by KEREM
Copyright © 2021
Matematik çok eski ve antik dönemlere kadar kopuk bir tarihe sahiptir. O dönemden geleceğe kadar ulaşan matematik farklı evrelerde gelişmiş ve günümüzdeki çok kapsamlı sisteme dayanmıştır. Bu sistem sayesinde artık en zorlu problemleri çözmekte, teknolojik sistemler hazırlamakta ve uzayı daha iyi keşfetmekteyiz.
Matematiği Kim Buldu?
Tam olarak bakmak doğru değil. Matematik rakamlar bir teknik kullanmak icat edildi. Bu doğrultuda kendi medeniyet matematiği kendi tarzlarına uygun formu keşfederek kullanmıştır. Bu doğrultuda pek çok farklı medeniyetten bahsetmek mümkündür. Mayalar, Hintliler, Yunanlılar, Çinliler ile beraber İslam medeniyetlerinden bahsedilebilir. Değişik formlar keşfedilmiş olan matematik, bu medeniyetlerin öğrenmesi ile beraber somut bir noktaya ulaşmıştır.
İlk Olarak Matematik Ne Zaman ve Nasıl Bulunmuştur?
Matematiğin tarihçesi ilk olarak M. Ö. 2000’li yıllara kadar uzanıyor. Bu dönemlerde Babil’iler kendi hayatlarında ekonomik ve sosyal olarak gelir giderebilmek için matematiği kullanmıştır. Bu doğrultuda kök bulma, denklem çözme ya da hacim hesaplaması noktasında bazı teknikler kullanmışlardır. Aynı zamanda astronomiye düşkün olan Babiller bu yüzden trigonometride keşfetmiştir. 60’lık sayı cilt insan hayatına kazandıran Babiller, sıfırın katılması ile beraber bugünün 10’luk sisteminin oluşmasına olanak tanımıştır.
Aynı zamanda M. Ö. 1900 ila 1700’lü Mısır döneminden bulunan belge yaşamı kolaylaştırmak amaçlı gösteriyor. Yine M. Ö. 7. ve 6. yüzyıllarda Romalılar, Yunanlılar ve Mısır bilginleri matematik kuramının potansiyel teşkil etme sürecinde. M. Ö. 4. yüzyıla gelindiğinde ise matematiğin erişilen düzeyi istenilen yetkinliğe yaklaşmıştı. Ökl tarafından bu dönem yazılan Stoikheia (elemanlar) ile beraber pek çok değer matematikte ortaya çıktı.
Matematiğin Tarihçesi
Matematik tarihçi olarak M. Ö. antik döneme kadar uzanmaktadır. Pek çok farklı medeniyet aşamalı gelişim gösteren matematik, zamanın anabildiğine ulaşmıştır. Daha sonra orta çağa kadar ilerlemeyle birlikte Hindistan ve İslam ülkelerinde çok daha yüksek gelişim gösteren. Rakamlar ve semboller denklemler yapılmış; Faslı bilim insanı Harezmi ile beraber cebir ortaya çıkarılmıştır.
Toplayalım çift sayfalar acıları, karşısına Kocaman BİR eşittir hayatımızın terazisinde neye denk geliyor anlayalım. Anlayalım hiçe sayanları nefes almayı. Yada tam tersini yapalım işlemin. Bizi nefes almaktan vazgeçirecek acılarımızı toplamaya çalışalım. Ayşe anlamsız BİR Değer alıştırması. Hayatın neresinde olursak olalım. Hangi pencerenin ardından baktığımızla alakası olmayan BİR sonuç bulacağız. Ki sağlıklı düşünen hiçbir Beyin bilmek istiyorum Ve bilmek bulamayacak nefes almasına engel olacak BİR acılar toplamı …
Kucaklaması matematiğin günlük Hayatta ne işlerine bahseder dururlar. Oysa hayatın değerlendirmesini de, eksileri ve artılarıyla düşünür, matematikle yorumlarız. Sorunlarımızı farklı yollardan çalışır, çözdüğümüz sorun çözmez sağlamasını yaparız. X ve Y ler yine hayatımızın tam ortasında dururlar. Eşitlik ve eşitsizlik bugünün Temel sorunlarından. Kısacası öyle Tense’lerde Boyle matematikle yaşarız, matematikle soluk alıp veririz.
