by emine güler
Copyright © 2019

BARBAROS İLKOKULU
3 / B SINIFI
“YAZAR OLMA YOLUNDA”
Sevgili Öğrencilerime;
OKUYUN ÇOCUKLARIM…
Masalların içine dalın mesela.
Hikâyelerdeki tekerleklita sallanan o mutlu- mesut çocuk siz olun.
Bir hayat bilgisi kitabında, kahverengi saçlı erkek ve sarı saçlı kız siz olun.
***
Alıyor çocuklarım.
Savaşların canına Açıklama.
Kötü insanlar sizin okumanızdan öylesine korksunlar ki,
masallarınız safra yaklaşamasınlar, kaçsınlar masallarınızdan…
Uzak diyarlarda okula gidemeyen İngilizce dili
Alıyor ki, ileride öğretmen çocuklarını okutan bir öğretmen olun.
Anne babalarının umlenmesi, sevinci olun.
***
Alıyor çocuklarım…
Parayı önceleyenlere, bir kitaptan alınabilecek hazzı
hiçbir paranın satın alamayacağını göstermek için açıklama.
Yürekleri kapkara olmuş dünyada dünyayı karanlığa çevirmelerine engel olacak olacak tutuyorsunuz şimdi ellerinizde…
Işığı tuttuğunuzda gölgeleri boylarından çok daha büyük olanlar aldatmasın sizi…
Güneş’e çıktıklarında görmeye gerçek hallerini.
***
Alıyor canlarım…
Çanakkale’de şehit olan Kınalı Ali’nin yerine koymak.
Vatan sizde canlansın.
Ülkemin en güzel resimlerini yap resim defterinize…
Resimlerden birinin annesi el sallasın Kınalı Ali’ye…
***
Alınır, yazın, bilgiyle donanın canlarım.
Çünkü bilgi güçtür.
Ezmek için, sömürmek için değil; “İyiliği emredip, kötülükten sakındırmak için” yapın.
Ve bir gün nasıl edindiğinizi safra hatırlamadığınız bu cevheri iyiyi, güzeli mühendis etmek için tıklayın.
Bir hayat bilgisi kitabındaki gibi mutlu aileleriniz olsun.
Savaşın, kötülüğün, yoksulluğun kökünü kazımak için açıklama.
Kendinizi bilmek için açıklaması …
ÖĞRETMENİNİZ
EMİNE GÜLER
ÇOCUK YAZARLARIMIZ
Ali Efe ÇALIŞKAN
Ali Yiğit YILMAZ
Duru Alya ÖZBEK
Belinay BİLGİN
Buluthan Murat OKATAN
EMEKSİZ
Derin ÖZDEMİR
Rüzgar SERT
Doruk KAHRAMAN
Kaan ÖZTÜRK
Ece ESMERAY
Duru SÜER
Eyşan TOPALOĞLU
Eda AYVALI
Ahmet Ege ÖZBEK
İpek ENDİRCE
Karan ÖZKANDİL
Selin ERÇİN
Damla KARABACAK
Atahan AYGÜN
Alperen YİĞİT
Selin İclal GÜREL
Yağmur SEVEN
Eylül ARSLAN
İsmail Ege CAN
Umut ERGAZİ
İhsan Efe ÖZBEK

ODUNCU ALİ
Ali adında bir ormancı yaşlandı. Geçimini orman kuruyan ağaçları ve kuru dallarını keserek yaparmış. Ormana geleceği zaman kaybetmeden ağaçların kurumuş dallarını kesmeye başlamış. Dallarını kesmekte olup ağaç yıllara meydan okumuş dev bir çınar ağacıymış. Dalları kesmeye devam ederek birden fazla işitmiş. Oduncu Ali ilk anda sesin kime ait oldu ve nereden gellayabiliyorum anlayamamış. Sonradan sesin ulu ağaçtan fark ediyor. Dev ağaç Ali’ye şöyle seslenmiş; “Ali sen çok iyi bir oduncusun,başka oduncular benim canım arkadaşlarımı göz kırpmadan kestiler ama sen diğer odunculardan farklısın sen sadece benim kuru alanlarmı kesiyorsun ve benim daha rahat nefes almama yardımcı oluyorsun bu hareketinden uzakta sana çok teşekkür ederim. ”
Ali başka bir gün yeniden, ormanda ağaçların kurumuş dallarını kesmek için yola koyulmuş. Fakat ben bir bitki uzmanı odada habersizmiş. Bu bitki uzmanı ormancıları gizlice takip eder ağaçlara zarar veren ormancıları cezalandırırmış. Ali yine bir ağaç kesiyormuş. Ağaç Ali’ye şöyle seslendi “İyi kalpli oduncu Ali sen olmalısın, daha önce duymuştum benim de kuru planmı kesip fazla yüklerimden kurtaracağını burada, bu yüzden sana çok teşekkür ederim”. Bitki uzmanı olanları açık izliyormuş. Olanları görünce hayretler içinde oldu. Ali’ye yaklaşmış ve Ali’yi tebrik ediyor.
Oduncu Ali ve bitki uzmanı köylerine geri dönmüşler. Bitki uzmanı ve köylüler Oduncu Ali’yi tebrik etmek için bir gece eğlencesi hazırlamışlar. Oduncu Ali’ye bir adet madalya vermiş. Herkes mutlu mesut yaşamaya devam ediyor.
ALİ EFE ÇALIŞKAN

BEN İ M DİNO ZORLARIM
165 milyon yıl boyunca karaların tek hâkimiydiler. Tüm kıtaları fethetmişlerdi. Serçe kadar küçük ya da bir ev kadar büyüktüler. Yaşadıkları devrin en büyük beyinli, en hızlı ve en büyük hayvanlarydılar. Dinozor fosillerinin% 80’inden şans eseri amatörler tarafından keşfedilmiştir. Yeni dinozor türü de çocuklar geldi keşfedilmiştir.
En büyük dinozor yumurtası 180 tavuk yumurtasına karşılık isten.
Dinozorları hayalimizde kocaman, ürkütücü hayvanlar ise canlandırırız ama hepsi dev yırtıcılar onları. T-rex gibileri büyük ve acımasızdı ancak küçükler de vardı. Üstelik en büyük dinozorların tümünü otoburdu.
Souropodlar dünyaya açılan en büyük canlılardı. Ağırlıkları 60-100 ton arasındaydı. Uzunlukları 30-33 metre arası mesafedi.
Bugüne kadar bulunmuş en küçük dinozor iskeleti Microraptor’a aittir. Bu dinozor karga büyüklüğünde ve yırtıcıydı. Süreya bakıldığında dinozorlar büyük bir arabadan daha küçüktüler.

Beyinleri bir pinpon topu büyüklüğünde olan devasa dinozorlar aptaldı ancak Tradon gibi küçük dinozorların beyinleri kendilerine göre oldukça büyüktü, bu yüzden çok zekiydiler.
Fosillerden dinozorların ne renk olduğuyla ilgili bilgi edinemeyiz. Bu yüzden dinozorların rengine dairesi bir fikrimiz var. Fakat yeni keşfedilen, tavuk büyüklüğünde bir dinozorun tüyleri bulundu. Dinozorun rengiyle ilgili bir fikir ortaya çıkmış.
Bilimsel dinozorların yok oluşları ile ilgili pek çok fikir biri sürmüşlardır. Bunlardan bir tanesi bir deprem ya da göktaşı çarpmasıyla canlı yaratıkların tümünü yok edecek kadar kuvvetli tsunami dalgalarını tetiklemiş olabilir.
BULUTHAN MURAT OKATAN

BİLGİSAYARIN İÇİNDE…
Bir gün bilgisayar başında bilgisayarım birdenbire takılmaya başladı ve bozuldu. Ne oldugu icin insansa yaklaştım, yaklaştım da karınca gibi bir görüntü ortayau. İyice merak edip yaklaştığım anda bilgisayarımın beni içine çekiverdi.
Korkuyla bayılmışım. Kendime geldiğimde son oynadım oyunun içinde olduğumumu fark ettim…

Birden bir ses şöyle dedi:
-Evine ancak bu parkuru tamamlarsan dönebilirsin!
Bu oyunu her gün oynuyordum, emindim başaracağıma. Görevim parkuru imalatıtı. Ses tekrar konuştu:
-Bakalım evde oynayabilirın gibi olabilir bitirebilir misin yanlış?
Ben de:
-Bekle ve gör! Dedim …
Ses:
-Hadi bakalım başla o zaman, dedi.
Parkurda toplamam olan elmaslar, geçmem gerek tuzaklar ve beni kovalayan bir de siyah kaplan vardı.

Koşmaya başladıdım, yürüyebiliyor hıphızlı koşabiliyorken şimdi o kadar hızlı koşabilirdum. Elmaslardan alabildiğim oluyor, tuzaklardan kaçmaya çalışıyor siyah kaplanın tam arkamda oluyor ve bana çok yaklaştığını yapıyordum. Daha hızlı koşmamasını, kaplanın nefesini ensemde hissedince daha iyi anlamştım. Beni yakalarsa gerçekten yiyecekti ve benim için şehirdeki ki gibi 3 canım varsa, sadece 1 tane canım vardı.
Kendime turbo hızımı açmamı sesliedim. Elmasları boş vermiştim, tuzaklar zorluyordu. Parkuru tamamlamama çok az kalmıştı ama gücüm tükenmişti.
Tam kaplan beni yakalayacakken, sanki bir anda başka bir yere ışınlandım. Nefes nefeseydim ve ter içinde kalmıştım. Cesaretimi toplayıp bir anda gözlerimi açtım, etrafa baktım… Bir de ne göreyim! Yatağımdayım. Karşı duvarımda beni kovalayan siyah kaplanın posterini görünce burada bir rüya oldugunu anladım…
CAN EMEKSİZ

Görevimiz
İNSAN VÜCUDU
Ben Doktor Chris,
ben de Doktor Xand.
Biz tek yumurta ikiziyiz! Çocukluğumuzdan beri doktor olmak istiyorduk.
Şimdi meslekteki üçüncü yılımızda çocuk hastanesinde devamuz.
Şimdiki hastamız normal bir gün geçiriyordu. Ama önce hasta- nede buldu. 7 yaşında Sinan, okulda oyun oynuyordu.
Xand:
Ne oynuyordu Chris?
Chris:
Futbol oynuyordu Xand. Sinan kaledeydi, sinif sinan’in elini çarptı ve sinan’in kolu kırıldı.
Sinan’ın canı çok yanıyordu.

