by ibrahim eren
Copyright © 2018
81 İL 81 OKUL İLK KURŞUN HATAY DÖRTYOL
Yakın zamana kadar Milli Mücadele’de ”İlk Kurşun’un ” İzmir’in işgali sırasında Hasan Tahsin (Asıl adı Osman Nevres)’in Yunanlılara attığı kurşun,Milli Mücadele’nin İlk Kurşunu olarak biliniyordu. Son yıllarda yapılan araştırmalarda, Milli Mücadele’de düşmana karşı sıkılan ”İlk Kurşun’un,(İzmir’in 15 Mayıs 1919’daki Yunanlılara sıktığı ilk kurşundan 5 ay önce) Dörtyol’da 19 Aralık 1918’de Mehmet Çavuş (Mehmet KARA) tarafından atıldığı ortaya çıkmıştır.
çarpışmaların ardından Dörtyol’a dönen Fransız askerleri, Jandarma Komutanı Teğmen Hasan’ı sebepsiz olarak ağır şekilde yaraladılar.
Dörtyol civarındaki Çaylı Köyü’nde Mehmet (Osmanoğlu lakaplı) oğlu Mustafa da Kurtkulağı Köyü’nde şehit edildi. Bu ve buna benzer haksız davranışların devamı, Türk halkını direnişe sevketti.
Yöre halkı canını ve namusunu kurtarmak için her türlü imkanını kullanarak silah
satın almaya başladı.Kara Hasan da Fransızlardan kardeşinin intikamını almak için Kuzuculu
Köyü’nde bir teşkilat kurarak direnişe geçti.
Mal ve hayvanlarını satarak silahlanan yöre insanları da Kara Hasan’a katıldılar. Böylece, zamanla sayısı 300-400’e varan bir milli teşkilat ortaya çıktı.1919 yılı başlarında harekete geçen Kara Hasan Paşa ve çetesi de, Türkiye’de işgal güçlerine karşı milli direnişi ilk başlatan teşkilat olmuştur.
Kara Hasan’a halk ”PAŞA” unvanını verir. Çetesi de ”Kara Hasan Paşa Çetesi”
olur. Kara Hasan Paşa artık Fransız ve Ermenilerin korkulu rüyası olmuştur.Kara Hasan Paşa,
halkın dilinde bir milli kahramandır artık.
Çetesi ile Gavur Dağları, Antakya, Adana, Maraş, Antep, Osmaniye, Ceyhan dolaylarında Fransızlara baskınlar yapıyordu. Türklerin can, mal ve namuslarını korumaya çalışıyordu. Kara Hasan Paşa, Türkiye’nin en büyük Kuvay-i Milliye Teşkilatını kurarak Fransız ve Ermenilerle mücadele ederek 9 Ocak 1922’de düşmanların bu vatan topraklarından kovulmasını sağlamıştır.
ARKADAŞLARIMIN BU KONUYLA İLGİLİ FİKİRLERİ Caner:proje çok eğlenceli bence hem bu proje sayesinde geçmişimizi öğreniyoruz.
Ceren:bu projede gezerek öğreniyoruz hem eğitici hem öğretici bir proje.
Çağrı:projeye yeni katılmış olsamda bu projeyi çok beğendim. Çok eğlenceli bir proje.
Meryem:proje çok güzel bir proje ama öğretmenimizin anlattığına göre seneye daha güzel olacak.