Matematiği sayılardan. Elle tutulur gözle görülür somut kavramlardan ibaret saymak elbette hayatımızda onun etkisinden bihaber olmamıza neden olacaktır. Duygularımıza hükmeden matematik sistemini çözemediğimiz sürece, çift sayfalar eşittirlerin sağına mutluluğum cümlesini yazıp İşleme Devam etmediğimiz sürece, yaşamın bize Adil davranmadığına Dair BİR cok cümle kuracağız. Birçok bilinmeyenli denkleme dönüşen yaşantımızı BİR Gün sadeleştirmek istediğimizde yapılan çift sayfalar işlemleri karşımıza alıp bakacağız. Sadeleştirmelere, o günün bilinmeyenlerine, kendi bilgisizliğimize. Ayşe Gün cok kolayca çözebildiğimiz denklemleri o günlerde nasılda kavrayamadığımıza BİR türlü anlam veremeyeceğiz.
? = Mutluluğum
Ayşe sorun çözümleri olası dönmez doğruları yapmamızı sağlamayacaktır elbette. Ama çözümü olan duygularımızın ve mantığımızın İşleme olan iyi ayarlayabilirsek küsüratlıda öndeydi YAKIN BİR sonuç elde ederiz. Yaptığımız çift işlem gerçekleştirdiğimiz işlemlerin puanlamasını Yapan vicdanımız imkb bilmek istiyorum Ve bilmek yanılmayan BİR hesap makinesidir. Sağlamaları ve tekrarlamamak eminim mutluluğa ulaşmamızı kolaylaştıracaktır.
Toplama ve çarpma işlemlerine takılmadan. Çıkarma ve sadeleştirme ne kadar değerli değerli yaşamaya çalışırsak, bizi nefesten vazgeçirecek çift sayfalar sorunlarının toplam değersizliğini hayat pusunda görebiliriz.
Altın Oran
Altın oran , bir bütünün özel iki parçaya bölünmesidir. İle yunan alfabesinin 21. harfi phi ( Fi ) çevrilerek sembolize edilir. Matmatiksel bir tanımı açıklaması;
a / b = (a + b) / a = 1.6180339887498948420…
Pi sayısı (bir dairenin sayının çapına oranı) gibi irrasyonel bir sayıdır ve altın oranın rakamları da teorik olarak sonsuza kadar devam eder. Fi genellikle 1.618’e yuvarlanır. Bilindiği kadarıyla bu sayı Eski Mısırlılar ve Antik Yunanlar tarafından keşfedilmiş, mimaride, sanatta ve bilimde bir çok kez kullanılmıştır. Altın Oran tarih boyunca Altın kesit, Altın bölüm, İlahi oran, vb. gibi bir çok farklı isim kullanılmıştır. Büyük Piramitler ve Parthenon gibi birçok eski kreatif mimari eserde görülebilir. Büyük Piramit Giza’nın tabanın iki tarafının uzunluğu 756 fit, ise 481 fittir. Tabanın yüksekliğine oranı Altın orana yakın, kabaca 1.5717’dir.
Matematikle İlgili Ünlü Kişilerden ALBERT EINSTEN İle 13 Bilgi
Albert Einstein , 1879 yılında Almanya’nın Ulm kentinde doğmuştu. Einstein, ebeveynleri Hermann ve Pauline Einstein’i endişelendirmişti. Yapılan kontroller normal bir bebek olduğu anlaşılmıştı.
Einstein 3 yaşına kadar konuşmadı.
3 yaşına kadar konuşmayan Einstein, konuşmaya devamında da çok yavaş konuşuyordu. 9 yaşına gelinceye dek konuşmasındaki sorun devam etti.
Einstein’in bilim hayranlığının başlangıcı bir pusula ile başladı.
Einstein’ın babası, Einstein henüz 5 ona bir cep pusulası verdi. Pusulayı inceleyip, belirli bir yönen yönlendiren ne merak etti. Ve resmen Einstein’ın bilime olan hayranlığı babasının babasının cep pusulası sayesinde başladı.
Einstein ve Galileo Galilei
Albert Einstein’ın en sevdiği biliminsanı Galileo Galilei idi.
