
2. ABDÜLHAMİT DÖNEMİ EĞİM POLİTİKALARI
II. Abdülhamid dönemi eğitim ve öğretimi değerlendirirken,
dönemin deneyleri, dıştan olaylar, devletin mali
durumu, siyasi fikir ve akımlar, eğitimcilerin bilgi ve tecrübeleri
vb. faktör göz önünde bulundurulmalıdır.
II. Abdülhamid devri aynı zamanda Tanzimat kararlarının uygulandığı bir devir devri de aynı zamanda. 1869 yılında Maarif-i
Ümumiye Nizamnamesi ile modernleştirilmeye eğitim sistemini düzene sokma ihtiyacı doğmuştur. 1876’daki Kanun-i Esası ile eğitimle ilgili düzenleme ihtiyacı yeniden gündeme gündeme geldi. II. Abdülhamid döneminde maarif merkezi düzenlemeyle oğul
şekliini almıştır. Böylece Maarif Nezareti engeli, acil
derecesi için genel müdürlükler ve müfettişlikler meydana getirilmiş, her vilayet merkezinde birer maarif müdürlüğü ve meclisi
oluşturulmuştur. Sancak ve kazalarda ise Maarif Meclisi şubeleri
açılmış ve ayrıca vilayetlerde müfettiş kadroları arttırılmıştır. Yine
Maarif Nezareti karşısında Rüşdiye ve İdadi müdürlükleri tesis
edilmiştir. Bu teşkilat sayesinde taşraya, ilk, ortaöğretim müesseseleri ve öğretmen okulları, işe götürülmüştür. Öğretim basamaklarına göre yardım maarif merkez teşkilatının
esası, 1879 yılında.I9 Diğer yandan gayr-i müslim ve
yabancı okulların faaliyetlerine engelolma ve bu işleri denetleme bu oluşum girişimlerindendir.
DIR-DİR. Kadarnan, yaş, s.164.
19. Kadarnan, yaş, 91-129.
30 YAŞAR HAYTAL
Bu devrin okullarına bakıldığında en fazla gelişme ilk ve 01′-
taöğretimde olmuştur. Kanuni tedbirlerle ilköğretim mecburiyeti
konulması, sıbyan okullarına yeni usul öğretiminin sokulması ve
Müslüman halkın kalabalık olduğu ilköğretime öncelik ve
ağırlık baş gibi ıslah hareketlerine rağmen Avrupa biraz
olamamışlardır.
II. Abdülhamid devrinin diğer okulları: İdadller,
1873 yılında memur ve yeni okullara öğrenci yetiştirmek
kuruldu. Sultanller, Galatasaray’da kurulan ilk liseye verilmiş olan
Mekteb-i Sultani daha sonra orta öğretim basamağının üst sınıflarını teşkil etmek üzere vilayet merkezlerinde açılma düşünülen okullara denildi.20 Mülkiye Mektepleri, yönetim mekanizmaları işletecek bilgi ve beceriye kişiler sahip yetiştirmek
için oluşturulmuştu. Yüksek Askeri okullar, Abdülhamid devrinde
yeni askeri okullar açılmamış, ancak bir takım yapılmak istenmiştir. Aşiret Mektepleri, II. Abdülhamid devrinin orijinal kuruluşlarından biridir. 1892 ‘de Arap aşiret çocukları için İstanbul’ da kurulmuş ve sonra Arnavut ve Kürt aşiret çocuklarının da
padişahın himayesinde bir kuruluştur. Son olarak
1878’de açılan öğretmen yetiştirmek ‘Maarif-i Umurniye
Nezareti ile kurulan Darül Muallimin’dir.
