erken saatlerinde Hasan annesinin sesiyle uyandı.

Hasan kıyafetlerini giydikten sonra annesinin buğdayla doldurmayı kabı alıp kümese doğru yürüdü ve tavuklara kahvaltılarını sevecenlikle ikram etti. Nazım’ın yanına gitti daha sonra eşeği Karaoğlan’a binip çok sevdiği dostu gitti.

Nazım ve Hasan doğdukları günden bu yana birbirlerinden hiç ayrılmamış ve kardeş olmuşlardı.

Önceden planladıkları arasında köyden biraz değişik olan değirmene doğru yürüdüler. Hasan ve Nazım buldukları onun fırsatta köyden bazen bir ağaç tepesinde bazen de bir dere kaydı içerir, konuşurlardı.

24

Değirmene vardıklarında Nazım epey yorulmuştu. Hasan, Nazım’a haber verdikten sonra yakınlardaki kuyuya gidip beline bağladığı su ibriğini doldurmak için uzaktı.

Nazım da o sırada annesinin hazırladığı sıcak bazlamaların dikkatlice bohçesinden çıkarıp yerleştirmeye koyuldu.

Nazım, Hasan’ın geciktiğini fark etti ve kendi kendine:

“Nerede kaldı bu, bu kadar gecikecek ne vardı sanki?” diye söylenmeye başladı.

Nazım daha fazla dayanamayıp verdi Hasan’ın yanına gitmeye karar verdi.

Hasan’ın hıçkırıklarla ağladığını ve ellerini ileri geri çırp açtı fark etti. Endişeli bir şekilde koşmaya başladı.

Yanına vardığında “Hasan ne oldu kardeşim, neden ağlıyorsun?” diye sordu.

 

25

Hasan konuşmaya çalışsa da başaramayarak parmağının ucuyla ona doğru yaklaşan yılanı işaret etti. Korkarak ona doğru bir taş fırlatmıştı. Taş yılanın kuyruğunu üzerine düşmüş ve onu yaralamıştı.

“Nazım sakın yaklaşma!” diye bağırdı Hasan ama Nazım cesur bir hareketle açılır çubuk kavrayıp yılanı uzak bir noktaya doğru fırlattı.

Hasan küçücükken yaşadığı bir zaman fenalaşır ya da ağlardı.

Hasan’a sımsıkı sarıldı nazım küçüklüklerinden beri böyle şeylerden korktuğunu biliyoruz. Hasan hep bu sarılmaların sıcaklığı sıcaklıkla kendini güvende hissederdi ve bu kez de öyle oldu. İki dost beraber değirmene vardılar. Nazım “Hasan neden o yılana yaklaşma dediğim halde yaklaştın?” dedi.

Hasan “Bak dostum, biz küçüklüğümüzden beri beraberiz.

26

Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmez. Birbirimizin her şeyii biliriz. Dost dediğin vefalı olmalı değil mi ya? Dedi.

Allah’a şükretti ve “Olsun Nazım bir daha yapma.” dedi.

Nazım, “Senin için bin kere dahi olsa yine yaparım.” dedi.

Daha sonra görmeküne bakıp içini geçirerek “Dost dediğin vefalı olmalı.” diye içinden geçirdi.

Öyleydi zaten öyle de olmalıydı.

Zozan G.

27

HOŞGÖRÜ

Yeşilin kızıla, kızılın maviye en yakıştığı günlerden bir gün Osmanlı devletinin güzel köylerinden oluşan yaprak hışırtıları, kuş cıvıltıları yeni bir günün habercisiydi. Bahçelerdeki horoz sesleri yeni bir güne davet ediyordu. Akif yatağının yanına koyduğu gözüne aramaya başladı. Tam gözüne bulmuşken aşağıdan annesinin sesi geldi. “Akif hadi oğlum kahvaltı hazır uyan” dedi. Hızla aşağı indi annesiyle babasını öptü kahvaltısını yapmaya başladı. Bir yandan tatlı sohbet diğer leziz yiyeceklerle doymuştu. Annesine yardım etti sofrayı topladılar. Annesinden Çağrı ile oyun oynamaya gitmek için izin aldı. Koşa koşa Çağrı’nın yanına geldi.Çağrı her zamanki gibi evlerinin önünde koltuğa benzeyen küçük sevimli taşınmış oturdu. Çünkü Çağrı yürüyemiyordu. Akif ‘te yanına oturdu. Birlikte başlarünü izlemeye başladılar.