Einstein yahudi asıllı bir Alman vatandaşı olarak doğdu ama…
1896 yılında Alman vatandaşlığını bıraktı ve 1901’de İsviçre vatandaşlığına geçti. 1955 yılında Amerikan vatandaşı olarak dünyaya gözlerini yumdu.
Einstein yelkenciliği severdi.
Albert Einstein yüzmeyi hiç öğrenmedi ancak yelkenciliği severdi. Yaşamı boyunca yelkenciliği bir hobi olarak devam ettirdi.
1921 Nobel Fizik Ödülü
“Teorik fizikteki hizmetleri ve özellikle fotoelektrik etki yasasını keşfi nedeniyle” Albert Einstein Nobel Fizik Ödülü ile ödüllendirilmiştir.
Einstein bazı görüldüğünde güçlük çekiyordu.
Einstein, isimleri, tarihleri ve telefon numaralarını hatırlamıyordu.
Einstein keman çalmayı çok severdi.
Kemanı çok seven dahi, keman çalmayı 5 yaşında öğrenmiştir.
Mileva Maric ile evlilik sözleşmesi yaptı.
Mileva Maric ve Einstein’ın iki oğlu vardı. Einstein incelemeleri incelik sık sık dünya seyahatine çıkıyor, bu aşk ilişkilerinde sorun yaşıyorlardı. Einstein ayrıldığı eşiyle aynı evi paylaşırken bir evlilik sözleşmesi yaptı. Evlilik sözleşmesinde; 3 öğün yemek vermek, masasına dokunmamak, bilgi taktirde kişisel ilişkilerden vazgeçmek gibi maddeler bulunuyordu.
1905 yılı…
1905 yılı Albert Einstein için mucize yıldı. Einstein en yaratıcı eserlerini bu yılda yayınladı. Gün boyu patent ofisinde çalışan Einstein, bunu yaparken yalnızca 26 devam etti.
Görelilik teorisi
1915’de yayınladığı görelilik teorisi Einstein’ın ustalığı olarak kabul ediliyor.
1955’de vefat etti.
1955 senesinde vefat etti. Ölümünden sonra yakılmayı isteyen ünlü bilim insanı yakıldı ve külleri dağıtıldı. Ayrıca otopsi yaparken Princeton Hastanesi’nde patolog Thomas Harvey’in tuttuğu vücudunun tek kısmı beyniydi. Thomas Harvey daha sonra otopsi sırasında çıkardığı Einstein’ın beynini çaldığı için hastaneden kovulmuştur.
Şimdi Bir Kaç Tane Mantık Sorusu
1.Şubat ayındaysak ve bugün, saat 09.58’de kar yağıyor ise; 86 saat sonra havanın güneşli olması% kaçtır?
2.Evde 5 kardeş var.
Cemil, müzik dinliyor. Arzu, kitap okuyor. Hakan, uyuyor. Selim, masa tenisi oynuyor. Peki, 5. kardeş olan Özge ne yapıyor?
3. Zafer’in babasının 5 çocuğu var. 4’ünün isimleri, Kerem, Enes, Eymen, Tuğra ise 5. “adı nedir?
4.Sana ait geriye kalan, başkalarının gönderen daha çok kullanılan şey nedir?
CEVAPLAR
1.% 0’dır. 86 saat sonra vakit gece olacağından, havanın güneşli olması imkansızdır.
2. Masa tenisi tek başına oynanamayacağı için Selim ve Özge birlikte oynuyorlar.
3. 5. Çocuk Zafer’in kendisidir.
4. İsmindir.
Arılar Neden Sadece Altıgen Petek Yapar
Arılar Neden Sadece Altıgen Petekler İnşa Eder? Bilindiği gibi balarıları ihtiyaçlarından kat fazla bal üretler ve Bunları peteklerde saklar. Peteğin altıgen bilinen bir özelliktir. Peki arıların beş sekizgen, veyagen gibi geometrik şekillerde petekler değil de özellikle altıgen petekler inşa hiç düşündünüz mü? Bu sorunun cevabını araştıran matematikçiler ilginç bir sonuca vardılar: “Bir üstün kullanım kullanımı için en uygun şekil altıgendir.” Altıgen hücre, en çok kullanımı bal depolarken, inşası için en az balmumu şekildir. Yani arı, dışarıda en uygun şekli kullanılmaktadır. Peteğin inşasında kullanılan yöntem ise çok şaşırtıcıdır: Arılar petek inşaatına iki-üç ayrı yerden başlarlar ve aynı anda iki-üç dizi şeklinde peteği örerler. Yani çok sayıda arı, Üçlü başlayarak, aynı ölçülerde altıgenler yapıp, Birlikte peteği örer ve sonunda ortada buluşurlar. Altıgenlerin birleşme dışarı o kadar ustaca yapılmıştır ki görünürde sonradan eklendiklerine dair hiçbir iz yoktur.