Bütün bu yeniliklerine karşı medreseler bu yeniliklerine karşı baskısını arttırmıştır. Bunun yerine padişah
maarifte yenileşme harekatının önderi olan Kemal Efendiyi Avrupa’ya göndermek zorunda kalmıştır. Fakat bu hareketler eğitimdeki yenileşmeyi durduramamış, sadece yavaşlatmıştır.2
]
Sonuç olarak II. Adulhamid dönemi eğitim sistemiİnin temel eğitim
şu şekilde özetleyebiliriz: Bu eğitimde nicelik bakımından önemli önemli önemli önemli gelişmeler kaydedilmemiş, bir çok sanat
ve meslek okulu açılmıştır. Nicelik bakımından başarılar
yükseltmek gibi bir söz etmemiştir. Aksine okullar, öğretmenler, programlar, yeni bilimsel ve bilimsel
20. Koçer, yaş, s. 132.
21. Koçer, yaş, s. 62.
TANZtMAT VE II. ABDÜLHAMID DÖNEMI EG1T1M POLITIKALARı 3 i
ingilizce çalışılmıştır. Dönemin başındaki Büyük
savaş talihi , 1878’de Abdülhamid’i devirmek için
saraya Yapılan Başarısız baskın zaten ürkek çekingen Olan Padişahı onun
Seyden herkesten aşırı kuşku duymaya itti. “” Ders
programlarında Değişiklikler yapılarak Bazi
dersleri kaldırılarak dinlendikten sonra ahlak derslerinin programları yükseltilmiştirY Öğretmenliğin meslekleşmesine belki bazı önemli hukuki düzenlemelere bu başlanmıştır.
SONUÇ
Tanzimat devrinde eğitim alanında teşkilatlanmalar başlaılliş,
bir çok yeni okullarla birlikte merkezi eğitim teşkilatının da temelleri atılmıştır. Bununla birlikte yenilikler yapılırken bir
sıra izlenmemiş, kısa tepkiler düşünülerek, kısa orta öğretimden işe
başlanmıştır. İhtiyacın (reformlarla uygulanacak memur kadrosu)
aciloluşu da etkili olmuştur. Bu bakımdan Tanzimat devrine
ilk, orta ve yükseköğretim, mesleki ve teknik
acil , önemli kararların verildi ama uygulamada ise başarılı olamadığı bir devirdir.
II. Abdülhamid devrinde Tanzimatçıların İstanbul’u hedef alan
maarifçiliği terk edilmiştir. Abdülhamid, kendi devrinden önce islamcılık hareketlerini hem iç de politikasında kullanmıştır.Bu hareketin iç cephesi, Osmanlı Müslüman tebaasını islam bayrağı altında toplamaktı. Bu
Abdülhamid’in okullardaki din ve ahlak derslerini arttırarak çalıştığı siyasetle (Panislamizm) örtüşür Bu hareketin dış
cephesi Müslümanların halifelik makamı toplanmasıydı. II. Abdülhamid’in Panislamizm’i daha önce Avrupa’da
Pan ideolojilerine karşı bir tepkiydi.
Son olarak altı yüz yıllık imparatorluğun perdeleri kapandığında siyasi ve askeri gürültülü tonlarda ulusal eğitim
sesleri, çokça duyuldu. II. Meşrutiyet’in temel sloganı ise devletin
22. Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, Ankara, 1989, s. 250.
23. O. Nuri Ergin, Türkiye’de MaarifTarihi, İstanbul, 1977, s. 840.
32 YAŞAR BAYTAL
yıkılışını ancak eğitim kurtarır olmuştur. Ama bu yargı ile çakıştığından sonuç hüsrandı. İttihat ve Terakki döneminde
de Osmanlı halkını savaştan savaşa sürüklerken cephelere sevk edilen yüz binler arasında eğitim kadroları ve öğrenciler eridi. Fakat
bu gerçek, normal gündeme yoğun şekilde eğitim tartışmalarının en yoğun şekilde engellemedi. Sonuçta Meşrutiyet, Cumhuriyete kapılarına kilit vurulmuş okullarla
eğitim felsefesi bıraktı.