Arkadaşlar zaman kaybetmeden öğretmenlerine haber verdiler. Öğretmeni ambulansı aradı ve ambulansla yanımıza getirildi. Sinan’ı muayenehane olan kişi ortopedi uzmanı Doktor Özcan Yılmaz’dı.
Dr. Özcan Yılmaz:
Çok ciddi bir kırık olabilir. Sinan’ın röntgen filmi çekmeliyiz.
Dr. Özcan Yılmaz:
Ameliyat etmemiz yapıyor. Korkulacak bir durum değil.
Ufak bir operasyondan sonra Sinan’ın kolu alçıya alındı.
Sinan kendine gelmekte ilk iş alçısını bize imzalatmak oldu.
Alçı Sinan’ın kolunda tam bir ay kalacaktı. Biz doktorlar her gün yeni bir vaka ile karşılaşıyoruz. Çocukları çok seviyoruz. Önceden daha hassas ve tedbirli davranmalarını istiyoruz.
ALİ YİĞİT YILMAZ
HAYVANLARIMIZIN DİLİ
Ben hep bir hayvan beslemek isterdim. Annemse, buna hep karşılanıyordu. Ama hiç yorulmadan annemi ikna yapabildim. Hemen şimdi onu gün gün evde bu konu konuşulurdu. Babam iknağında ama annem hiç evet demedi.
Annem çok temiz ve titiz bir şey bu evde yaşayabilir hayvan beslememe izin vermeğindeordordum. Oysaki neden bu değilmiş. Annem hayvanları eve almanın, onu eve hapsetmek oluyormuşmuş.
Ona göre hayvanlar doğada ve doğal yaşamlarda yaşamalılar, özgür kalmalılar. Bir yere hapsedilmemeliler ve anneme buna göre yavru olanları almamalıyız. Çünkü hangi yavru annesinden babanın ailesinden veya doğasından ayrılmak ister ki! Hayvanlarımızın dili olsa da ne ne sorsak kim bilir ne cevaplar duyacağız.
Hafta sonu ailece (Bremen mızıkacıları) adlı bir tiyatro oyununa gittik. Sirkte maymun ve yunus sirke hapsedilmişlerdi, kedi ve köpek arifesinde hapsedilmişlerdi. Kediler doğada özgür bırakmak ile ilgili şarkı söylemişti. Maymun ağaçtayken vurulmuş, uyandığında da ondaki sirkte bulmuştu.
Bu tiyatroyu izleyince çok etkilendim ve anneme hak verdim. Yan komşumuzun çocuğu temizlemek için bir köpeği ve köpeği hiç yanından ayırmıyormuş. Sonradan bir şey oldu. Şu anda o köpek bir odaya kapalı ve hiç dışarıya hava alıp dahi çıkarılmıyor.
Tatile gittiklerinde ise ona bir kap yemek ve su koyup onu yalnız bırakıp gidiyorlar. Evde gece gündüz hiç durmadan havlıyor ve o havlıyorça, annemle ben çok üzülüyoruz. Hayvanları heveslenip alıp sonra da bir yere hapsetmemeliyiz.
DURU ALYA ÖZBEK

KÜTÜPHANE
Bir gün Mine ve Mete’ye öğretmenleri kitap okuma ödevi verdi. Mine kitap okurken, kitapların içinde kütüphane ile ilgili bir yazı gördü. Yazıyı dikkatlice okumaya başladı ve okuduğu yazıyı oku. Çünkü, Mine ve Mete hayatlarında hiç kütüphane görmemişlerdi. Onlar kütüphanenin nasıl bir yer olduğunu merak ediyor başlamışlardı.
Mine ve Mete “Anne, baba” diye seslendiler. Sesleri duyan Mine ve Mete’nin annesi babası, hemen yanında yanına geldi. Annesi, çocukları “Ne oldu çocuklar?” Diye sordu. Mine ve Mete “Anne, baba kütüphane ne demek?” Diye sordu.
Annesi de kütüphaneyi anlatmaya başlamaya başladı:
-Çocuklar; kütüphanede kitap okur, araştırma yapar, bilmeğimiz, merak ettiğimizde ve olayları öğreniriz. Kitap okurken dikkatimizin dağılmaması için kütüphanede sessiz olmasıyız ve çıt safra çıkarmamalıyız.
Bunun üzerine Mine ve Mete’nin babası “Haydi o zaman kıyafetlerinizi giyinin, kütüphaneye gidiyoruz.” Diye seslendi. Çocuklar kütüphaneye gidecekleri için çok sevindiler. Hemen kıyafetlerini giyip hazırlandılar. Mine ve Mete anne ve babasıyla birlikte arabaya bindiler. Annesi ve babası emniyet kemerlerini taktılar. Annesi “Çocuklar haydi sizde emniyet kemerlerinizi aşıyor.” Dedi. Herkes emniyet kemerlerini taktıktan sonra yola çıktılar. İkisi de çok heyecanlıydı, kütüphaneye gitmek için sabırsızlanıyorlardı. Yol hemen bitti ve kütüphaneye vardılar.
Mete ve Mine annelerine “Kütüphane burası mı?” Diye sordular. Annesi de “Evet burası. Haydi içeriye girelim, neler var hepsine beraber bakalım. “Dedi. Sonra da hep birlikte kütüphaneye girdiler.
Mete “Burası ne kadar büyük bir yermiş? Kocaman raflar ve o rafların içinde de bir çok kitap var. “Dedi. Mine “Anne acaba çevreden kütüphaneden kitapların çevreyi kahramanlar dışarıya çıkıp, gezip dolaşıyorlar mıdır?” Diye sordu.
Mete “Baba, Mine’nin söyledikleri doğru mu?” Diye sordu. Babası da, “Çocuklar hayal gücünüze hayranım, ama öyle bir şey yok.” Dedi.
Daha sonra kütüphaneyi gezmeye başladılar ve kütüphanenizi açtı. Açıkladılar ve beğendikleri kitaplardan bir kaçını alıp okumaya başladılar. Mete’deki kitabın konusu okul maceralarını anlatıyor, Mine’deki kitabın konusu ise ıssız bir adada yaşayan orada anlatıyor. Anne ve babası da kendi yaşlarına uygun kitaplar bulup okumaya başladılar. Kütüphane çok sessizdi yani olması bekleniyor gibiydi. Böylelikle kütüphanede bulunan bütün insanlar rahatlıkla kitaplarını okuyor, giden de derslerini çalışıyorlardı.
Derken zaman su gibi akıp geçti. Mete, Mine, annesi ve babası kitaplarını okumuşlar ve bundan sonra büyük zevk alacaklardı. Hepsi de okudukları boyunca çok beğenmişlerdi. Şimdi sıra Mete ve Mine’nin okudukları kitaplarda neler oldugunu anlatmaya gelmis oldu. Mete’nin annesi ki dedi; “Haydi bakalım Mete kitapta neler okuduğunu bize anlatırız.” Mete de başladı anlatmaya; “Benim okuduğum kitap da okuldaki bir oyunla ilgiliydi. Okula yeni katılmış bir öğrencinin diğer arkadaşlarına öğrettiği bir oyun bu. Oyunun adı yerden yükselekti. Oyun, en az üç veya dört kişiyle oynanıyor. Ebe olan kişi yerden biraz yüksek olan oyuncuları ebeleyemiyor. Ama ebe, yerde kalan oyuncuları ebeleyebiliyor.Oyun bu şekilde devam edip gidiyor. Oyuncular yorulunca da oyun bırakılıyor.
Benim okuduğum kitap çok güzeldi. Dedi ve bitirdi. Sırada Mine edildi. Mine de anlatmaya başladı. “Benim seçtiğim kitapta; yıllar önce bir gemi kazasından kurtulan ve hiç kimsenin
söylenmemiş bir adaya sığınan açık gemi battıktan sonra kurtulan beş yıllık yıllarca adadan kurtulma ümidiyle yaşaması ve bağlı olan bağlılıkları beni çok şaşırtmıştı. En güzel tarafı ise hikayenin sonunda bulayın adadan kurtulmasıydı. Çok hoşuma gitti. Dedi ve bitirdi.
Mete ve Mine kütüphaneye geldikleri için çok mutlu olmuşlardı. Annesi ve babası da çocuklarının mutlu olmuş görünce, onlar da mutlu olmuşlardı. Artık kütüphane kapanmak üzereydi. Mete ve Mine kütüphaneden ayrılmadan önce oraya üye oldular. Beğendikleri ve seçtikleri kitaplardan birkaçını aldılar. Daha sonra anne ve baba ile birlikte kütüphaneden ayrıldılar ve evlerine döndüler.
Mete ve Mine bundan sonraki zamanlarının büyük bir kütüphanesi kütüphanede başladılar.
BELİNAY BİLGİN