Matematiğin Günlük Hayatta Kullanım Alanları Nelerdir?
Para yönetimi.
Market alışverişi.
En uygun fiyatı bulmak. Yemek hazırlama.
Yolculuk için mesafeyi, zamanı ve maliyet hesaplamak.
Arabalar, kamyonlar, evler, eğitim veya diğer satış için kredi kullanmak.
Sporun matematiksel mantığını anlamak.
Müzik çalmak.
Matematik Ne İşe Yarar?
Matematik; yıllar boyunca çocuklara ve gençlere öğretilmeye çalışılan, ama onların öğrendikçe daha da korktuğu ve gittikçe daha büyük bir bela haline gelen ne hikmetse de onca eziyete rağmen bir türlü ne adam akıllı öğrenebildiğimiz ne de nimetine kavuşabildiğimiz bir çalışma alanı (ya da kaba bir tabirle ders) olarak görülebilir. Fakat hayatın formüllerini gösteren ve şifrelerini çözen, insan aklını büyüleyen ve kendine hayran bırakan bu görkemli matematik nasıl çekilmez ve ürkütücü bir hale geldi?
Önce matematiğin ne olduğunu bir bilmek lazım; matematik, kısaca “insan aklının sembolik dili”dir. Matematik, soyuttur fakat bu soyutluk metafizik demek değildir. Elle tutulur bir şey değildir matematik, çünkü elle tutulur şeylerin genel açıklamasıdır kendisi. Bu yüzden soyuttur. Matematik, insanların doğayı (hem fizikî hem beşerî doğayı) anlamak için ürettiği semboller, bu sembollerle kurulan formül ve denklemler, bu denklemlerin işlemi ve yorumu gibi şeylerden meydana gelir. Kısacası matematik, doğanın karmaşık yapısını insan aklının kavraması için basitleştirmeye ve anlamaya yarayan çalışmalardan ibarettir.
Bu şekilde bir tanımlamadan anlayacağımız şey şudur; doğayı daha kolay ve daha iyi anlayabilmek için matematiğe ihtiyacımız var. İnsanlar doğuştan itibaren çevrelerine ve doğaya karşı büyük bir merak içine girmezler mi? Tabii girerler. Şu ana kadar söylediklerimize göre de matematik çevremizi ve doğayı anlamak için bize büyük bir fırsat ve insan aklına uygun bir yöntem sunmak için var. Peki doğayı bu kadar merak etmelerine rağmen ne yapıyoruz da insanların matematikten nefret etmelerine sebep oluyoruz?
Bu konuda benim inceleyeceğim ilk mesele, matematiğin bir araçken amaç haline gelmesidir. Matematik, yalnızca kendisinden ibaretmiş ve başka hemen hemen hiçbir şeyle bağlantısı yokmuş gibi öğretiliyor. Dolayısıyla amaç doğayı anlamak için matematik bilmek değil, matematik bilmek için matematiği ezberlemeye dönüşüyor. Tabii burada insan sorar, “Ben neden matematiği ezberlemek zorundayım?” diye. Matematik bir araçtır, muhtaç olduğumuz bir araçtır. Neden ona muhtaç olduğumuz ve matematiğin nasıl mükemmel bir şekilde doğayı anlamada ve düşünmede bize yardım ettiğini kavrayamazsak, matematik çok çekilmez ve sıkıcı bir hale gelir. Çünkü geriye sadece ezberlenmesi gereken semboller ve formüller kalır. Matematiği bilmek başka bir şey, onu kullanabilmek bambaşka bir şeydir. Birincisini ezberleyerek halledebiliriz ama ikincisi için onu anlamak gerekiyor.