PADİŞAH ABDÜLMECİT
Fâtih’ten beri 4 asır boyunca kullanılan Topkapı Sarayı’nı terk edip, Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırarak, ufukların sultanı değişim saraydan başlatan. Birçok ilk’e şâhit olunan saltanat yıllarında, ilk, ilk kâğıt para (kâimei mu’tebere), ilk telgraf, ilk tren, ilk vapur işletmesi (şirket-i Hayriye), ilk batı üslûplu saray (Dolmabahçe), ilk opera, ilk tiyatro , ilk balo, ilk devlet yıllığı, ilk yurt gezisi gibi müspet ilklerin yanında, ilk dış borçlanma, ilk ekonomik buhran (kriz), ilk toplu protestolar gibi menfî ilklerin de yaşandığı bir ilkler dönemiydi Abdülmecid dönemi.
İlk defâ fotoğrafını çektiren ve Avrupa nişanları takan ilk Osmanlı pâdişahı Sultan Abdülmecid’dir. Yetenekli eğitim Avrupa eğitimi almaları için Pâris’te Mekteb-i Osmânî açılması da yine Sultan Abdülmecid dönemine âit bir hâdisedir.
Batı tarzı de oldukça hâkimdi. Fransızcayı ana dili gibi konuşabiliyordu. İstanbul’da yabancı elçiliklerde düzenlenen balolara pâdişah ve devlet ricâli katılırken Avrupa şehirlerindeki Osmanlı elçiliklerinde verilen balolara da o ülkenin krâliyet âilesi katılıyordu. Halbuki, o zamâna kadar bir Osmanlı pâdişahını, yabancı misâfirler, diplomatlar ve hele prenseslerle yan yana görmek vâkî değildi. Fakat Sultan Abdülmecid, sarayındaki suâre ve gece görünürlerde, yabancı sefâretlerdeki balolarda yabancı diplomatlarla bir arada bulunmakta bir mahzur görmüyordu. Bu durum hâliyle Avrupa basınında boy resim ve fotoğraflarla yer alıyordu. Avrupa dergilerinin kapağında ilk kez resmi basılan pâdişah, yine Abdülmecid’dir.
Güzel sanatlara ve resme de hak ettiği değeri vermiş, batılı ressamlara Osman Gâzi’den başlayarak pâdişahlar şeceresi ya da tasvîr-i hümâyun Osmanlı sultanlarını gösteren tabloyu çizdirmişti.
Vapur işletmeciliğini başlatarak boğaziçinde sayfiye yaşantısını canlandırmış, maârif nezâretini (Millî Eğitim Bakanlığını) kurmuş, bugünkü anlamda Dârülfünûn (Üniversite) binâsının yapımını başlatmış, köle ticâretini yasaklayarak esir pazarını yıktırmış, Devlet-i Aliye-i Osmânâniye ilk defâret çıkarttı.
Tanzîmât fermânıyla, mal güvencesi, mülkiyette tasarruf hakkı, verginin kazançla orantılanması ve yargısız infazların sona ermesi gibi kurallar getirmişti. Mahkemesiz, siyasal îdam cezâlarını ilk defâ kaldıran da Sultan Abdülmecid’dir. Gülhâne’de okunan hatt-ı hümâyuna, kendisinin dahi uyacağına dâir Topkapı Sarayı Hırka-i Saadet Dâiresi’nde Kur’an’a el af yemininde okunmuştu.
SON 4 PADİŞAH’IN BABASI
Bezmiâlem, Büyük Mecidiye, Küçük Mecidiye ve Hırka-i Şerif Câmilerindeki şapka yazılarını, 4 halîfenin isimlerinin yeri levhâları, bizzat kendi elleriyle yazmıştı. Bu câmiler hâlen, pâdişahın imzâsını taşıyan paha biçilmez hat levhâlarıyla süslüdür.
Osmanlının oğlu 4 pâdişahı kardeştir ve Abdülmecid’in çocuklarıdır. Çocuklarının eğitimine fazlasıyla önem veren pâdişah, onların islâm kültürüyle mücehhez bir şekilde yetişmelerini sağlarken, batı yetenekden uzak kalmalarını da istememişti. Çok pasif gibi zannedilen Sultan Vahdettin dahi, İslâm hukukunu çok iyi bilen bir fıkıh âlimi olmanın yanında, şiirleri ve besteleri dahi olan bir pâdişahtı. Ve Abdülmecid’in kenarda kalmış oğluydu.