UNICORN GERÇEK M İ ?
9 yaşında, küçük bir kasabada anne ve babayla birlikte yaşayan bir kızdı. Komşularının kızı ve sınıf arkadaşı olan Selin ile çok iyi anlaşıyor ve fırsat buldukça beraber oynuyorlardı.
Derin bir gün Selin’e ki dedi ki:
-Selin, Unicorn aramaya ne dersin? Selin de Eveeeet! diye bağırdı.
El ele tutuşup evlerinin kurulması ormana gittiler. Derin Selin’e ormana varınca:
-Unicornlar renkli şekerleri çok sever.
Ağacınğını şekerleri koyup sessizce beklemeye başladılar.
Yarım saat sonra boynuzunun bir tanesi kırık bir keçi geldi. Gelen bu keçiyi Unicorn zannettiler.
Yanına gittiklerinde, Derin:
-O bir Unicorn değil, sadece bir keçi.
Sonra ikisi de üzülüp evlerine gittiler.
Derin, şansını bir daha denemek istedi ve Selin’le beraber ormana gittiler. Bu kez Derinlerde Unicorn’lu oyuncaklar getirildi. Oyuncakları bir ağaçın başında koyup beklemeye başladılar.
Bu sefer de Unicorn kostümü vardı bir kız geldi.
Derin kıza ki dedi ki:
-Sen Unicorn musun?
-Hayır ben Unicorn değilim. Sadece Unicorn kostümü kurulmuş bir insanım.
Bu olaydan sonra Derin ile Selin bütün umutlarını kaybetmişlerdi. Unicorn kostümü hazırlandı arkadaş eskiular. Kızın adı Alya idi. İkisi çok iyi anlaştılar.
Alya ki dedi ki:
-Bende sizin gibi Unicorn’u çok seviyorum.
İsterseniz onu bulmak için size yardımcı olabilirim.
Derin ile Selin çok sevindiler.
-Bize nasıl yardımcı olabilir?
Alya:
-Unicorn en çok gökkuşağını çıktığı zaman sever ve o zaman görülürler.
Hep birlikte yağmurun yağma zamanını beklediler. Yağmur yağdığı gün buluştular. Ormana doğru yola koyuldular ve gökkuşağını gördüler. Gökkuşağına doğru koşmaya başladılar. Yaklaştıkça heyecanları arttı. Bir renk bulutu etraflarını sarmaya başladı. Bir de ne görsünler?
Unicorn karşılarında, gökkuşağının altında parıl parıl parlıyordu.
Bir Unicorn sanki gülümsüyordu. Kızlar büyülenmiş gibi Unicorn’a bakıyor ve kimse konuşmuyordu.
Mutlulukları gözlerinden okunuyordu. Ama bu güzel anlar, fazla sürmedi. Gökkuşağı kayboldukça renkli bulutlar da kaybolmaya başladı. Unicorn da gözden kayboldu.
Kızlar gördüklerine inanamadılar ve çığlık atmaya başladılar. Birbirlerine sarılıp bu anı doyasıya yaşadılar. Yaşadıkları bu olayı hayatları boyunca unutmayacaklardı.

Derken Derin bir ses duydu. Annesi ona sesleniyordu:
-Derin, haydi kalk kızım sabah oldu, okul zamanı …
Derin gözlerini açmış ve hayal etmeye başladı anladı. Gülümseyerek annesinin yanına gitti ve rüekte anlattı.
Annesi ile birlikte güzel bir güne başladılar.
Okula gidince, Derin rülüğü arkadaşlarına da anlattı. Çok eğlendiler. Unicorn’da Tek Boynuzlu sevgisi hep böyle devam etti. Halen daha Unicorn’un belki de gerçek olabileceğine inanmaktadır.
DERİN ÖZDEMİR

MİNİK YAPRAK BÖCEĞİ YAMİ
Günlerden bir gün Yami yine arkadaşlarıyla futbol oynamaya gitmişti. O sırada kimsenin birinde fark etmediğini anladı. Aradan 2 gün geçmişşti, ama hiç kimse onu fark etmiyordu. Yapraklardan birinin üstüne tırmanıp ağlamaya başladı. Sonra aniden yağmurun başladığını fark etti.
Aşağıdan bir karınca geçiyordu.
Yami küçük karıncayı yağmurdan korudu. Yağmur dinlenmesi minik karınca teşekkür bile etmeden gitti.
Akşam safrayı olmuştu. Yami ağlamaya devam etti. O sırada aşağıdan bir peygamber devesi geçiyordu. O anda Yami nin nin bir damla gözyaşı peygamber devesinin üzerine şıp diye düştü.
Peygamber Devesi yavaşça yukarı bakıyor. Yami yi yi edememişti. Yami kendisinin niye fark edilmediğini düşündü, düşündü….
Çünkü yaprağa çok benziyordu ve hiç kimse onu göremiyordu.
Fark edilmemek kötü bir duyguydu. Ancak buna rağmen, bulunduğum yerdeki canlılara ve arkadaşlarına yardım edebildiğini biliyordum Yami’ye ayrı bir mutluluk verdim.
RÜZGAR SERT

SÜPER KANKALAR
Macera Başlıyor…
Bir gün, bahçede, Kaan, Karan, Doruk, İsmail, Atahan ve Alperen kahkahalar eşliğinde futbol oynuyorlardı. Hepsi çok mutluydular. Bir anda Kaan, Doruk’a çok güzel bir pas attı. Doruk topu alır almaz, direk kaleye doğru topu sürmeye başladı. Tam zamanda Atahan vardı. Kaleyi korumaya aldım. Doruk sağ köşeyi gözüne kestir edildi. “Şutu sağ tarafa atmalıyım!” Diye yoluyla geçirdi. Alper’in seslenişi hepsinin kulaklarında çınladı! “Bunlar Kara Samuray takımı !!!”. Kötüler sahayı basmıştı!
Galiba Karan çok korkmuştu. Çünkü çok kuvvetli çığlık attı, diğerlerinin kulak zarı patladı. Tam dövüşe başlayacakken, Kaan’ın annesi bize sandviç getirdi. Kaan’ın annesi gittikten sonra Karan ki dedi;
- Onlara sandviç atalım!
İsmail;
- İyi fikir! diye karşılık verdi.
Kaan:
- Bunlara nimet atılmaz!
Kaan tam sözünü bitirdi ki gözü Karan’a takıldı. Karan, bütün sandviçi bir lokmada yedi. Sonra Karan:
- Ben doymadım. Bir tane pizza mı söylesek? Kötülere de ikraamız.
Doruk;
- Bu neyin kafası?
Karan:
- Eşek kafası! Pardon, eşek şakası!
Sonra Kara Samuraylar ki dedi; “Saldırın !!!! Biz oğlum daldık. Aslında çatıdan. Çünkü bizim süper güçlerimiz vardı.
Tam Kara Samuraylar saldıracaklarken; Doruk’un babası hamburger getirdi. Tok olduğumuza dair onu ikna etmek çok zor oldu. Kara Samuraylar ile savaşacak halimiz kalmadı ve Kara Samuraylar’a “Gider misiniz artık?” Demek zorundalardı. Ama Kara Samuraylar takımı gitmedi. Bulundukları yerde durdular ve kıpırdamadan beklemeye başladılar. Süper Kankalar ise Kara Samuraylar takımıına öyle bir vurdular ki, Kara Samuraylar takımı direkt öldü. Bunun üzerine Süper Kankalar, zafer bularını aradılar ancak bulamadılar. Üzerinden bir gün geçtikten sonra zar zor bulabilmişlerdi.
Artık çok mutlu olmuşlardı. Çünkü Süper Kankalar’ın kendilerinin bir zafer pozları vardı. Ama bu mutlu anları çok kısa süredeekti. Çünkü İsmail’in kötü bir haber evinden geldiği oldu. İsmail, evinin camından Kara Samuraylar’ı görmüş ve çok korkmuştu. Süper Kankalar’ın geri kalan üyeleri de çok korkmuşlardı. Hemen koruyucu ekipmanlarını giydiler ve İsmail’in evine doğru hareket ettiler.

Sokakta, Kara Samuraylar ile karşılaşır karşılaşmaz savaş başladı. Ancak birden fazla bakışlar ki, Kara Samuraylar önceki 2 grup olarak gelmişti. Diğer grup arkadan gelerek Süper Kankaları sıkıştırdılar. Ama Atahan da oradaydı. Ve kankalarını arkadaki gruptan tek başına kurtardı. Artık savaş, daha çetin hale gelmişti. Yani sanırım Kara Samuraylar, henüz ölmemişti.
Biz etrafımıza bakabilirken, bir yoldayız bir silah oldum fark ettiler. Hemen koşup kontrol ettiler. Bu silahın adı M-14’dü. Sonra Kara Samuraylar’a döndüler ve test etmek için silahı bir kere Kara Samuraylar’a doğru ateşlediler. Mermi Kara Samuraylar’ın içinden geçerek karşı apartmanın duvarına saplandı. Tabiki Kara Samuraylar bu saldırıyı hissetmişti ve Süper Kankalar’a doğru atak yapmaya başladılar. Süper Kankalar, hemen kaçmaya başladılar. Roketatar buldular. Tekrar Kara Samuraylar’a dönerek roketatarı ateşlediler ve Kara Samuraylar’a büyük bir darbe vurdular. Bu darbe çok ağır olmuştu. Bir anda arkalarından diğer askerleri geldi. Kaan, keskin nişancı silahını aldı.Doruk, M-14 silahını aldı. Diğerleri de farklı silahlar kuşandılar. Karan Kar-98 alıp herkese ateş açmaya başlarken yaralanmış oldu farketti. Alperen CAVM alıp onları yok ederek odayı yaralandı. Atahan ise, İsmail ile birlikte, Karan ve Alperen’i alarak hastaneye götürmeye devamdu.