28

Havada şekil oluşturan bulutları nedeniyle nesnelere benzetip eğeleniyorlardı. Bir göz gözlerinin önünden geçen kuş sürüsü ikisini birden alıp başka hayallere taşımıştı. Akif o tatlı hayallerden çıkmış ve onlarında bir kuş gibi uçabileceklerini düşünmüştü. Çağrıyı dürtüp “bizde böyle uçalım mı” diye sordu. Çağrı da bunu nasıl yapacaklarını sordu. Akif “sen burada bekle ben hemen geliyorum.” Diyerek yanından ayrıldı. Biraz sonra babasının yerine olduğu küçük tek tekerlekli el arabasına benzer bir neden geri döndü. Çağrı heyecanlanmıştı. Şimdi ne yapacağız nerede uçacağız bunu başarabilecek miyiz diye peş peşe sorular sormaya başladı. Akif Çağrı ‘yı alıp arabaya bindirdi.Kocaman bir dağın eteğinden bir yandan koşuyor diğer yandan arabayı ittiriyordu. Düşüp kırılmasın diye gözlenebilir Çağrı ‘ya vermişti. Dağın eteğinde süzülüyordu.

29

Akif nerede olduklarını anlamak için gözüne taktı. Geriye dönüp baktıklarında köyde çok dağın arkasıda kalmıştı. Nasıl geri döneceklerini bilmiyorlardı. Havada kararmaya başladı. Yakınlarda bir köye gittiler. Köyün girişinde en iyi oynayan yabancı çocuklar onları fark edince yanlarına geldiler. Siz burada ne işiniz var, siz kimsiniz, gidin köyümüzden diyerek kötü davrandılar. İçlerinden bir çocuk ise Akif ‘in gözlüğüyle Çağrı’ nın ise yürüyememesi ile dalga geçmeye başladı. İkisi de çok üzgündü. Ağlamaya başladılar. Onlar ağladıkça kötü çocuklar daha çok dalga geçiyorlardı. Kendilerini çok çaresiz hissettiler.Bir kaç gün önce Çağrı ‘nın babası hoşgörüyle ilgili bir hikaye anlatmıştı. Bu farklarda hoşgörünün ne olduğunu henüz öğrenememişlerdi söyleyereklenir durum fark eden bir amca yanlarına gelerek kötü çocuklar susturmuştu. Akif ve Çağrıya ‘da ağlamamalarını ve buraya nasıl geldiklerini sordu. 

30

Başlarından geçen her şeyi anlattılar. Amca ikisinin ailelerini de tanıyordu, hemen haber gönderdiler. Şimdi içleri rahatlamıştı. Babaları gelene kadar kendileriyle dalga geçen çocuklara kendi köylerinin ne kadar güzel olduğunu, orada herkesin birbirine hoşgörülü, saygılı davrandığını anlattılar. Çocukların anlattılar. Bu farklarda hoşgörünün ne olduğunu henüz öğrenememişlerdi söyleyereklenir durum fark eden bir amca yanlarına gelerek kötü çocuklar susturmuştu. Akif ve Çağrıya ‘da ağlamamalarını ve buraya nasıl geldiklerini sordu. Başlarından geçen her şeyi anlattılar. Amca ikisinin ailelerini de tanıyordu, hemen haber gönderdiler. Şimdi içleri rahatlamıştı.Babaları gelene kadar kendileriyle dalga geçen çocuklara kendi köylerinin ne kadar güzel olduğunu, orada herkesin birbirine hoşgörülü, saygılı davrandığını anlattılar. Çocukların anlattılar.

31

Akif ve Çağrıya ‘da ağlamamalarını ve buraya nasıl geldiklerini sordu. Başlarından geçen her şeyi anlattılar. Amca ikisinin ailelerini de tanıyordu, hemen haber gönderdiler. Şimdi içleri rahatlamıştı. Babaları gelene kadar kendileriyle dalga geçen çocuklara kendi köylerinin ne kadar güzel olduğunu, orada herkesin birbirine hoşgörülü, saygılı davrandığını anlattılar. Çocukların anlattılar.

Çocuklar yaptıklarından utanmışlardı hepsi özür dilediler ve bir daha böyle bir kötülüğü hiç kimseye yapmayacaklarına dair yapılan söz verdiler. Babaları gelditi artık köylerine dönme zamanıydı. Çocuklar vedalaştılar. Neden gitmeyi istemiyorlardı. Çünkü bir değer öğrendimlerdi, hayatları boyunca devam ettirecekleri. Hiç kimsenin başka özelliğiyle dalga geçilmemeli herkes birbirlerinde olan ihtiyacına saygı duymalıydı.

32

Bu çocukların çocuklar oyun safra artık kavga etmeyeceklerdi. Akif ve Çağrı babalarına böyle güzel değerler öğrettikleri için teşekkür ettiler. Birbirlerine iyi ki benim arkadaşımsın bakışıyla bakın evlerinin yolunu tuttular.

Feyzanur A.