Bir diğer mesele, matematiğin temelde sayılarla işlem yapabilme kabiliyeti olarak algılanması. Yani mesela eğer ben 0,6573 ile 7.967.351 sayılarının çarpımını çok hızlı bir şekilde yapabiliyorsam çok iyi bir matematiğim vardır, bu sayede de sınavlarımı hızlı bitirir yüksek notlar alırım. Matematik bu değil! Aklınızı kullanın efendim, hesap makinesi diye bir şey var. Bir saniye içinde bir makinenin çözüp bana sunabileceği karmakarışık bir sayısal işlemle neden vakit kaybedeyim ki? Tabii, burada verdiğim örnek çok uç bir örnek ama gerçekten sınavlarda böyle soruları çözmeye marifet olarak bakılıyor. Onu makine de çözer, bize insan aklı lazım! Ama bu konuda son olarak aritmetik dediğimiz dört işlemin hakkını vermem lazım. Elbette hızlı işlem yapmak gerekiyor, en azından doğal sayılarla hızlı dört işlem yapabilmek gerekir. Fakat matematik sadece bu değil. Bu sadece hesap işi ve bunu hesap makineleri bizden iyi yapıyor zaten.
Aritmetikte -yani dört işlemde- en önemli mevzu, yaptığımız işlemlerin anlamını kavramaktır. Çarpma işleminin anlamı nedir, bölme işleminin anlamı nedir, toplama, çıkarma, üsler, kökler, rasyonel sayılarla işlemler vs. Çünkü insan bu işlemlerin anlamını kavrasın ki bunu karşılaştığı durumlara uygulayıp hangi işlemi yapması gerektiğini anlayabilsin. Hangi işlemi yapması gerektiğini anladıktan sonra gerisini hesap makinesine bıraksa da olur. Bu tür sayısal işlemlerle günlük hayatta sık karşılaşırız ve gerekliliğinden pek şüphe edemeyiz zaten.
Peki geometri? Geometri; matematiğin şekiller, uzunluklar, ölçü, uzay ve nesnelerin konumlarıyla ilgilenen bir alanıdır. Geometri gözüyle iş yapan her insanın bilmesi gereken bir çalışma alanıdır. Ölçmeyi bilmeyen insan güzel resim yapabilir mi? Göze güzel gelen bir resim yapmak için ölçü ve oran bilmek gerekir. Ya da kendinize yeni bir masa alacaksınız. Ama internet üzerinden alacaksınız. Masanızı fotoğraflarına bakarak mı seçeceksiniz, yoksa ölçülerine bakarak mı? Tabii ki ikisi de. Ama ölçüsünü bilmeden fotoğrafın bir anlamı olmayacaktır. Ve tabii coğrafya… Coğrafya bilmeyen bir insan ne çevresini ne de dünyayı anlayamaz. Yaptığı çıkarımlar ve yorumlara güven olmaz. En basitinden neyin nerede olduğunu, nereye nasıl gidebileceğinizi bilmeniz gerekir. Bunun için mesafe ölçülerinden anlamalısınız. Geometri bilmeden evinizi döşemeniz zorlaşır. Evinizdeki düzeni bozarsınız, yeni eşyalarınızı yerleştirirken bile zorlanabilirsiniz.
En basit anlamda geometri gördüğünüz şeyleri gerçekten anlamanıza yarar. Bir nesneyle sadece göz kararı hesap yapamazsınız. Ölçüm, elinize kesin sayısal veriler verir. Bu verileri kullanarak istediğinizi yapabilir ve yaptığınızdan emin olabilirsiniz. Bu yüzden ölçüm yöntemlerini kullanmak gerekir. Gerek uzunluk ölçümü gerek alan ölçümü gerekse hacim ölçümü… Hepsine devamlı ihtiyaç duyarız. Ölçmenin yöntemini bilmeyenler göz kararı iş yapmak zorunda kalır ve bu da yarım yamalak işlerle sonuçlar. Ölçüm yapmayı bilmeyen insanlar çevrelerini anlayamazlar ve bir iş yapmaya kalktıklarında etraflarına zarar verirler. Orantısız davranırlar etraflarındaki şeylere. Büyüklük ve küçüklüğü, genişlik ve darlığı anlayamazlar. Bunlar çok basit şeyler gibi geliyor olabilir bize ama bunlar gerçekten sürekli karşılaştığımız ve toplum hayatına zarar veren sorunlardır. Ölçüm yapma alışkanlığı olmayan bir mimar düşünsenize! Yok mu sanıyorsunuz?