Artık, Kara Samuraylar’a karşı mücadele etmek için sokakta sadece Kaan ve Doruk kalmıştı. Önce oğul gelen askerleri kaldırdılar. Ardından Kara Samuraylar ekibine karşı kazaneye koyuldular. Tüm grup vurarak kaldırarak kaldıdılar. Ancak bir tek Kara Samuraylar’ın kaptanı ayakta kalmıştı. Kaan ve Doruk gösteriyorlar. Düşünürken, birden Doruk’un aklına bir fikir geldi. Tam o sırada Kaan’ın da aklına bir fikir geldi.
Kaan:
- Yoksa sen de benim yapabilirüğümü mü yapıyorun, Doruk? Diye sordu.
- Kesinlikle kanka! diye cevapladı Doruk.
Ellerinde kalan oğlu roketatar mermisini de yerleştirerek namluyu Kara Samuraylar’ın kaptanına çevirmişlerdi. Tetiğe ikisi de parmaklarını koymuşlardı.
- 3 diyince! dedi Doruk.
- 3! Diye, Kaan’a cevap verdi.
Tetiğe bastılar. Büyük bir gürültü ile roketatar ateş aldı ve Kara Samuraylar’ın kaptanına doğru yaklaşıyor merminin dumanını takip etmeye başladılar. Büyük bir gürültü koptu. Artık Kara Samuraylar’a ait kimse kalmamıştı.
Ama oğlu bir daha daha kalmıştı. O da hastaneye gidip kankalarını ziyaret etmekti.
Hastaneye vardıklarında tüm kankalarının kontrol edildiklerini ve dinlendiklerini gördüler. Karan, diğer kankalarına göre biraz daha iyiydi. Alperen ise daha kötüydü. Bu arada İsmail’i soracak olursanız, Atahan ile birlikte kankaları ile ilgileniyordu.
Eveet. SÜPER KANKALAR kazandı. Daha sonraki bir gün ise Kaan, bütün herkesi PUBG MOBILE oynadılar. PUBG MOBILE ile olan savaşı yine Süper Kankalar kazanmışlardı.
Kaan ÖZTÜRK – Doğan Doruk
KAHRAMAN

YARIYIL TATİLİM
Merhaba ben Ece.
Boyut yarıyıl tatilimi anlatacağım.
Karne günü filmi izledik. Hatta üç tane küçük çim kökünden çıkmıştı. Top de kazdık, o üç çimi geri ektik.
Tatilin birkaç günü evde oturduk. Acaba tatil boyunca neler yapabiliriz diye çok zamandaordum. Annem kuzenlerimin gelmesini söyledi ve çok mutlu olmuştum. Kafamdan acaba neler yaparız diye düşünmeye başlamıştım safra…
Kardeşim Ege her zamanki gibi durmuyordu. Çok hareketli bir çocuk ama iyi ki var onunla paylaştığım şeyler çok güzel ve eğitici idi.
Nihayet kuzenlerim gel geldi ve ben çok mutlu olmuştum, kuzenlerimle beraber biraz hasret giderdik. Ayşenur ablamın bana yaşı çok yakındı, onunla güzel oyunlar kurabiliyorduk. Hayal güçlerimiz arada çok yakındı. İlk önce hayal edip sonra da oyunlarımızı kuruyorduk. Hayal etmek güzeldi, kendimizi geliştirebiliyorduk. Herkesi mutlu yapsak olur mu ya da ihtiyacınız olanlara yardım etsek, bence çok güzelliğe…
Hayali bir pastane yaparakük. İçinde bol bol yemeklerin olduğu ve kimsenin açılmadığı bir pastane iyi durumda, orada çok fazla aç insan var. Içerikde yemek ve o harika tatlıları yapan çocuklar var ve hepsi çok eğlenip bir şeyler yapabiliyorlar. Hatta meyveler safra safra yarışıyor, bizim de tadımıza başvurlar. Güzel hayaller kurup oyunlarımıza devam edip arada kitaplarımıza da bakmayı ihmal etmiyorduk. Çünkü kitap okumak bizi her türlü zenginleştiriyor, bize yeni yönlendirmesini açıyor.
Aslan parkı, Marina’da evimizin o açılmıştı. Oraya gidip hayatta yaşam alanlarını görmek için sabırsızlanıyordum. O kocaman yaşam alanlarından gelip, o nasıl yaşalardı? Uzak, özgür olmaları lazımdı, bu benim düşüncememdi. Belki de alışmışlardı bulundukları yere. Ve nihayet gitme günü geldi. Giriş yapıyor, kafamda deli sorular, çok heyecanlanmıştım. O küçük aslan yavrularını görünce çok duygulandım, acaba anneleri ve babaları nerede idiler? Annem ve babam olmadan yaşayamazdım. Kuzenlerim diğer aslanları görelim dediklerinde gerçek dünyaya dönmüştüm.
Onları aslan vardı. Bazıları uyuyor, bazı da deli gibi hareket ediyordu. O zaman anladım ki de ve hayvanların da yaşamlanırken bağlanlanmamalıydı. Onlara veda edip evimizin yolunu tuttuk. Çünkü ertesi gün kuzenlerim gelecek ve dedemler geleceklerdi. Babamla, dedemleri almaya ben de gidecektim. Hem sevinç hem de üzüntüyü aynı anda yaşıyordum.

Sevgili okur, ben AJAN BİLGELİ .
Bu kitabı sevgiyle ve saygıyla okumanı isterim.
Arkadaşım Belinay’la aynı sırada oturuyoruz. Bu kitabı ikimiz sevgiyle yazdık.
İyi okumalar dilerim.
- BÖLÜM
A.Tekno ve A.Bilgeli bir kağıt bulmuş ve kağıtta “zombi istilası başlıyor!” Yazıyormuş
Bu olayı çözmek için işe koyulan Ajanlar, bu yazıyı kabul edip dünyayı kurtarmaya çalışırlar.
Silahlarını ve icatlarını kullanarak zombileri yenmeye çalıştılar.
TEKNO KÖPEK’in özellikleri
Uçuyor, eğitim var ve teknoloji ile ilgilenir.
İşine odaklanıyor ve bu işi iyi yapıyor.
Ajan Bilgeli, Ajan Tekno’ya giden diyor;
İyi fikir, çok beğendim!

Ajan Bilgeli, Ajan Tekno’nun doğum yeri
ona bir Robot Tekno hediye paketi.
Ajan Tekno bu hediyeyi çok beğenir ve aklına bir şey gelir.
Ajan Bilgeli’ye şöyle der,
“Bu robotu ajan görevlerinde olduğuiz.”
Telefon konuşması ve ajanlık görevinin başladığı haberi gelir.
- BÖLÜM
Ve işe koyulurlar. Ajan Bilgeli, burada haberlere bakarken yakın bir yerde zombi istilasının olduğunu gördü ve Ajan Tekno’ya haber verdi. Hemen oraya gidip zombileri yendiler.
Zafer sonrası Ajan Tekno bir sopa aldı. Atının tutulmasılardı.
Bir gün şöyle bir şey oldu; Zombiler merkezi ele geçirdiler ve Ajan Tekno ne yapacağını şaşırdı.
Hemen merkeze gidip zombileri yenmeye çalıştılar.
Ajan Bilgeli, “Ben merkez ayarlarına bakacağım. Eğer zarar verdilerse çok büyük sorun ”, diyerek gitti. Merkez ayarlarına ayarlara bakıyor, Zombiler ayarları da ele geçirdi.
Gidip Ajan Tekno’ya haber verdi. “İlk önce zombileri yenip merkez ayarları kontrol edelim”
Ama Ajan Tekno, ayarları zombilerin ele geçirdiğini duyunca bir çığlık atıp kızgınlıkla zombileri öldürdü.

Daha sonra ikisi de aynı anda “Yaşasın!” Diyip ayarlara koştular.
Ayarlar Ajan Tekno hazırlarken çok eğlendiler gerek hem merkezlerini geri kazanıp hem de merkezlerini eskileştirdi.
Ajan bilgeli ayarları yaparken, Ajan Tekno etrafa göz attı ve tekrar “Yaşasın!” Dedi.
Sonra birlikte etrafı temizlediler.
Sonra yemek yiyip dışarı çıktılar.
Köpek Tekno’yu yanlarına aldılar.
Ajan Tekno, bir sopa aldı ve Köpek Tekno ile at-tut oynamaya başladılar.
Akşam oldu, merkeze gidip yattılar.
Sabah uyandıklarında Ajan Tekno yemek hazırlamaya gitti.
Kitabımız burada bitti, görüşürüz.
AHMET EGE ÖZBEK
BELİNAY BİLGİN
BEYAZ GÖKYÜZÜNDE
Bölüm 1
Aydınlık
Merhaba, benim adım Beyaz ve ben hala yumurtadayım. Şu anda da yumurtamdan çıkmayı bekliyorum. Yumurtam sıcacık. Hiç çıkmak istemiyorum, burada çok rahatım ama yüzmeyi ve onu de uçmayı istiyorum. Aaaaa! Yumurtam çatlıyor .. İnanamıyorum… İşte beklediğim bir geldi. Yumurtamdan çıktım..Ve karşımda….
Bölüm 2
Anne İle Karşılaşma
Bu karşımda duran annem olmalıydı. Nasıl da sevinçle parlıyordu. Annemin bembeyaz tüyleri ve sapsarı bir gagası vardı. Annemi görünce ben de ona benzediğimi yaparkenüm. Gerçi benim henüz tüylerim pek çıkmamış sanırım ..