I. Dünya Savaşı’nın sona ermesi ve Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasını takiben, yöreden göçettirilen Ermeniler’in, Fransızlar desteğinde geri döneceği ve yöreyi işgal edeceği söylentilerinin yayılması, yukarıda belirttiğimiz dehşet verici olayları yaşayan ve bu Ermeniler döndüğü takdirde aynı dehşeti bir kere daha yaşayacağının bilincinde olan, Türk halkını endişeye sevketmişti. Bu endişe, ne yazık ki, boşa çıkmamış, olaylar istenmeyen bir biçimde gelişmiştir. I. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru, Fransa, Ermeni gönüllüleri ile bir mukavele imzalamış, buna göre, vatanları kabul ettiği tehcir bölgelerine ilk olarak girme imtiyazını vermişti. I. Dünya Savaşı sona erince, Fransız Generali Hamelin, Fransız Doğu Lejyonu (Legion d’Orient)’nu bizzat ikiye ayırmış, Suriye’de ikamete mecbur ettiklerine “Suriye Lejyonu” adını vermişti. General Hamelin, Doğu Lejyonu’ndan kalan kuvvetlerden üç Ermeni bataryası meydana getirmişti. Bunlardan biri İskenderun-İslahiye, ikincisi Toprakkale-Dörtyol arasına, üçüncüsü ise, Mersin’e yerleştirilmiş, bölüklere ayrılarak Tarsus, Pozantı ve Adana çevresine dağıtılmıştı. Adana ve çevresindekiler, “Ermeni Lejyonu” adı ile Albay Romieu’nun emrine girmişti
Romieu, 15 Kasım 1918’de, Fransa Harbiye Nezâreti’ne müracaatla, emri altındaki birliğin Kilikya’ya intikalini ve Kıbrıs’ın, ikmal merkezi olmasını resmen istedi. Ayrıca; bu birliği İskenderun limanına çıkaracağını ve buradan Toroslar’a doğru ilerleyerek, Kilikya’yı kontrolü altına alacağını belirtmişti. Bu teklife, Fransa Başbakanı Clemenceau yerine, İngiliz Generali Allenby’den olumlu cevap geldi. Ermeni Lejyonu’nun ilk birlikleri 22 Kasım 1918’de, St. Bricue adındaki Fransız gemisine bindirildi ve İskenderun’a doğru yola çıktı. Romieu’ya bağlı Doğu Lejyonu’nun son birliklerinin de en geç 20 Aralık 1918’de İskenderun limanında olacağı plânlanmıştı3. Gerçekten de, o sıralar Adana Vilâyeti’ne bağlı bir kaza merkezi durumundaki Dörtyol, yörenin ilk işgal edilen şehirlerinden biri oldu. Bu arada, 9 Kasım 1918’de, İskenderun on onbeş kişilik bir İngiliz müfrezesi tarafından işgal edilmiş4, 11 Kasım 1918’de, halkın, erzak deposu önünde birikmesini bahane eden, Fransızlar’ın Coutelas Torpidosu Komutanı David Beauregard, Türk memur, polis ve jandarmalarının, İskenderun’dan hemen ayrılmalarını istemişti
Çok geçmeden, İngilizler, Osmanlı Hükûmeti’nden, yörenin işgaline zemin hazırlayacak yeni taleplerde bulunmuşlar, “Kilis-İslahiye hattının güneyinde ve Misis tren yolu boyunda bulunan Türk askerlerinin, 1 Aralık J918’e kadar, Ceyhan Nehri’nin batısına çekilmesini, her çeşit silâhlarını teslim etmelerini ve bu kuvvetlerin terhisini”6 istemişlerdi. Nihayet, 11 Aralık 1918’de, Dörtyol’u işgal eden Fransızlar, bu işgalde dörtyüz Ermeni’den oluşan bir Fransız taburundan faydalanmışlardı. Bu işgal birliğine bağlı erler, Türkler’e ait oniki evi basarak eşya ve paralarını gaspetmiş, bir kadını boğazından yaralamış ve Osmanlı jandarmasını kasabadan çıkarmışlardı7.