Osmanlı Devlet-i Aliyesi’nin gücü kaybettiği ve batılı devletler tarafından “Hasta Adam” olarak nitelendirilen dönemlerde, îtibar ve saygınlığımızı yeniden kazanmak ve Osmanlının heybetini batıya yeniden göstermek için dolmabahçe Sarayı’nı yaptırdı. Lâkin 13 sene sabırla tamamlanmasını bekledi sarayında ancak 5 yıl kalabilmiş, daha verem hastalığından Ihlamur Kasrı’nda vefât etmişti.
Atalarından en çok Yavuz Sultan Selim’i sevdiğinden, vefâtından mezar sonraının Yavuz Selim Türbesi hazîresinde olmasını vasiyet etmiş, Yavuz Sultan Selim’e saygısını kendi türbesini yaptı daha küçük ve daha kısa yaptırmıştı.
ALANDA YENİLİK
Topkapı Sarayı’nın son köşkü olan Mecidiye Kasrı, Sultan Abdülmecid tarafından yaptırılmış fakat kendisi de dâhil hiçbir pâdişah tarafından hiçbir zaman kullanılmamıştır. Şu an Konyalı Lokantası ismiyle hizmet veriyor.
Dolmabahçe Sarayı ile başlattığı İstanbul’u geliştirme, güzelleştirme ve modernleştirme faaliyetlerini, Küçüksu Kasrı, Ihlamur Kasrı, Kuleli Süvâri Kışlası ( Kuleli Askerî Lisesi ), Büyük Mecidiye, Küçük Mecidiye, Teşvîkiye ve Hırka-i Şerif Câmileri gibi (Bu câmi, Kudüs’teki Kubbetüssahra modelinde yapılmıştı) nice zarif şâheserlerle devâm ettirmiş, Pâyitaht İstanbul’u baştan başa âbidevî eserlerle donatmıştı. Taksim’den Mecidiyeköy’e ( bu yüzden semtin ismi Meciyeköy oldu ) yeni yerleşim yerleri açan ve Teşvîkiye Câmii’ni yaptırarak bu semte yerleşmeyi teşvîk eden de yine O’dur. Teşvîkiye’deki 2 anıt taşın üzerinde hâlen Osmanlıca şu beyit yazılıdır:
“Eser-i Avâtıf-ı Mecidiye
Mahalle-i Cedîde-i Teşvîkiye”
(Abdülmecid’in karşılıksız yardımseverliğinin eseri, yeni Teşvîkiye Mahallesi)
1850 yılında Taif vapuruyla bir yurt gezisine çıkmış, Rodos ve Girit adalarına kadar gitmişti. Bu esnâda halkın ve yöneticilerin dertlerini dinleyerek, çözüme mâtuf fermanlar vermiş, tedbirler almış, müesseseler yaptırmıştı. Edirne-Karaağaç yolunda Meriç üzerine yaptırdığı Mecidiye Köprüsü hâlen sapasağlam durmaktadır.
Yönetimde de bir çok yenilikler ve değişiklikler yapılmış, bir zamanlar paşa kapısı denen Bâbıâlî ( sadâret makâmı ) merkezî karar mahalli hâline gelmişti.
17. ve 18. yy larda pâdişahın vefâtıyla haremde gözetim altında tutulan şehzâdeler ölüm, korkusuyla yaşarlardı. Sultan Abdülmecid bu uygulamaya da son vermiştir.
2. Mahmut döneminde İtalyan Donizetti Paşa’nın kurduğu mızıka-i hümâyun, Sultan Abdülmecid zamânında Guatelli Paşa’nın yönetiminde devâm etmişti.