Bölüm 3
Uçuş Denemeleri
Artık ayakta durabiliyordum. Onca zaman sıcacık yumurtanın içinde durduktan sonra ayakta durmak pek de kolay olmamıştı. Ama annem ve babam bana nasıl yapmam gerektiğini gösterdiler ve bana hep cesaret verdiler. Ve artık ilk uçuş denememi yapacaktım. Bu yüzden çok heyecanlıydım. Uçmak, benim için yepyeni maceralar demekti.
Annem beni kumsalın yanındaki ağaca çıkardı ve bana “Ben de ilk uçuş denememi burada yapmıştım yavrum.” dedi.
Bölüm 4
İlk Düşüş
Beyaz, ilk uçuş denemesinde düşmüştü. Daha doğrusu düşerken bir dala tutunup oğlu anda kurtulmuştu. Annesi Beyaz’a “Beyaz, ben de ilk denememde düşmüştüm. Ama hiç pes etmedim ve denemeye, devam ettim, sonunda da çalışmamım karşılığını aldım ve uçmayı başardım ”dedi. Beyaz, annesinin bu konuşmasının başında pes etmeden, moralini bozmadan ayarla ve denemeye devam etti. Ve tam olarak sekiz kez düştü. En sonunda, yani dokuzuncu denemesinde bir mucize oldu ve şimdi Beyaz zamanda uçuyordu.
Bölüm 5
Hayaller
Beyaz, artık çok güzel uçuyordu. Gökyüzünde adeta süzülüyordu. Bu şehirde kendine güveni artmıştı ve yeni yerler görmek istiyordu. Ama annesi uzağa gitmesine izin vermiyordu. Çünkü yabancıların Beyaz’a zarar vermeden korkuyordu. Beyaz, başarılı çalışıp, büyüdüğünde annesi ona izin verecekti. Beyaz, bu konuda o kadar hizmet etti ki, çalışmayı hiç bırakmadı. Annesi ve babasının ona öğrettiği her şeyi iyice aklına yazdı. Tanımadığı konuşuyorle konuşmayacak, kimseden bir şey almayacak ve tehlikeyi hissettiğim şu anda bir eve dönecekti. Annesine çok ısrar diledi ve en sonunda annesi de dayanamadı ve dedi ki…

Bölüm 6
Gezi
Evet! Beyaz, artık geziye çıkabilecekti. İlk önce arkadaşlar: Şeker, Pamuk ve Kahve ile buluştu. Sonra da beraber şehre doğru uçtular. Tabii ki uçarken bir takım zorlukla telaştılar. Şehirde kocaman gökdelenler vardı. Bu yüzden yönlendiğimizde kaldılar. Ağaç üzerinde tadı yoruldlar ki. Bu duruma çok üzülmüşlerdi. Etrafta yeşil alan çok azdı ve yer evleri, apartmanlarla kapalıydı. Bazen bir ağaç bulabilmek için uzun süre uçmalarıınızıdu. Beyaz, şehirlerde keşke daha çok ağaç olsa diye düşündü.
Beyaz, annesini çok özlemişti.
Bölüm 7
Kayboluş
Beyaz ve arkadaşları eve dönmeye karar verdiler. Bu uzun bir yolculuk olmuştu. Yepyeni yerler görmüş, başka kuşlarla arkadaşlıklar kurmuşlardı. Ama artık yorgundular ve ailelerini çok özlemişlerdi.
Ancak dönüş yolunda hiç beklemedikleri bir şey oldu. Bütün
evler uzakta benziyordu ve kaybolmuşlardı. Acaba çok korktular, hangi yoldan uçmaları alıyordu? Hava karar verdi. En iyisi bir ağaçta dinlenip sabah bekleyeceğimizi söylediler.
Sabah gökyüzünde gökyüzü ışıldıyordu. Yollarını bulma ihtimalleri şimdi daha fazlaydı. Ve en sonunda evlerinin yolunu bulabildiler.
Bölüm 8
kavusma
Beyaz etrafına bakmakdı fakat annesini göremedi. Aramaya devam etti. İleride kocaman bir ağaç vardı. Bir de ne görsün, Beyaz’ın annesi oradaydı. Beyaz hemen annesinin yanına uçtu. Annesi onu kanatlarının arasına aldı. “Annecim seni çok özledim” dedi. Annesi de “Ben de seni çok özledim ve merak ettim Beyazcım, hadi anlat bakalım nasıl geçtiğindesınız?” Dedi. Beyaz arkadaşlar ile uçup gördükleri yerler annesine anlattı. Denizin, parkların, ağaçların, gökyüzünün güzelliğini çok etkilendikten sonra gökdelenler olmasından da çok korkmuştu.

Bölüm 9
sürpriz
Annesi Beyaz’a “Sana bir sürprizimiz var!” Dedi. Beyaz’ın annesinin yanında bir yumurta vardı. Beyaz’ın bir kardeşi olmuştu ve yumurtadan çıkmasına az zaman kalmıştı. Annesi Beyaz’a istersen kardeşinin adını sen koyabilirsin dedi. Beyaz buna çok sevindi. “Tamam o zaman, kardeşimin adı Pembiş olsun” dedi. Hep beraber güldüler ve Beyaz annesine sarıldı.
Kardeşi yumurtadan çıktığında ona uçmayı öğretmek ve yeni ortamda birlikte görmek için şimdiden sabırsızlanıyordu.
İPEK ENDİRCE

SÜPER KANKALAR
MAKERA BAŞLIYOR
Normal bir okul günü. Süper Kankalar yeni düşmanlarının daha güçlü düşünürler ve Atahan ‘ı da alırlar. Atahan ‘ın gücü hızlı koşmaktır.
Atahan;
Bu kadar kişi yetmez!
Karan:
Kaan, sen de benim yaptığımümüm sen mi yapıyorsun?
Kaan:
Evet! Kavurmalı yumurta!
Karan:
Hayır evcil köpekleri de katmak, bizimkilerin aklı var nasıl olsa.
7 kişi yetmez şunu da alalım. Ece’ yi isteyenler://// //
Ece’ yi de alırlar.
Ece’nin gücü çiçek püskürtmektir.
Okul biter. Bir anda bir patlama olur.
Herkes toplanır.
Bartu ve Ömer gelmiştir, yanlarında Alperen ve Ali Yiğit de gelir.
Ali Yiğit herkesin ayaklarını alçıya çevirmiştir. Atahan kurtulur. Ormana girer, herkesi bağlayıp getirir. Kankalar kurtulmuştur. Bir anda herkes yukarı fırlar. Doruk hemen Bartu’yu yakalar, Karan Ömer’i yakalar, Kaan Alperen’ i, Ece ise Ali Yiğit’ i yakalar.
Bir anda kötü üçgen çıkar.
Karan:
Ece çiçek püskürt!
Ece çiçek püskürtür ama içinden geçer.
Beni yenemezsiniz der kötü üçgen.
Herkes el ele tutuşur ve iyi üçgene dönüşürler.
Üçgen Savaşı
Herkes birbirine girer ve dev bir üçgen oluşur. Herkes normal halinde sonsuzluğa düşer.
Aaaaaaaaa……………
Herkes kurtulmak için dua etmektedir.
Kankalar birer yıldıza çarpar.
ARTIK ÇOOOOK GEÇ…….
Macera sonlanır.
Dünya’ya geri dönerler. Maya Üçgen’ i ısırır, Raki de ısırır.
Ece’nin baykuşu Gugu gagalar.
Kötü Üçgen herkesi saçar.
Karan:
Herkes yakalasın!.
Kötü Üçgen yok olur. Giderken son sözü “ Geri döneceğim!” olur.
Eğer inşaat için bilgi istiyorsanız aşağıdaki adresi Google dan ziyaret edin.
Görüşürüz…….
Yeni düşmanlar, en yeni maceralar sizi bekliyor, hadi maceraya katılın.
KARAN ÖZKANDİL

- HUYSUZ
Selin’in Masallar Ülkesi’nde dostluk, arkadaşlık ve yardımseverlik hakimdi. Ve bu ülkede bu özelliklerde insanlar yaşardı. Selin’in Masallar Ülkesi’nde onu şey ederkenirdi dilediğindi. Ama bir gün oraya huysuz mu huysuz birisi geldi. Niye mi ona huysuz dedik? Çünkü adı Huysuz’du. Selin bir gün Huysuz’un yanına gitti. Çünkü ondan herkes şikayetçi olmuştu.
Selin, Huysuz ile çok güzel bir konuşma yapma, ona ülkesinin güzelliklerini anlatarak onu bu huysuzluklarından vazgeçmeye ikna ediyor ve Huysuz bir daha kötülük ve huysuzluk yapmamış.
- FIRTINA
Bir gün Selin’in Masallar Ülkesi’ne fırtına geliyormuş. Gökyüzü kapkaranlıkmış. Selin herkesin koşa koşa evlerine gittiğini görmüş. Zeynep’e sormuş sonra:
-Neden herkes koşa koşa evlerine gidiyor? demiş.
Zeynep cevap vermiş:
-Haberin yok mu? Fırtına geliyormuş!
Selin fırtınanın yaklaştığını görünce hemen cep telefonuunu çıkarıp arkadaşı Eda’yı aramış. Çünkü Eda çok bilgili ve meraklı bir kızmış. Selin’in yanına yönlendir. Selin Eda’ya
-Ne yapacağız? diye sormuş.
Eda, Selin’e:
-Benim bir tanıdığım var. O Doğa Prensesi ve adı Alya demiş.
Sonra Selin Eda’ya:
-Eda o zaman Alya’yı ara demiş.
Eda Doğa Prensesi Alya’yı aramış. Hemen alya Alya:
-Sizin için ne yapabilirim? diye sormuş.
Eda, Selin ile Alya’yı tanıştırmış. Alya’ya olayı anlatmışlar. Alya süper güçlerini kullanarak fırtınayı durdurmuş. Selin ve Eda, Alya’ya teşekkür ederim.
- KÜÇÜK OLMAK
Selin, Eda ve Alya beraber limonata içmeye gitmişler. Sonra kötü adam Mert hiç durur mu? Hemen saklanarak yerden çıkıp Selin, Alya ve Eda’yı arkalarından küçültücü ışınla vurmuş. Sonra kızların hepsi çocuk olmuş. Mert o ışının içine kötü olma iksiri de koymuş. Bu yüzden kızlar hem kötü hem de küçük olmuşlar. Daha sonra Unicorn Derin boynuzuyla kızların ne yapacağına bakınca hemen kızların yanına gitmiş ve gidenlerin izlemiş.
Sonra ne derin boynuzlu derin ne yapabileceğini düşünmüş. Sonra hemen boynuzuyla sihirli Peri İpek’in yanına gitmiş. Unicorn Derin İpek’e olayı anlatmış. Sonra İpek bir iksir hazırlamış ve beraber kızların yanına gitmişler. Kızların üzerine o iksirden dökmüşler. Kızlar eski hallerine dönmüşler. Hep beraber kötü Mert’i yakalamışlar ve bir kafeye gitmişler.