işte, Ermeni şiddet hareketlerinin daha önceleri Türkler arasında yol açtığı hoşnutsuzluk, Ermeniler’in, Fransızlar desteğinde, bölgeyi işgal edeceği söylentilerinin yayılması ve gerçekten de, Fransızlar’ın, işgal sırasında, Fransız askerî üniforması giydirdikleri Ermeniler’e, işgal kuvvetleri arasında yer vermeleri ve bunların işgalle birlikte hakaret, gasp ve yaralama olaylarına girişmeleri, Türk ve Müslüman halkın, Ermenilerle birlikte, Dörtyol, Adana ve havalisini işgal eden Fransızlar’a da sert tepkiler göstermesine yol açmıştır. Fransızlar, işgali takiben, daha önce Suriye ve Lübnan’a göç ettirilen Ermenileri, Dörtyol’a ve yörenin diğer şehirlerine naklederek, yerleştirdiler. Az zamanda, Dörtyol’a yerleştirilen Ermenilerin sayısı oniki bin kişiye ulaştı8.Kısa zaman sonra, Dörtyol ve yakınlarına yerleştirilmiş olan sivil Ermeniler de, Fransız İşgal Kuvvetlerinden cesaret ve destek alarak, Dörtyol civarındaki köylere baskınlar düzenlemeye başladılar. Bunların yaptığı zulümlerden ve işkencelerden bıkan ve endişe içinde sıranın kendilerine geleceği günü bekleyen Dörtyol’a bağlı Özerli Köyü halkı, Hacı Hüseyin Oğulları’ndan Emin Hoca Başkanlığındaki üç kişilik bir heyetle, bölgenin İngiliz Komutanlığı’na müracaat etti. Heyet, köylerinin ve çevrenin, Fransızlar ve özellikle Ermeni zulmünden korunmasını istedi. Bunun üzerine, İngiliz Komutanlığı, Hintli Müslümanlar’dan oluşan bir müfrezeyi, Dörtyol’a gönderdi. Bu müfreze, asayiş ve sükûneti geçici bir zaman için sağlamayı başardı9.
Fakat, bir süre sonra, Fransızlar ve Ermeniler, Özerli Köyü’ne saldırdılar ve halka hakaret ettiler, bazı evleri yağmaladılar. Bu kötü tutum ve hakaretlerine tahammül edemeyerek karşı koyan Özerli Köyü İhtiyar Heyeti’nden Muhtar Şeyhmuszâde (Şeyh Musazâde) Mehmet Ağa ile üye Abdülkadir Ağazâde Yusuf Ağa’yı, elleri bağlı olarak, Fransız İşgal Komutanı’nın kapısı önünde, süngü ile şehit ettiler. Ayrıca, Dörtyol’un güneyinde ve yakınındaki Karakese Köyü’ne güçlü bir müfreze ile taarruz eden Fransızlar ve Ermeniler, Özerli’de işledikeri cinayetleri bu kez gerçekleştirme imkânı bulamadılar. Karakese ve çevre köyler halkı, Fransız ve Ermenilerin zulmüne uğramamak için, Dörtyol ve Özerli’ye giden yolları taştan hazırladıkları siperlerle kapatarak, kendilerini savunmaya karar vermiş ve cereyan eden şiddetli bir muharebeden sonra beş-on erlerini kayıp veren ve şaşkına dönen Fransızlar, Dörtyol’daki karagâhlarına geri çekilmek zorunda kalmışlardır, 19 Aralık 1918. Bu arada, Dörtyol ve çevresindeki köyler halkından, Türkler’e ait hayvanlara zorla el koyarak götürmek isteyen Ermeni kafilesi de, Turunçlu10 yakınında karşılarına çıkan Koca Ömer Oğlu Mehmet Çavuş (Mehmet Kara), Köse Mehmed ve bazı arkadaşları tarafından imha edilmiş, hayvanlar kurtarılmıştı. Yakın zamana kadar, Millî Mücadele’de düşmana karşı ilk kurşunun, nerede ve hangi tarihte atıldığı konusunda bir görüş birliği yoktu.