Tüp geçit projesi Abdülmecid’indi
Anadolu’da ilk demiryolu yapımı, Sultan Abdülmecid devrinde İzmir-Aydın arasında başlamıştı. İstanbul’da asırlardır devâm eden kadılık yönetiminden belediye yönetimine bu pâdişah döneminde geçilmiş, ilk belediye dâiresi olan Beyoğlu (6. dâire) yine bu yaptırılmıştu.
İstanbul Boğazı’nda ilk tüp geçit projesi olan Sarayburnu-Üsküdar arasına olan Tünel-i Bahri (Tüp Geçit) Sultan Abdülmecid’e âitti. Yani şimdilerde halen inşası tüp geçit, Sultan Abdülmecid’in projesiydi. Galata Köprüsü’nü ilk yaptıran da Sultan Abdülmecid idi.


2. MAHMUT DÖNEMİ MEKTEPLERİ
Medrese lerin yanında ilk kez sivil sivil, Avrupa eğitim kurumları açıldı.
*** Avrupa’ya eğitim ver öğrenci gönderildi.
Avrupa’ya öğrenci gönderilmesi ve Avrupa üniversitede okulların açılması, Osmanlı ülkesinde kültür çatışmasına neden olmuştur. Eğitimde doğan bu iki başlılık, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun (Öğretimin Birleştirilmesi Yasası) çıkarılmasıyla kaldırılmıştır.
*** İstanbul’da ilköğretim kız ve erkek çocuklar için zorunlu hale getirildi.

MEDRESELER
Süleymaniye Medresesi ya da Medreseleri , Osmanlı padişahı I. Süleyman inşa edilen Süleymaniye Külliyesi’nde bulunan medresedir. Külliye 1551-1557 arasında inşa edilmiştir. … Osmanlı Devleti’nin eğitimde zirve noktası olarak tanımlanmaktadır.
Medreseler, caminin doğu ve batı yönlerinde, dış avlu duvarlarına paralel olarak uzanır. Batı yönünde Evvel Medresesi, Sani Medresesi, Sıbyan Mektebi ve Tıp Medresesi, doğu yönünde ise Rabi Medresesi ve Salis Medresesi yer alır. Darülhadis Medresesi ise caminin kıble yönü ve İstanbul Üniversitesi paralel olarak uzanır. Rabi Medresesi ile Darülhadis Medresesi`nin kesiştikleri kavşağın karşısında ise külliyenin hamamı vardır. Daha önce atölye olarak kullanılan hamam, 1980`de restore edilmiştir ..
Fatih Sultan Mehmed’in Sahn-ı Şemân Medreseleri; Tefsir, Fıkıh, Kelâm, ve Arap dili üzerine eğitim veren bir ilahiyat ya da Arap Edebiyatı Fakültesi hüviyetindeydi. Henüz pozitif bilimlerden olan Tıp ve Riyâziyat Fakülteleri yoktu. Bu ihtiyaç önünde bulundurularak mevcuda ek olarak; Tıp, Riyâziye Fakülteleriyle bir de Darü’l-Hadis isimli medreseler yapılır.
Öte yandan Fatih Sultan Mehmed’in sahnede olduğu sahneleri medreseleri dini ilmler ve edebiyat derslerine hasredilmiş olmasına rağmen, ilk ve orta öğrenimlerinde mühendislik astronomi ve hesap derslerini gördüklerinden bu tür fenlerine bilim aşinadırlar. Bu nedenle bu medreselerin çekirdek kadrosunu Fatih Semaniye Medresesi mezunu hocalar oluşturur.
İstanbul’un yedi tepesinden biri üzerine kurulu olan Süleymaniye Medresesi’nde dört gün ders okutulurdu. Onun medresenin talebelerinin yatıp kalkması için hücre denen alanları. Talebelere günde iki varsayılan yemek verilirdi. Kendi döneminde gerek riyaziye ve diğer pozitif bilimlerin öğretildiği dört medresenin gerekse tıp medresesi müderrisinin yevmiyeleri altmışar akçeydi. Darülhadis müderrisliği ise en yüksek müderrislik kabul görmek için müderrisine günde yüz akçe verilirdi.