- KÜÇÜK OLMAK
Selin, Eda ve Alya beraber limonata içmeye gitmişler. Sonra kötü adam Mert hiç durur mu? Hemen saklanarak yerden çıkıp Selin, Alya ve Eda’yı arkalarından küçültücü ışınla vurmuş. Sonra kızların hepsi çocuk olmuş. Mert o ışının içine kötü olma iksiri de koymuş. Bu yüzden kızlar hem kötü hem de küçük olmuşlar. Daha sonra Unicorn Derin boynuzuyla kızların ne yapacağına bakınca hemen kızların yanına gitmiş ve gidenlerin izlemiş.
Sonra ne derin boynuzlu derin ne yapabileceğini düşünmüş. Sonra hemen boynuzuyla sihirli Peri İpek’in yanına gitmiş. Unicorn Derin İpek’e olayı anlatmış. Sonra İpek bir iksir hazırlamış ve beraber kızların yanına gitmişler. Kızların üzerine o iksirden dökmüşler. Kızlar eski hallerine dönmüşler. Hep beraber kötü Mert’i yakalamışlar ve bir kafeye gitmişler.

- TATİL GÜNÜ
Kızlar bu aralar hiç kötü olay durumu için tatil yapmak için ya da da da Almanya’ya gitmeye karar vermişler. Kızlar valizlerini hazırlayıp uçağa binmişler. Almanya’ya varınca hemen eşyalarını bırakmak için otel gitmişler. Sonra hep beraber şehri gezmişler. Daha sonra haberlerde bir haydutun kaçtığını duymuşlar ve hemen tatili yarıda keserek haydutun peşine düşmüşler. Sonunda onu yakalamalarına az zamanda ama bir çeşit yakalayamamışlar. Unicorn Derin yaralanmış. Sonunda güçlerini birleştirip onu yenmişler ve Unicorn Derinleştirmiş. Tatil fiyatı sona ermiş.
- ŞENLİK
Selin’in masallar ülkesinde her yıl şubat ayının 25’inde Mutluluk Bayramı kutlanır. Mutluluk bayramında herkes sokaklarda oynar, sokaklarda uzakta oner havadan mutluluk pırıltıları atar. Bütün yıl herkes bu bayramın gelmesini beklerseniz masallar ülkesinde yaşayan herkesin en sevdiği bayram Mutluluk Bayramı’dır. Her sene farklı bir görevli olur. Bu sene pırıltı atma görevi Selin ve arkadaşlarındaydı. Kızlar pırıltı atmak için çok heyecanlılardı. Herkesin eğlencesi için sokağa çıktıktan sonra Selin ve çocukları gökler uçtular ve bütün masallar ülkesine mutluluk pırıltılarını dağıttılar. Hızlıca yere indiler ve bunlar üzerine de kondu. Onlar da bazen gibi eğlenmeye ve kahkahalar atmaya başladılar.
Zaten Selin’in Masallar Ülkesi’nde herkes güler yüzlü, beraberinde yardımcı ve mutlu olarak yaşardı.
SELİN ERÇİN
SİHİRLİ DÜNYA
Merhaba ben Unikittiy, ismimden anlaşıldığı gibi ben bir unicornum. Birazdan tanıştıracağım arkadaşım Layla. Kendisi bizim dünyamızdan değil. Biz SİHİRLİ DÜNYA denen bir yerde yaşıyoruz. Siz bu dünyayı yeni duyuyorsunuz değil mi? İşte adı üstünde sihirli dünya.
Burada bir sürü değişik yaratıklar var. Mesela, Bisküvi Adam. Aaa! şimdi hatırladım Layla bu dünyaya ilk geldiğinde onu normal bisküvi sanıp yemişti. Layla:
- Ama tadı çok güzeldi.
- Arkadaşlar işte bu Layla.
- Merhaba arkadaşlar ben Layla. Unikittiy bizim dünyamızda kendine bir arkadaş arıyormuş ve beni görmüş. Bana , “Sana bir şey söyleyeceğim.” dedi ve ben de “Tamam ama ben seni tanımıyorum.” dedim. Çok tedirgin bir şekilde benimle konuşmaya başladı, duyduklarıma inanamadım.
Unikittiy şöyle konuştu:
-Ben başka bir dünyadan geldim. O dünyanın adı Sihirli Dünya. Orada her şey var. Bana da bir yardımcı gerekiyor. Yardımcıyı bizim dünyamızdan seçemem. Şartlar bu şekilde, benimle arkadaş olursan seni yardımcım seçebilirim.”
-Evet arkadaşlar tanışmamız işte böyle oldu ama bu kadar anı yeter. Size sihirli dünyadan bahsedeyim. Layla’ya bile anlatmadığım bir şey anlatacağım.
-Hey! Bana anlatmadığın bir şeyler olduğunu sanmıyordum. Bu yüzden seni merakla dinleyeceğim.
-Tamam o zaman hazırsan anlatıyorum.
-Anlat anlat!

-Bizim dünyanın sihirli bir çekirdeği vardır. Bu çekirdek bizi, düşüncelerimizi hatta duygularımızı bile kontrol eder. Çekirdek olmasaydı biz hiç olmazdık. Eğer biri o çekirdeği patlatırsa biz yok olabiliriz.
-Gerçekten bunu bana hiç anlatmamıştın.
-Aaa aklıma bir fikir geldi haydi dünyaya gidelim.
-Niye olmasın! Ama senin şeklini değiştirmem gerekiyor.
-Tamam oldu. İşte köpek şekline soktum kendimi.
-Haydiii! Gidelim o zaman.
Tamam da ben kendimi kötü hissetmeye başladım.
-Acaba senin şu az önce anlattığın sihirli çekirdeğe bir şey olmuş olmasın.
-Ahh! Evet doğru söylüyorsun. Ama ama ama o zaman ya ben yok olursam.
-Sen hiç merak etme Unikittiy. Sen sadece o kalbin nerede olduğunu söyle. Ben hemen o kalbe ne olduğuna bakarım.
-Si sih sihirli… dün dünyanın… sonundaki sera gibi bir yerin içine gir, orada bir kapı var, o kapının arkasında ülkemizin kalbi var oradan çık.
-Been çabucak gidiyorum.
-Ahhhh! İşte Layla hep benim tam lafımı dinlemez. Şimdi acaba o kapının arkasından nasıl çıkacak? Neyse arkadaşlar o dinlemedi madem ben de nasıl çıkılacağını size anlatayım. Şimdi ilk önce burda bir yerlerde yıldız ve kalp var bunların üstüne seranın koruyucusu Stella ile herhangi biri kalp veya yıldızın üzerine geçer ve ikiside ellerini üst üste koyar ve kapı açılır. Ahhh! Birden içime ağrı çöktü sihirli güçlerimi kullanarak Layla’yı bir görmeye çalışayım.
-Koşmalıyımm! Arkadaşımın hayatı tehlikede onu kurtarmalıyım. Unikittiy için yapmalıyıııııııım! Ahhh! Hıh hıh hıh işte sera orada ayy çok yorulmuşum. Neyse bakalım haydi. Aaa daha yeni farkettim herkes Unikittiy gibi halsiz, güçsüz, yorgun neyse şu kalbe bakıp çıkarım zaten. Ama ya kalp hasarı gördüyse! Olsun bir şekilde hallederiz bu işi.
-Aaayy! Canım arkadaşım benim için olanlar çok iyi ve çok güvenli bir insan neyse inşallah sera koruyucusunu da yanına almak gelir aklına, şimdi tek yapmak şey Layla’nın kalbi onarması için dua etmek. Şimdi Layla’yı izlemeye devam edeyim.
-Merhaba Sera’nın Koruyucusu.
-Merhaba, Sevgili dünyalı.