33

Aden’deki şehitlere ithafen…

NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE

Bugün 17 Haziran 2016. Heyecanla beklediğim o gün gelditi. İlkokulun oğlu karnesini alacaktım. Arkadaşlarımdan ayrılacak olmanın üzüntüsü ve karnemin çok iyi olmasının gururunu yaşıyordum. Çok garip bir histi. Annem kahvaltıyı hazırlamış ve bizleri uyandırmaya gelirti. Ben çoktan uyanmıştım safra. Annem beni görünce “Günaydın, tatlım“ dedi ve abimi uyandırmaya gitti. Tavşan kulaklıklı pijamalarımı çıkarttım ve karne günü giyeceğim kıyafetlerimi giyindim. Elimi yüzümü yıkayıp kahvaltı sofrasına indim. Annem de saçlarımı ördü. Servis geldi ve okula gittim.

Herkesin güzel kıyafetlerini giyinmiş ve Müdür Bey’in konuşmasını dinliyordu. İstiklal marşımızı okuduk ve sınıflarımıza çıktık. 

34

En sevdiğim arkadaşım Parnas da oradaydı. Karnelerimizi aldık. Parnas’dan ayrılacak olmak çok üzücüydü. Ayrılırken çok ağladık.

Ama annelerimiz bizleri sık sık buluşturmaya söz vermişti. Bu bir nebze de olsa bizi rahatlatmaya yetmişti. Eve geldim. Sebepsiz yere içimde bir hüzün vardı. Sanırım arkadaşlarımdan ayrılacağım içindi. Annem çok üzüldüğümü gördü ve yanıma gelip “hayatından sonra kişi gelip geçecek ama onun biri sana bir şey katacak ve onları hep hatırlayacaksın sadece okullarınızda ayrı. 

Annem akşam yemeğini hazırlamıştı. Hep beraber yemek yedik. Yemekten sonra annem ve babam karnelerimize sahiptir. Benim karnemde hepsi beşti abimde takdir diye bir belge aldıtı. Abim 9. Sınıfa geçmişti sınava girmişti ve sınavı çok güzel geçmişti. İstediği lise geliyordu. 

35

Karnelerimizin güzelliğini gör mutfaktan çaydanlığın fokurtusunu duyduk. Annem mutfağa gidip çayı getirdi. Okul ve karne sohbetimize çayda eşlik etti. Annem ve babam karnelerinden ve çocukken karne günlerinden bahsettiler. Sohbete o kadar dalmıştık ki saatin nasıl geçtiğini anlamadık. Anneme yardım edip odama gittim yatmaya hazırlandım. Yatağımda tatilimi nasıl değerlendireceğimi düşünerek uykuya dalmışım. Tatilim öyle hızlı geçmişti ki sanki tatilin başlangıcından 14 Temmuz’a ışınlanmıştım.

Mutfaktan gelen yumurtalı ekmek kokusuna uyandım. Çok acıkmıştım. Hızlıca yatağımdan kalkıp aşağıya indim. Annem yumurtalı ekmekleri kızartıyor babam da gazeteden haberleri okuyor. Babamın yanına gidip babacım seni çok seviyorum dedim ve yanağından öptüm. 

36

Anneme gidip sarıldım ve ona da onu çok sevdiğimi söyledim. Masaya oturdum. Abim benim ardımdan geldi ve kahvaltimizi yaptık. Kahvaltıdan sonra babam işe gitti. Annem ben ve abimde bugün evde oturmaya karar verdik. Annem kahvaltıyı toplarken ben ve abim de odamızda gidip üstümüzü değiştirdik. Bahçedeki çiçeklerin bakımını yapacaktık. Hep beraber bahçeye indik. Abim çim biçme makinesi ile çimleri biçerken annem de solmuş ve kurumuş gülleri makasla kesti. Ben de sonra arkasından suluyordum. İşimizi bitirdikten sonra annem ve ben mutfağa yemek yapmaya gittik. Abim de bahçede kitap okuyacaktı. Zaman öyle hızlı geçti ki akşam olmuştu babam elinde abur cubur poşeti ile gelditi çok sevindik hep beraber terasta yemek yedik.Yemekte babama bugün yaptıklarımızı anlattık. Yemekten sonra herkes bir şeyin ucundan tuttu ve masayı topladık. 

37

Çay hazırlıklarına başlamıştık. Babamın getirdiği abur cuburları cam kaselere boşaltıp masaya götürdüm.Terasta çayımızı içerken televizyonu açtık. Aniden yayın kesildi ve televizyonda az önce gayet mutlu haber sunan sarışın bi biranda gergin bir şekilde metin okuyordu. Dediklerinden bir şey anlamıyordum. Türk silahlı kuvvetleri, darbe, sokağa çıkma yasağı, terör gibi bazı bilmediğim kelimelerden olan kelimeler kurdu. Babam da annem de irkildi ve korktular. Babamın telefonu sürekli çalıyor babam polis olduğu için polis arkadaşları babamı çağırıyorlardı.