Süleymaniye Külliyesinin bünyesindeki bu dört medrese doğrudan doğruya riyaziye (matematik) eğitimi için yapıldığından, Hariç ve dahil derslerini görmüş olan herhangi bir öğrenci hukuk, ilahiyat ve edebiyat Fakültesi olan sahan-ı seman medreselerine girmeyip; riyaziyat ve tıp fakültesi derslerini takip etmek için mûsıla-ı Süleymaniye denilen medreselere devam edebilirdi. Burayı bitirdikten sonra ise Sahn-ı Süleymaniye denilen medresede yükseköğrenim görürdü.
Sahn-ı Seman veya Sahn-ı Süleymaniye’yi bitiren bir talebe diplomasını (icazet) aldıktan sonra mülâzım adını alır ve kazasker defterine kaydolup sırasını beklerdi. Buna “nevbet” denilirdi. Bundan sonra müderrislik veya kadılıktan hangisini isterse tercihini yapabilirdi.
Eğer mülâzım, müderrislik isterse yirmi akçe ile hâriç müderrisliği tayin edilirdi. Terfi yoluyla sahn müderrisliğine kadar yükselebilen mülazım, birkaç aşamadan sonra yüksek öğrenim talebesine profesör olabilirdi. Derslerini verip mülâzım olan bir talebe, kadılık veya müderrislik yapmak istemezse askerî sınıfa geçme hakkına da sahipti. Bu durumda Süleymaniye Medreselerinden mezun olmasının hatırına aşka yirmi bin akçelik zeamet verilirdi.

ŞEHZADELERİN EĞİTİMİ
Şehzadeler uzak tutulan özel hocalardan eğitim alırdı. sarayın içinde şehzade mektebi’nde bu eğitim verilirdi. şehzadelere tarih, edebiyat, fen, matematik, astronomi bilimleri yanında dini eğitim (arapça, kur’an eğitimi, hadis, kelam, fıkıh) de verilirdi. onun şehzade savaş eğitimi (kılıç, ok ve kullanma) ve becerisine göre bir spor eğitimi (binicilik, atıcılık) de alırdı.
onun şehzade, sultan adayı için onun şehzadenin eğitimi üzerinde titizlikle durmaktadır. eğitimin süresi dönemlere göre değişiklik göstermektedir. klasik eğitim 5-6 yaş eğitime başlanıp, 12-13 yaşına kadar devam etmiş daha sonra sancağa gönderilmişlerdir.
sancak sistemi
şehzade eğitiminin önemli boyutu devlet yönetimi becerisidir. bu sebeple (selçuklu devleti’ndekine benzer bir uygulama olarak) sarayda temel eğitim verilen şehzadeler yanlarında tecrübeli bir lala ile birlikte sancağa gönderilirlerdi. sancakta devlet yönetiminin küçük bir örneği yaşayarak etmeleri beklenirdi. hükümdar tarafından sancağa çıkmasına izin verilen şehzâdeler, büyük bir törenle gidecekleri sancaklara uğurlanırlardı. sancağa çıkacak olan şehzâdeye atanma beratı verilirdi (sancağa çıkmanın resmi bir yönü bulunmaktadır).
sancakbeyi olarak gönderilen şehzade, lalasının rehberliğinde pek çok yetkiye sahip olurdu. kendi adına para bastırabilir, vakıf yaptırabilir, camide adına hutbe okutabilirdi. sancakta vergi toplama işi de ona aitti. görüldüğü gibi geniş yetkileri ancak padişah değildi ve bunun da farkındaydı. kendi sancaklarında bir hükümdar gibiydiler. savaş sırasında ordunun sağ-sol kanatlarını komuta edip, savaş sonrası ganimetten pay alırlardı. merkez ile ilişkileri yaptıkları tayinleri devlet merkezine bildirmekten ibaretti. şehzadelerin sancaktaki yetkilerinin çok kısıtlı olduğunu söyleyenler de bulunmaktadır. lalasının emri altında, saray talimat çizilen sınır içinde hareket ettiği, sadece gözlemci gibi sancakta bulundu da söylenmektedir
şehzadeler uzak tutulan özel hocalardan eğitim alırdı. sarayın içinde şehzade mektebi’nde bu eğitim verilirdi. şehzadelere tarih, edebiyat, fen, matematik, astronomi bilimleri yanında dini eğitim (arapça, kur’an eğitimi, hadis, kelam, fıkıh) de verilirdi. onun şehzade savaş eğitimi (kılıç, ok ve kullanma) ve becerisine göre bir spor eğitimi (binicilik, atıcılık) de alırdı.