-Bana dünyalı demene gerek yok bana Layla diyebilirsin.
-Biliyor musun? Ben de bir dünyalıyım ve az önce söylediğin şeye cevap veriyorum. Evet, sana Layla diyeceğim.
-Bir şey diyeceğim sen de gerçekten dünyalı mısın?
-Evet. Ben yıllar önce buraya geldiğim için şimdi buraya alıştım ve burada kalıyorum.
-Ben onun akşam arifesinde gidiyorum. Senin ailen senin nerede oldugunu hiç merak etmiyor mu?
-Benim ailem İtalya’ya iş gezisi diye gitti ve birkaç gün sonra bana bir mektup geldi. İtalya’ya yerleşmişler ve istediğim zaman sırada yanına gidip yaşayabilirmişim. Benim kalbimi görmem lazım.
-Niyee? Orası çok tehlikeli.
-Çekteki arkadaşım yok olmak, kalp nasıl olduysa hasar görmüş olmuş.
Layla sen ne diyorsun? Bu çok acil bir durum hemen oraya gitmelisin ama ülke için zarar görmeni istemem çabuk git, çabuk gel.
-Tamam neyse.
-Bir kere benim ismim Stella ..
-O zaman görüşürüz Stella.
-Görüşürüz.
-O zaman ben gittim. Bay… Off! bu sera da çok soğukmuş. Acaba niye bu kadar soğuk mu? Neyse devam edeyim ben. Şu anda ilk kalbin nerede oldugunu bulayım. Ahh! Çok korktum. Birdenbire ışıkları yandı. Aaa! İşte karşımda da kalbe açılan kapı bu kapının içine gireyim de bir an önce sorun bulup Unikittiy’nin yanına gideyim. Haydi bakalım kapıyı açıp içeri gireyim. Vav! İşte ha-ri-kaaaa! Bu kalp çok güzel ama şimdi bu kalbe ne oldugunu bulmalıyız. Bulamazsam en iyi arkadaşım yok olacak ama burası bilgisayar ile çalışıyor. O zaman kesinlikle virüs girmiştir. Virüsü o kalbin içinden çıkartmalıyım ama nasıl? Ben bu virüsü bilmiyorum. Bilgisayar dili da pek bilmem. Neyse bildiğim kadarıyla deneyeyim o zaman. İşte ilk önce şu tuşa sonra buna şimdide girin, bastık mı, virüsün çıkması lazım. Ve ve ve işleeeem tamamlandııııı.
-Yuppiiii başardı işte! Sonunda yok oltan kurtuldum. Layla’nın başarabileceğine inanmıştım. Aaa ama şimdi Layla o odadan nasıl çıkacak. Bir yolunu bulur nasılsa. Şimdi izlemeye devam edeyim.
-Aaa ama niye kapı açılmıyor mu? Ne oldu ki bu kapıya şimdi? Az önce çok rahat bir şekilde girmiştim. Aaa oralarda ne öyle bir yıldız, bir kalp. Liman zarfta da nasıl yapılacağı yazıyor. Diyor ki:
-Stella’yı getir sonra biriniz kalbe, biriniz yıldıza gelir. Daha sonra ellerinizi üst üste koyun ve kapı açılsın.
-Aman tanrım! Çoook büyük bir sorunumuz var ben buradan şimdi nasıl çıkacağım? Biraz bekleyeyim bakalım ne olacak.
-Biri beni mi istiyor?
-Ahh! Gözlerime inanamıyorum Stella sen mi geldin?
- Buraya uzun zamandır kimsenin girmediği için anahtar kelimeler ben olduğumu unutmuşum. Haydi kapıyı açıp çıkalım şimdi şuradan Unikittiy de seni bekliyordur şimdi.
-Haydi o zaman açalım şu kapıyı!
-Tamam ben yıldıza geçerim.
-Bende kalbe geçerim o zaman. Stella eller ..
-İşte çıkış
-Burası az önce soğuktu, şimdi ısınmış demek ki kalbe bağlıymış burası …
-Haydi geç kalacağız çabuk ol!
-Ne geç kalması Unikittiy beni hep bekler zaten.
-Ama çıkmamız lazım. Haydii!
Ohh! Sonunda gibi hava özlüyor. Aaa niye herkes benim yanıma toplandı? Aaa yoksa bana sürpriz mi yaptınız?
-Evet, Çünkü sen ülkeyi ve herkesi kurtardın. Biz de sana hoşgeldin partisi kurduk. Beğendin mi?
-Çooook beğendim ama Unikittiy nerede?
-Burdayııııım! Başardın Layla seni tebrik ediyorum. Hepimizi sen kurtardııııın.
-Kendime inanamıyorum. Aaa saat üzerinden geçiyor safra beni biran önce beni eve götürüp mısın Unikittiy.
-Tamaaaaaam, ama seni bu kez benim jetimle götüreceğiz.
-Yuppiiiiiiiiiiii ……
DAMLA KARABACAK

MİNİK KEDİ
Minik Kedinin Hayali
Bir kış günüydü. Minik kedi çok yalnızdı. Çünkü annesi ve babasıyız. Minik kedinin hayali ise evlat edinilmekti. Günler hep aynı geçiyordu. Bir gün minik kedi dışarıdayken bir anne kedi gördü. Anne kedi de onu gördü. Anne kedi onun ne kadar yalnız olduğunu anladı. Anne kedi onu evlat edinmek istedi. Anne kedi minik kediye ” Seni evlatlık olarak kabul edebilir miyim? ” Diye sordu.
Bunu duyan minik kedi çok sevindi ama biraz da korkmuştu. Çünkü kötü bir kedi olabilirdi. Minik kedi ” Sizi daha tanımyorum. ” Dedi. Anne kedi ise ” Tanışırız güzel yavrum. ” Diye cevap verdi. Minik kedi bir gün sokakta gördüğü kelebeğin peşine takıldı. Bu arada hava gittikçe soğuyordu. Kelebek ormanın yolunu tutmuştu.
Minik kedi bir gün sokakta gördüğü kelebeğin peşine takıldı. Bu arada hava gittikçe soğuyordu. Kelebek ormanın yolunu tutmuştu.
Minik kedi ormanın tam ortasında kelebeğin izini kaybetti. Hava artık çok soğumuştu. Minik kedi ormanda kaybolmuştu. Hemen sığınacak bir yer aradı kendine. Bunu gören anne kedinin arkadaşı aslan hemen anne kedinin koşarak, yanına gidip ona haber verdi.
Bunu duyan anne kedi hemen ormana koştu. Az gitti uz gitti dere tepe düz gitti ama yine de bulamadı. Anne kedi bağırmaya başladı. Minik kedi onu duydu ama anne kedi onu duyamadı.

Minik kedi tutan bir baykuş gördü. Onu uyandırıp olanları anlattı. Baykuş iyi gören gözleriyle anne kediyi buldu. Anne kedinin yanına yavru kedinin yerini bildiğini, onu yavru kedinin yanına götürebileceği söyledi. Anne kedi hemen baykuşu takip etmeye başladı vardıklarında ve minik kediyi üzgün bir şekilde buldu. Hemen yanına koştu. Minik kedi gülümsedi ve anne kediye güvenebileceğini düşünmeye başladı.
Fırtına çıkmadan birlikte sokağa gittiler. Anne kedi bir daha sordu. Minik Kedisi Bu Yolcu Hareketi
ATAHAN AYGÜN
ALPEREN YİĞİT
BAŞKA BİR DÜNYA
Ben Selin size en sadık dostum köpeğim Oksi ile yaşadığımız maceraları anlatacağım. Ben kendimi bildim bileli köpekleri çok severim. Anneme ve babama
“Köpek alabilir miyim?”
diye sorduğumda ilk önce olumsuz cevap aldım. Babam hayvanları sevmenin güzel oldu ama evde bakımının çok zor oldugunu söyledi. Ayrıca bunun büyük bir sorumluluğu olduğunu söylemiştim. Ama ben bu fikirden asla vazgeçmedim. Bir köpek alırsam bütün sorumluluğu bana ait olacaktı. En sonunda, annemi ve babamı ikna ettim. Ben köpeğime bakmaya çoktan hazırdım. Babam beni köpek alacağımız yere getirdi Oksi ile göz göze geldik. Oksi bembeyazdı ve pofuduktu. Onu satın alayım diye masum gözleriyle bana bakıyordu. Artık kararımı vermiştim. Oksi ile eve geldik. Tabi eve geleceğide ona daha fazla Oksi ismini vermemiştim.Her gün okuldan geldiğimde beni kapıda karşıılıyordu.

Ben de onu her gün gezdiriyor ve mamasını veriyordum. Okul bitti. Yaz tatili geldi. Oksi ile daha çok zaman geçiriyorduk. Kardeşim ithal ettik. Artık en yakın arkadaşım Oksi olmuştu. Onunla birlikte oyun oynuyor ve bolca vakit geçiriyordum. Oksi ile yapmayı çok çok sevdiğim şey havuzda yüzmekti. Bir gün yine Oksi ile havuza girdik. Ben dalarak yüzmeyi çok seviyordum. Köpeğim de çok seviyordu.
O gün havuzun dibinde daha önce hiç görmediğim bir ışık gördüm. Oksi ışığa doğru yüzmeye başladı. Bir süre sonra Oksi’nin sadece kuyruğunu görebiliyordum. Ardından ışık gelen delikte kayboldu. Havuzdan dışarı çıktığını düşünüyorum. Hava almak için kafamı dışarı çıkarttım. Fakat Oksi hiçbir yerde yoktu. Havuzun dibindeki ışık gelen yere yüzmeye karar verdim. Suya daldım ve ışık geliyor deliğe gelip içine doğru yöneldim. Birden fazla kendimi buldum. Su beni başka bir havuza attı. Hava almak için

üzerine çıktığımda, bambaşka bir kökenliğinizumu anladım. Sudan çıktım. Ağaçlık bir alanda Oksi ile başlaeye başladık. Yürürken bozulmuş azalıyor ve insan sesleri artıyordu. Derken açık bir alana çıktık. Orada bir sürü çocuk vardı ve oyun oynuyor, şakalaşıyorlardı. Bir süre sonra benimle arkadaş olmak isteyen bir kız çocuğu yanındama yaklaştı.
“Merhaba!” dedi.
“Merhaba” dedim ben de.
“Ben Zeynep, burada yaşıyorum, senin adın ne? ” dedi.
“Ben de Selin” diye cevap verdim.
“Zeynep burada neler yaparsın, insanlar nasıl vakit geçirir? ” diye sordum.
Zeynep cevap verdi.
“Burada insanlar sabahtan akşama canları ne isterse onu yaparlar, eğlenceli vakit geçirirler. Okul yok, ders çok, çalışmak yok…” Zeynep’in verdiği cevap beni çok şaşırtmıştı. Beni diğer