Televizyona cumhurbaşkanımız çıkmıştı. Sokağa çıkın diyordu. Neden herkesin sokağa çıkması gerekiyordu. Televizyondaki sunucu neden korkmuştu. Hemen gidip abdest aldı. Üstünü değiştirip hepimize sarıldı. “Milletime emanetsiniz” Hakkınızı helal edinmeniz gerekir. 

38

Çok korkuyordum babamın gitmesini istemedim. Ama gitti. Dışardan korkunç sesler geliyordu bağırış silah sesleri duyuluyordu. Camdan babama bakalım dedik ve babamın yalnız olmadığını gördüm. Bütün mahalle sokaktaydı. Abimle anneme sarıldık çok korkuyorduk annemde bizi rahatlatmaya çalışarak korkacak bir şey yok baban polis ya toplumun güvenliğini ve huzurunu sağlamaya gitti. Babana da bize de bir şey olmayacak. Dedi. Televizyondaki amcalar bu çok haince bir davranış gibi ifadeler söylüyorlardı. Ben anneme, Darbe, insan zihnine, fikrine aykırı gelen düzene isyandır! Yani insan beğenmediği bir yönetim, kendi gibi düşünen insanlar birlikteliğiyle itiraz etme, baskı kurmadır!

Kullanma sınıf başkanını beğenmiyorsun, yaptıklarını doğru bulmuyorsun ve bir gurup arkadaşını da buna ikna ederek 

39

zoraki bir şekilde başkanlığa itiraz edip, sınıf yönetimini ele geçiriyorsun! Buna itiraz etmenin başka yolu var mıdır? Sonuçları neler olabilir sorularına cevap vermeden kendini kandırmaktır. Peki Türk silahı kuvvetleri ne dedim Türk silahlı kuvvetleri adı üzerine silahtan ve bu odada can güvenliğini sorumlu askerler dedi daha sonra annem çocuklar şuan ülkemizde olan şeylerden memnun değil. Annem oğlum baban gibi birçok insan dışarıda şuan. birazdan baban gelir zaten babanı bekleyelim. Dışardaki korkunç sesler durmuştu. Yerini selalara bırakmıştı. İnsanın içine huzur veren bir sesti. Mehmet Akif Ersoy’un bir şiiri geldi abim biranda anne aklıma istiklal marşımızın şairi. -Biz bu esnada terastaydık – abim camı açıp

Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;

Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.

 

40

Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım!

-Boğamazsın ki!

-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.

Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;

Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.

Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;

Bana hiç tasmalık olduğu değil altın lale!

Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?

Kesilir belki, boyun çekmez gelmez!

Diye devam eden şiiri okudu. İçinde bilmediğimden kelime kelimesine rağmen çok etkilendim. Annem gözleri dolu bir şekilde ikimize sarıldı ve sizlerle gurur duyuyorum dedi. Babam bu esnada eve girdi. Saat 1 gibiydi. 

 

41

 Babamda dışardan duymuş şiiri çok mutlu oldum ve gurur duydum seninle deyip abime sarıldı. Babam elini yüzünü yıkadıktan sonra bizleri yanına aldı ve 

-Çocuklar hayatta bu tür nankörlükler olur insanlar insanlar birlikte bağlasın biz de ülke olarak birbirinden daha çok ilişkalım diye bir imtihan yaşadık.Allah’a çok şükür ki Zafer ancak milletindir milletten gelir. Vatansız bir darı düşünülemez.Vatan herkesin sığınacağı bir limandır. Dediğin gibi oğlum zulme alkışlamamalıyız aksine ona engel olmalıyız. Artık uyuyabilirsiniz yine vatan yine millet yine Türk kazandı çok şükür iyi geceler dedi ikimizi de öpüp yatağımıza gitmemizi söyledi. Bugün anlamıştım ki vatansız bir millet düşününemez vatanın için canını feda etmek de Türk olduğunu gösterir.

42

Ülkemin güzelliklerini düşünerek uyuyakalmışım. Sabah uyandığımda çok mutluydum kuşlar ve gökyüzü adeta selalarla süsleniyordu. Darbede ülkesi için 200 kişi aşkın şehidimiz vardı. 45 gün boyunca herkes sokaklarda nöbet tuttu ve bizde nöbet tutanlar arasındaydık. “Ne Mutlu Türk’üm Diyene…”

Nisanur P.

43
This free e-book was created with
Ourboox.com

Create your own amazing e-book!
It's simple and free.

Start now

Ad Remove Ads [X]
Skip to content