onun şehzade, sultan adayı olduğu için onun şehzadenin eğitimi üzerinde titizlikle durmaktadır. eğitimin süresi dönemlere göre değişiklik göstermektedir. klasik eğitim 5-6 yaş eğitime başlanıp, 12-13 yaşına kadar devam etmiş daha sonra sancağa gönderilmişlerdir.
sancak sistemi
şehzade eğitiminin önemli boyutu devlet yönetimi becerisidir. bu sebeple (selçuklu devleti’ndekine benzer bir uygulama olarak) sarayda temel eğitim verilen şehzadeler yanlarında tecrübeli bir lala ile birlikte sancağa gönderilirlerdi. sancakta devlet yönetiminin küçük bir örneği yaşayarak tecrübe etmeleri beklenirdi. hükümdar tarafından sancağa çıkmasına izin verilen şehzâdeler, büyük bir törenle gidecekleri sancaklara uğurlanırlardı. sancağa çıkacak olan şehzâdeye atanma beratı verilirdi (sancağa çıkmanın resmi bir yönü bulunmaktadır).
sancakbeyi olarak gönderilen şehzade, lalasının rehberliğinde pek çok yetkiye sahip olurdu. kendi adına para bastırabilir, vakıf yaptırabilir, camide adına hutbe okutabilirdi. sancakta vergi toplama işi de ona aitti. görüldüğü gibi geniş yetkileri ancak padişah değildi ve bunun da farkındaydı. kendi sancaklarında bir hükümdar gibiydiler. savaş sırasında ordunun sağ-sol kanatlarını komuta edip, savaş sonrası ganimetten pay alırlardı. merkez ile ilişkileri yaptıkları tayinleri devlet merkezine bildirmekten ibaretti. şehzadelerin sancaktaki yetkilerinin çok kısıtlı olduğunu söyleyenler de bulunmaktadır. lalasının emri altında, saray talimat çizilen sınır içinde hareket ettiği, sadece gözlemci gibi sancakta bulundu da söylenmektedir

I. OSMANLI DEVRİ SIBYAN MEKTEPLERİ
Sıbyan Arapça bir kelime olup Sabi (çocuk) kelimesinin çoğuludur. Sıbyan Mektebi Çocuklar için açılmış okul demektir. Sıbyan Mekteplerinin tarihçesi Osmanlı Devleti ile basit değildir. Okul mimarilerini Türklerin geliştirildiği kabul edilse bile eski uygarlıkta karşılaşma yerine getiren mekteplerin mevcudiyetine rastlanmıştır. Özellikle Selçuklu döneminde Osmanlı dönemindekine benzer Sıbyan Mektebi modelleri sıkça gözlenmiştir. İslam aleminde genellikle medrese eğitiminin bir başlangıcı olarak ortaya çıkmıştır. Osmanlı devletinde uygun bir gelişme bulan vakıf sistemi birçok kurumu etkilemiş ve geliştirmiştir. Sıbyan Mektepleri de Fatih Sultan Mehmet dönemiyle İstanbul’a girmiştir.