İzmir’in işgali sırasında Hasan Tahsin Recep (asıl adı Osman Nevres)’in, Yunanlılar’a attığı kurşun, Millî Mücadele’nin ilk kurşunu olarak biliniyordu. Son yıllarda yapılan araştırmalar ve ortaya konan vesikalar, Millî Mücadele’de düşmana karşı atılan “ilk kurşunun -hattâ kurşunların-”, Dörtyol’da, 19 Aralık 1918’de, Mondros Mütarekesi’nde elli gün sonra, yiğit Dörtyollular’ın cesur evlâdı Mehmet Çavuş (Mehmet Kara) ve müfrezesi tarafından atıldığını ortaya çıkarmıştır11.
Bu çarpışmaları takiben, Dörtyol’a dönen Fansız askerleri, Jandarma Komutanı Teğmen Hasan’ı, sebepsiz olarak, ağır şekilde yaraladılar. Dörtyol civarındaki Çaylı Köyü’nden Osman Oğlu Mustafa da12, Kurtkulağı Mevkii’nde şehit edildi. Bu ve benzeri haksız davranışların devamı Türk halkını direnişe şevketti. Yöre halkı, canını ve namusunu kurtarmak için, her türlü imkânını kullanarak silâh satın almaya başladı. Kara Hasan da, Fransızlar’dan, kardeşinin intikamını almak için, Kuzuculu Köyü’nde bir teşkilât kurarak direnişe geçti. Mal ve hayvanlarını satarak silâhlanan yöre gençleri de Kara Hasan’a katıldılar. Böylece, zamanla sayısı 300-400’e varan bir millî teşkilât ortaya çıktı13. 1919 yılı başlarında harekete geçen Kara Hasan (Hasan Paşa14) ve çetesi de, Türkiye’de, işgal güçlerine karşı, millî direnişi ilk baştan teşkilât olmuştur.
Bu şekilde başlayan millî direniş sonunda, yörede cereyan eden çarpışmalarda, 1921 yılı başına kadar, çoğu kez Fransızlar’ı yenilgiye uğratan Millî Kuvvetler, Feke, Kadirli, Karaisalı, Pozantı, Bahçe, Kozan ve Saimbeyli’yi düşman işgalinden kurtarmış, işgalci Fransız ve Ermeniler’in, Türkler’e karşı giriştiği, gasp, zulüm, işkence, yaralama, öldürme ve benzeri, insanlık dışı uygulamaları yanında, Fransızlar’ın sömürgeci emellerine, Ermeniler’in ise yörede devlet kurma hayallerine son vermişlerdir. Yöredeki mücadelenin son zamanlarında, kendi kuvvetlerinin basan kazanamadığını gören, Dörtyol ve Adana çevresinde tutunamayacağını anlayan Fransa Hükümeti, bu gelişmeler sonunda, Ankara Hükümeti ile uzlaşmanın çıkarlarına daha uygun düşeceğini anlamış ve barış görüşmelerine başlanmasını istemişti15.
Paris Görüşmesi ve Londra Konferansı’nı takiben, T.B.M.M.’nin, Misâk-ı Millî şartlarına uymadığı için, Bekar Sami-Aristide Briand arasındaki anlaşmaya karşı çıkması ve reddetmesi ilişkileri gerginleştirdi. Öte yandan, II. İnönü Zaferi’ni takiben, Fransa kamuoyu, kendi kuvvetlerinin Kilikya’da kesin bir basan kazanamayacağına iyice inanmış, savaştan bıkmış, artık, asker ve para savurganlığının önüne geçilmesini istemeye başlamıştı16. Fransa Hükümeti de, her şeye rağmen, düşmanlığın devamına taraftar görünmüyor, anlaşma zemini arıyordu
Ankara Hükümeti de, Dörtyol dahil olmak üzere, Adana ve çevresinin tahliyesini bekliyor, bütün gücüyle batıdaki Yunan Cephesi’ne yüklenmek istiyordu. Nihayet, iki tarafın olumlu yaklaşımı görüşmelerin yeniden başlaması ile sonuçlandı. 13 Haziran 1921’de, ilk toplantıda Mustafa Kemal – Franklin Bouillon görüşmesi gerçekleşti. Franklin Bouillon, Türkiye’nin tam bağımsızlığı, kapitülasyonların kaldırılması ve diğer bazı konularda daha esaslı bir inceleme yapmak ve Hükûmeti’ne görüşmelerle ilgili bilgi vermek üzere Paris’e döndü. Aslında Türk-Yunan mücadelesinin sonucunu bekleyip, gelişmelere göre karar vermek düşüncesinde idi. Nitekim, Fransızlar’ın, sonucunu merakla bekledikleri Sakarya Meydan Savaşı’nı, Türk Ordusu kazanınca, Fransa Hükümeti, Ankara Hükümeti ve ordusunun Anadolu’da hesaba katılması gerekli bir güç olduğuna inandı. Franklin Bouillon’a, Ankara Hükümeti ile yeniden görüşme ve Kilikya’nın Fransız kuvvetleri tarafından boşaltılması konusunda yetki verildi. Böylece, 20 Ekim 1921’de, Ankara İtilâfnâmesi (Andlaşması) imzalandı17.
