by ebasan
Copyright © 2017
Bir zamanlar annesiyle ırmakta yaşayan küçük bir karabalık vardı. Küçük balık ile annesinin evi siyah bir taşın arkasıydı; yosunlar da evin çatısını oluşturuyordu. Geceleri yosunların altında uyuyorlardı. Bir defacık olsun evlerinden ay ışığını görmek küçük balığın özlemiydi.
Anne ile yavrusu sabahtan akşama dek birbirinin peşine düşer, bazen öbür balıklara karışır, hızlı hızlı küçücük bir mekanda dolaşır dururlardı. Küçük balık birkaç gündür düşünceliydi ve çok az konuşuyordu.
Küçük Balık bir sabah erkenden, daha güneş doğmadan annesini uyandırdı:
– Anneciğim, seninle biraz konuşmak istiyorum. Buradan gitmeliyim.
– Mutlaka gitmen mi gerekiyor?
– Evet anneciğim, gitmeliyim.
– Ama, sabahın köründe nereye gideceksin?
– Irmağın nereye kadar gittiğini görmek istiyorum. Biliyor musun anneciğim, aylardır bu ırmağın sonu neresi diye düşünüp duruyorum. Ama hâlâ işin içinden çıkamadım. Dün geceden beri gözüme uyku girmedi. Nihayet, gidip ırmağın sonunu bulmaya karar verdim. Başka yerlerde neler olup bittiğini bilmek istiyorum.
Annesi gülerek:
– Ben de çocukken çok düşünürdüm böyle şeyleri. Yavrucuğum, ırmağın başı, sonu olmaz ki. İşte hepsi bu kadar. Irmak hep akar durur ve hiçbir yere de varmaz. Yavrucuğum, çıldırdın mı sen? Dünya… Dünya da ne demek oluyor? Dünya burası işte; yaşam ise işte yaşıyoruz, varız…
Bu sırada evlerine büyük bir balık yaklaştı:
– Komşu, ne diye çocuğunla tartışıyorsun? Bugün dolaşmaya çıkmayacak mısınız yoksa?
Anne balık komşunun sesiyle evden çıktı:
– Bak şu bücüre, nerelere gitmek istiyor! Dünyada neler olup bitiyor, gidip göreceğim diye tutturdu da tutturdu. Boyundan büyük laflar işte!
Komşu:
– Küçüğüm, sen ne zaman bilgin, filozof oldun da bizim haberimiz olmadı?
Küçük Balık:
– Hanımefendi, kime bilgin, filozof diyorsunuz bilmem ama, bu dolaşmalardan sıkıldım artık. Bu yorucu gezmeleri sürdürmek istemiyorum. Göz açıp kapayana kadar sizler gibi yaşlanmış olacağım ve eskisi gibi gözü, kulağı kapalı kalacağım. İstemiyorum, anlıyor musunuz?
Komşu:
– Vay vay vay!… Ne biçim laf bunlar! Tartışma sesine diğer balıklar da geldi. Küçük balığın sözleri herkesi sinirlendirmişti.
Yaşlı balıklardan biri:
– Sana acıyacağımızı mı sandın?
Öbürü:
– Ufaklık kaşınıyor iyice.
Annesi:
– Acı bana; gitme! Gitme!
Artık Küçük Balığın onlara diyecek sözü kalmamıştı. Kendisiyle yaşıt olan arkadaşlarından birkaçı onu çağlayana kadar uğurlayıp geri döndü. Küçük Balık onlardan ayrılırken:
– Dostlarım, görüşmek üzere! Unutmayın beni.
Küçük Balık çağlayandan atlayıp bir su birikintisine düştü. O zamana kadar böylesi büyük bir su birikintisi görmemişti. Yumurtadan çıkmış binlerce kurbağa yavrusu kaynaşıyordu. Küçük balığı görünce başladılar alay etmeye:
– Aaaa, şunun kılığına bakın! Sen ne biçim yaratıksın böyle?
Balık tepeden aşağı süzdü onları:
– Benim adım “Küçük Kara Balık”. Siz de adınızı söyleyin; tanışalım.
Bir kurbağa yavrusu:
– Biz birbirimize Yavru Kurbağa deriz.
Diğeri:
– Dünyada bizden güzeli yoktur.
Balık:
– Bu dünyada birçoklarının kendilerin göre bir güzellikleri vardır. Adınız bile size ait değil!
Yavru kurbağalar çok kızdılar ama Küçük Balığın doğru söylediğini görünce manevra yaptılar:
– Boşuna uğraşıyorsun sen. Biz her gün sabahtan akşama kadar dünyayı dolaşırız; ama kendimizden, annemizden, babamızdan başka kimse görmeyiz. kurtçukları hesaba katmıyoruz tabii.
Balık:
– Şu su birikintisinden dışarı çıkamayan sizler nasıl dem vurursunuz dünyayı dolaşmaktan?
Yavru kurbağalar:
– Bunun dışında başka bir dünya daha mı var?
Balık:
– Var ya. Düşünün bakalım, bu su nerelerden geliyor buraya ve neler var suyun dışında?
Yavru kurbağalar:
– Suyun dışı da ne demek? Biz suyun dışını hiç görmedik. Ha ha ha! Sen aklını oynatmışsın!
Published: Mar 29, 2017
Latest Revision: Mar 29, 2017
Ourboox Unique Identifier: OB-280798
Copyright © 2017