Peki cebir nedir? İçinde bilinmeyen bir değer bulunan işlemler cebirsel işlemlerdir. Cebir işlemleri analitik düşünmenin temelidir. Karşılaştığımız sorunları çözmek için muhakkak cebire ihtiyaç duyarız. Bilmediğimiz şeyi bulmamızı, fark etmemizi sağlar. İçinde “bilinmeyen”i bulunan her türlü sorunda bize cebir yardımcı olur. Yalnızca sayısal olmasını beklemeyin. Cebir bilen birisi, sorunları nasıl çözeceğini de bilir. Eğer cebirin mantığını anlamışsa!
Fonksiyonlarla beraber biraz daha ileriye gitmiş oluyoruz. Fonksiyonları genel teorilere benzetebiliriz belki. Çevrede gördüğümüz durumları incelediğimizde bazı genel yargılara varırız. Bunları cebirsel ifadelere dönüştürdüğümüzde elimizde fonksiyonlar oluşur. Daha sonra başka özel durumları açıklamak için bu fonksiyonları yani genel teorileri kullanırız. Fonksiyonlar hem özelden genele hem de genelden özele gitmemizi sağlar. Örneğin geçmişte yaptığımız işlerin sonuçlarından ürettiğimiz bir genel fonksiyonla, bundan sonra yapacağımız işin nasıl bir sonuç çıkaracağını tahmin edebiliriz. Fonksiyonları bilmeyen bir siyasetçi ülkesi için nasıl doğru kararlar verebilir ki?
Gelelim ileri matematiğe. Kabul etmek gerekir ki ileri matematik (calculus), her vatandaşın bilmesi gereken bir konu değildir. Bunun yanında ileri matematik, toplumun önde gelen fikir ve bilim insanlarından biri olduğunu iddia eden ya da böyle olmak isteyen birisinin çok iyi bilmesi ve anlaması gereken bir konudur. Doğru düşünmek ve doğru açıklamalar yapabilmek için ileri matematik bilmek ve anlamak şarttır. Neden mi? Çünkü doğa devamlı değişir. Doğadan kastettiğim yalnızca fizikî doğa değil, aynı zamanda beşerî hayat da devamlı değişir. Hatta anlık olarak değişir, çok hızlı! “Anlık değişim” matematikte nedir? Bunun cevabına “Türevdir!” diyemeyen ve ileri matematik bildiğini zanneden bir insan, ileri matematiği anlamamıştır. Doğadaki farklı durumları gruplayıp, başka özel durumları da açıklayabilmek için fonksiyonlar oluştururuz. Bu fonksiyonların grafikleri bize bu doğa olaylarının bir değişkene bağlı olarak nasıl değiştiğini gösterir. İşte bu değişimi anlamanın ve ölçmenin yolu, ileri matematiktir.
Daha birçok örnek verilebilir matematiğin ne işe yaradığına. Matematik olmazsa hiçbir şeyden emin olamayız, ölçüm yapamayız, doğayı ve doğadaki değişimi anlamakta zorluk çekeriz. Matematik bize bunları en güzel ve en kesin biçimde açıklayan araçtır. Onu anlamak ve kullanmak gerekir. Ama onu gereksiz yere saçma yollara sürükleyip sıkıcı hale getirmemeli, çocuklara ve gençlere matematik ameleliği yaptırmamalıyız. Onların doğayı daha iyi anlamaları, kavradıkları gerçeklere daha doğru yaklaşmayı ve ölçülü davranmayı öğrenmeleri için matematiği kullanmalarını teşvik etmeliyiz. Matematiği gerçek anlamda bilen bir insan, doğru düşünür, ölçülü davranır, doğruyu ve yanlışı daha iyi ayırt eder. Son olarak şunu söylemek de gerekir elbet: matematik insan aklının ürettiği bir dil olduğu için bu dilin doğayı yüzde yüz gerçeklikle açıklaması beklenemez ama aklımızın elimizdeki tek araç olduğunu düşündüğümüzde onu kullanmak için matematikten başka yolumuz olmadığı da bir gerçektir. Umarım matematiği seversiniz. Matematikle kalın!
Published: Jan 12, 2021
Latest Revision: Jan 12, 2021
Ourboox Unique Identifier: OB-1001485
Copyright © 2021