Bu andlaşma gereğince, yörenin tahliyesi için, bir Türk-Fransız Karma Komisyonu kurulmuş, Adana ve çevresinin tahliyesi için bir protokol imzalanmıştır18. Tahliye Komisyonu, Fransızlar’ın, Yenice’yi 19 Aralık 1921, Adana’yı 20 Aralık 1921, Tarsus ve Hacıtalip’i 27 Aralık 1921’de, Mersin’i 4 Ocak 1922’de, Mamure’yi 18 Aralık 1921, Misis’i 23 Aralık, Ceyhan ve Kozan taraflarını 24 Aralık, Osmaniye’yi 29 Aralık 1921’de, Toprakkale ve Erzin’i de 4 Ocak 1922’de tahliye etmesi ve işgalin tamamen sona ermesini kararlaştırmıştı19. Tahliye Komisyonu’nun bu kararına rağmen, Fransızlar’ın, erken tahliye düşüncesi ve çekilme istekleri dolayısiyle, Toprakkale 29 Aralık 1337 (1921)’de, ordumuzun 59/1 Alay, 3. Tabur ve 32/2 Alay kuvvetleri tarafından, olaysız bir şekilde istirdâd edilmiştir (kurtarılmıştır). Fransızlar’ın erken çekilme isteği, Erzin ve Dörtyol için de geçerli olmuş, Toprakkale’ye giren kuvvetlerimiz, aynı gün (29 Aralık 1921) akşam saatlerinde Erzin’e doğru harekete geçmiş
31 Aralık 1921’de Fransızlar’ın tahliyesini takiben, 1 Ocak 1922’de, Ankara Hükûmeti’nin sivil yöneticileri ve jandarma birlikleri Dörtyol Kasabası’nı girmişlerdir. Hemen hemen tamamen boş durumdaki Dörtyol’a giren Cebel-i Bereket Mıntıka Kumandanlığı birlikleri daha sonra Osmaniye’ye geri dönmüşlerdir20. Böylece, düşman işgaline en baştan beri karşı olan ve Millî Mücadele’de düşmana ilk kurşunu atma şerefini taşımış olan Dörtyol İlçesi halkı, bir daha karşılaşmamak üzere işgalden kurtulmuştur.
Yukarıda verdiğimiz bilgilere göre; Dörtyol’un Kurtuluş Günü Törenleri’nin 1 Ocak günlerine alınması gerekmektedir. Bugün, Kurtuluş Törenleri, 9 Ocak günlerinde düzenlenmektedir. Kanaatimizce, bu hatâ, yakın tarihe kadar kaynak yetersizliğinden ileri gelen bilgi eksikliği, kurtulan il ve ilçelerimizin belli bir gün ve sıra ile kurtuluşu kutlamaları düşüncesi ve 1 Ocak günlerinde kışın şiddetli olduğu gibi düşüncelerden ileri gelmiştir. Buna karşılık; ATAŞE Arşivi dışında, dönemle ilgili Fransız kaynaklan da, Fransız İstihbarat Servisi’nin verdiği bilgilere dayanarak, Dörtyol’un, Fransız kuvvetleri tarafından 31 Aralık 1921’de tahliye edildiğini, Dörtyol da dahil olmak üzere, yöreyi tahliye etmiş olan en son Fransız unsurunun 4 Ocak (hattâ 3 Ocak) 1922’de çekildiği yolunda bilgi vermektedirler21.