Sıbyan Mekteplerine Fatih döneminde sadece yetim ve fakir çocuklarının uygulaması şart koşulmuştur. Sıbyan Mekteplerinin ders programları başlangıçta Kur’an okutmak ve namazla ilgili püskürtmedendi. Daha sonraları bu programlara yazı dersleri konulmuştur. Sıbyan Mekteplerinin yardımcı yardımcı yardımcı yardımcı yardımcı elemanlar bir hoca ve onun yardımcısı olan kalfadan oluşmaktaydı. Ayrıca bir temizlikçi hademe (Bevvab) ve bir Mubassır (çocukları evine götürüp getiren ve kavga etmelerinin önüne geçen görevli) görev yapardı.
Hoca ve kalfalar mahallenin en şerefli ve haysiyetli kişilerinden oluşturulmuş. Osmanlı Sıbyan mektebinde eğitim ve öğretimi veren kişi gücü yerinde, zekâca üstün yaşlılardan gösteriyordi. Bundaki gaye belli bir olgunluğa erişmiş kültür birikimini çocuklara aktarırken yaşlılığın getirdiği hissiyatıyla daha yakın ilişkinin rahatlıkla kurulabilmesi idi. Bu psikoloji ve fizyoloji talebe ile çok daha iyi manevi sağlanmasına imkân veriyordu. Böylelikle Sıbyan Mektebini bitiren talebe yaşından çok daha ileri bir olgunluk ve hayat bilgisi edinmiş oluyor. Sıbyan Mektebine başlama yaşı 4 yıl, 4 ay, 4 gün idi. Osmanlı bu yaş ölçüsünü uğurlu saymıştır. Mektebe başlama merasimle olur, mezuniyette de merasim ve mevlit yapılırdı. Yedi yaşına gelene kadar mahallenin çocukları bu mektebe devam ederlerdi. Eğitilir Kur’an öğrenmekle başlanır, daha sonra yazıleri, aritmetik gibi dersler başdı. Okumayı ve çalışmayı teşvik edici çalışkan öğrencilere cildi süslü cüz veya kitap hediye edilirdi.

HAREMDE EĞİTİM
Arapça ‘haram’ yasak kelimesinden gelir. Hiç şüphesiz eşlerin, aile deney girebileceği bölüm sırf sarayda değil, normal bir evde bile ‘Harem’ diye bilinir. Erkeklerin oturduğu, misafirleri karşıladığı ‘selamlık’tır. Topkapı Sarayı’nın Harem bölümü şaşılacak bir gerçek ama 16’ncı asrın eseridir. Saray’ın çok duyulan, konuşulan, yanlış yandan da en çok ama en çok bilinen yeridir. Çok başarılı sandığının gerçekten, Harem, Osmanlı’ya has bir kurum değildir. Üniversaldir.
Saray’da sert bir disiplin vardır. Kızların kavgacılığı, muzır dedikoduculuğu, hele hafif tertip de olsa hırsızlıkları affedilmez, cezalandırılırdı. Saray adabına dikkat edilmesi gerekir, okuma-yazma, yeterince dini bilgi, dikiş-nakış, sofra hizmeti, musiki ve raks öğretilirdi. İçlerinde olanlar da olanlar Hürrem Sultan gibi şaire olanlar da vardı. Zeki kız çocuklarıydı. Harem, ahmak bir insanın yaşayabileceği ve yükseleceği yer değildi. Harem kadınlarının ve padişahları olan sultanların kendine has bir marifeti vardı. II. Abdülhamid’in kızı Ayşe Osmanoğlu hatıralarında (Babam Sultan Abdülhamid) anlatır; sürgündeyken cama nakış işleyerek para kazanmış ve çocuklarını okutmuştur.Zira hanedan mensuplarının Avrupa bankalarında hesabı yoktu.
Cariyeler sarayda hizmet edecekleri görev üzerine kalfalarından eğitim alırken aynı zamanda oturma kalkma görgüsünden yürüyüş ritmine kadar bir eğitim alır, hizmet kullanımda nasıl bir bedensel ifadede öğrenirdi.

Published: Oct 28, 2020
Latest Revision: Oct 28, 2020
Ourboox Unique Identifier: OB-924665
Copyright © 2020