Hatay, dünyanın en eski yerleşim alanlarındandır. Hatay ve yöresi, binlerce yıllık medeniyet eserlerini sinesinde saklayan, çeşitli uygarlıkların izlerini kesin ve derin çizgileriyle koruyan bir müze gibidir. Nitekim yapılan arkeolojik kazılar bu konuda çok önemli delilleri ortaya çıkarmıştır.
Hatay ilinin merkezi olan Antakya da “Şehirlerin Kraliçesi” olarak tarihe geçmiştir. Özellikle kurulduğu yer, stratejik yönden büyük öneme sahip olup, önemli ana yolların kavşak ve geçit noktasında bulunmaktadır. Bu konumu sebebiyle de tarih boyunca önemli roller oynamış, büyük kral ve kumandanları barındırmıştır.
Hatay bölgesine Türkmen’ler ilk defa Abbasiler (750-1258) zamanında gelmeye başladılar. Bizanslılar zamanında Türkmen sayısı oldukça arttı. Çünkü, 1256-1265 yılları arasında Moğol Hükümdarı Hülagu Han’ın emriyle Anadolu’da katliama uğrayan 40 bin çadırdan fazla Türkmen, bir Kıpçak Türkü olan Memlûk Hükümdarı Baybars tarafından himaye altına alınmışlardı. Hatay’ın yeniden canlanması, Antakya surlarının tamir edilmesi, camilerle donatılması, liman inşası ve şehrin İslamlaşması Baybars zamanında olmuştur. 1467-1487 yılları arasında bu bölgeyi gezen L. d. Broguiere adlı seyyah, batılıların Ermenistan adını verdiği bu bölgeyi TÜRKMENİSTAN diye adlandırmış, buranın merkezi olan Antakya şehrinde Türkmenlerin oturduğunu belirtmiştir.1
I. Dünya Harbi yılları Osmanlı Devleti’nin son yıllarıdır. 1916 yılı Mart ayında Petersburg’da Sykes-Picot-Sazanof arasında cereyan eden görüşmelerde konu, Osmanlı topraklarının paylaşılmasıydı. Bu paylaşma anlaşmalarına göre; Güney-Güneydoğu Anadolu ve Suriye Fransa’ya, bunun güneyinde kalan ve özellikle Irak’ı yani petrol bölgesini içine alan araziyi İngiltere alacaktı. Oysa ki İngiltere, Araplara (Kral Faysal’a) Suriye krallığını vaad etmişti.2
I. Dünya Harbi’ne bir emrivaki ve oldu bitti sonucu giren Osmanlı Devleti, İtilaf Devletleri’nin kendi aralarındaki gizli görüşme ve paylaşma planlarından ya hiç habersizdi, ya da yeterince bilgi sahibi değildi. Buna rağmen yedi cephede birden verilen ölüm-kalım savaşlarının sonuçları hiçte beklendiği gibi olmadı. Üstelik, 30 Ekim 1918’de Mondros’ta Osmanlı Heyeti’yle Müttefikler arasında imzalanan ve I. Dünya Harbi’ni sona erdiren mütareke, bir ateşkes değil her tarafı sarılmış, nefes alamıyacak hale getirilmiş bir devlete indirilen son büyük ve acımasız darbe idi.3
Published: May 27, 2018
Latest Revision: May 27, 2018
Ourboox Unique Identifier: OB-486737
Copyright © 2018