arkadaşlarıyla tanıştırmak istediğini söyledi. Oksi, ben ve Zeynep yürümeye başladık. Okulun olmadığı, çocukların tüm gün oyun oynayarak vakit geçirdiği bir dünya nasıl olabilirdi? Kafamda çok soru vardı. Nihayet arkadaşlarının yanına geldik. Oradaki diğer çocuklarla tanıştım. Oyun oynamaya başladık. Vaktin nasıl geçtiğini anlamamıştım. Çok eğlenceliydi. Bir süre sonra Mete adında bir çocuğun ağladığını gördüm. Dizi yaralıydı. Dizinin çok acıdığını ve bir türlü geçmediğini söyledi. Zavallı çocuğu ağlarken gören Oksi havlamaya başladı. “Hemen doktora götürmeliyiz! “ diye haykırdım. Hepsi birbirine bakıyor ve şaşırmış görünüyorlardı. İçlerinden biri,
“Burada doktor diye bir şey yok” dedi. Bu dili okulun için hiç kimsenin alamıyor, meslek sahibi olamıyormuş. Doktor olmadığını küçük rahatsızlıklar safra safra edilemiyormuş. Çok üzülmüştüm. “Havuza gitmeliyiz, Mete de bizimle gelmeli.” Dedim. Bizim yaşadığımız bizim onu hastaneye götürmeliydik.
Hemen yola koyulduk. Oksi, ben ve Mete havuza daldık ve havuzun yerinde delikten geçtik. Artık evimizin havuzundaydık. Hemen oradaki büyüklerimden yardım istedim. Mete’yi doktora götürdük. Mete’nin tedavisi yapılmıştı. Kendini iyi hissediyordu. Ardından evine döndü. Akşam olmuştu.
Yatağıma yattığımda çalışmanın, üretmenin, ne kadar önemli olduğunuzu bir kez daha anladım. Sadece oyunun olduğu, hiç kimsenin çalışmadığı bir dünya aslında hiç kimsenin değil ve yaşanacak becerileriniziümüm. “İyi ki okulum var. İyi ki her şeyi paylaştığım ailem ve Oksi var. ”Diye sinirüm. Çok şanslıydı. O günden sonra daha çok ve ileride başarılı bir doktor olacak karar verdim.
SELİN İCLAL GÜREL
AJAN YUMYUM VE PATPAT
Maceramızda Bize Kimler E ş lik Edecek?
Yumyum: Kendinden emin, ileri görüşlü.
Patpat: Karar vermekte zorlanan, aceleci, Yumyum’a göre hareket eden.
Zombi: Oldukça korkunç, silahla vuruşu insana dönüşen.
Görev Ba ş lad ı
Yumyum ve Patpat kaldırıldıdıktan sonra birden fazla karşılarınalarınalarına dondurmacı çıktı.
patpat:
– Hadi dondurma yiyelim, dedi. Yumyum izin
vermedi:
– Olmaz kışın bari yeme.
Patpat zorladı ama Yumyum yine izin vermedi. Patpat üzülünce Yumyum dayanamayıp kabul etti.
Ham ham:
– Tamam, sen benimkini söyledin.

Patpat dondurmacının yanına gitti. İki tane dondurma aldı. Bir tanesini hemen yedi. Yerken ağzına bir şey geldi. Bu bir görevdi. patpat
okudu:
– Zombiler var! Bize yardım edin. zombiler
Almanya’yı ele geçiriyorlar. Lütfen yardım edin! Yumyum ve Patpat ayarlarken ve hemen koştular.
Ham ham:
– Hemen gitmemiz lazım yoksa Almanya’yı ele geçirecekler. Patpat da anlamış gibi “evet” diye kafasını salladı. Sonra havalimanına gittiler. Çok sıra vardı. Bundan önce geçerkenlerdi. Beş saat sonra
patpat:
– Oh sonunda bize sıra geldi.
Görevli:
- Nereye gitmek istiyor?
Ham ham:
– Almanya’ya gitmek için 2 bilet istiyoruz.
Görevli:
– Tamam,632 TL.
Fiyat karşısında Yumyum ve Patpat şok oldular.
Yumyum:
– Bize biraz indirim yapar mısınız?
Görevli:
– Peki, o halde 631 TL olsun.
Yumyum görevlinin teklifini kabul etti. Uçağa bindiler, uçuş süreleri 11 saate yakındı.
Yumyum:
– Hadi uyan inmemiz lazım. Almanya’ya
geldik, dedi. Ve bunun üstüne Patpat gözlerini ovuşturarak açtı. İki kafadar zaman kaybetmeden işe koyuldular.
Kamp kurdular ve yemeklerini yediler. Yemekten sonra
Patpat:
– Hadi uyuyalım
artık ben çok yoruldum.
Yumyum:
- Tamam, ben de yoruldum, uyuyalım.
Sabah kalktıklarında saat 10’u gösteriyordu.
Yumyum:
- Hadi gidelim. Almanya’yı ele geçirecekler.
Patpat:
- Ama biz Almanya’da değiliz.
Yumyum:
- Niye baştan beri söylemiyorsun? Peki
Almanya’da olmadığımızı nasıl anladın?
Patpat:
– Cep telefonumun konum bilgisinden.
Yumyum:
– O zaman bir kere daha uçağa
binmemiz gerekecek.
İki kafadar havalimanını aradılar. Ve sonunda buldular. Ama onları bir sorun bekliyordu. İnanılmazzzzzzzzz sıra vardı. On saat sonra uçağa bindiler. Patpat:
- Ben çok acıktım.
Yumyum:
– Ben de çok acıktım.
Biraz beklediler. Daha sonra yanlarında hostes geldi.
Onlara dönüp. Hostes:
- Ne yemek istersiniz?
Patpat:
- Tatlı var mı?
Hostes ellerine bir kağıt tutuşturdu. patpat
okudu. Hostesi çağırıp,
patpat:
- Bize iki kurabiye, iki şeker, dört dondurma,
bu kadar.
Hostes:
- Hesaplayalım.9152 TL hepsi bu.
patpat:
- Patpat paramızı birleştirelim.
Ham ham:
- Tamamen 5000 TL ver ben 4152 TL
vereyim.
patpat:
- Olmaz sen niye daha az para veriyorsun
ben daha çok getiriyorum.
Bir elli dakika sonra karar verdiler. Galiba geldiler. patpat:
– Dur, bitirmeyiimeyim. Hemen uçaktan indiler. Ham ham:
-Saat akşam 10:00 gibi otel gidelim. Giderken “vah” diye ses geldi.
Bu bir zombi!
ZOMB İ LER
Hemen Oteli gittiler.
patpat:
- Uyu zaman hızlı geçsin!
Yumyum gözlerini kapattı ve derin bir uykuya daldı.Sabah olmuştu.
patpat:
- Ben acıktım menüde ne var acaba?
Aşağı indiklerinde zombiler içeri girmeye çalışıyorlardı.
Ham ham:
- Yukarı çıkalım.
patpat:
- Ama nereden çıkacağız?
Ham ham:
- Pencereden çıkacağız.
Çıktılar ve odaya girdiler kapıyı kilitlediler.

patpat:
- Pencereden nasıl çıkacağız?
Ham ham:
- Bekle, bana halat getirdi!
Yumyum halatları bağladı. Patpat ne yapmak istediğini sonunda anladı.
Pencereden halatlarla indiler. patpat:
- Şimdi ne yapacağız?
Ham ham:
- Arkanda zombi var kaç, Patpat! Hemen
arabaya atladılar, Yumyum gaza bastı. Çok zombi var ve çok hızlılar galiba araba 140-150 km hızla gidiyor.
Belediye başkanının kurulması binaya geldiler. Patpat yanına kağıt ve kalem çizimi resim çiziyor.
Ham ham:
- Niye resim yapıyorsun? Zombiler bize
yetişecek.
patpat:
- Tamamlandı da da çizeyim bitti. Nasıl güzel
olmuş mu?
Yumyum onu dinliyordum. Belediye binasına girince belediye başkanının odasını aradılar ve buldular.Hemen kapıyı tıkladılar.
Belediye başkanı:
– Gel!
patpat:
– Rahatsızdılar özür dileriz.
Ham ham:
- Efendim’te zombiler var. Buraya geldi
mi diye soracaktık da.
Belediye başkanı:
- Yok jelmediler. Ama siz ikiniz varsa alın,
mektubumu mu okudunuz mu?
Ham ham:
- Evet dedi.
Belediye başkanı:
– Siz o zombilerin işini bitirin.
Patpat:
– Tamam!
Patpat ve Yumyum odadan çıktılar.
Yumyum:
- Acaba bize ne verdi? Tabancaya benziyor.
Patpat:
- Zombilerden birisinin üstünde dene.
Yumyum:
Yumyum zombilerden birisinin üstünde
denedi ama bir şey olmadı.
Yumyum:
- Buldum bir zombinin üstünde denersek o
insan olur!
Yumyum Patpat’a bir tane tabanca verdi.
Yumyum:
- Hadi araba atla ve bagaja seç.
Patpat:
- Niye?
- Çünkü zombileri sen vuracaksın.
Patpat kafasını salladı. Otele gidiyorlardı.
Zombiler onlara baktı.
Yumyum:
- Patpat hazır zombiler geliyorlar.
Patpat zombileri saydı.
1,2,3,4,5,6———————————–999 ve 1000.
- Ateşi atıyorum!!!
- Tamam!
Patpat ateşi attı ve yavaş yavaş azaldı. Zombilerden 100 tane kaldı. Ama Patpat onları vuramıyordu.
Yumyum:
- Arabanın benzini azalıyor. Bir iki dakika
sonra araba durdu.
Patpat:
- Tam da benzin bitecek zamanı buldu.
Yumyum:
- Konuşma da koş!
Patpat:
- Nereye gideceğiz?
Yumyum:
- Şuraya saklanalım!
Yumyum ve Patpat ağacın arkasına
saklandılar.
Zombiler de onları bulmak için 4 e ayrıldılar.
Yumyum:
– Patpat, tabancamızla
vuralım.Hadi!Gizlice vuralım.
Patpat gizlice vurup yine saklandı.
Patpat:
- Sayı 24.
Yumyum:
- Tabancanı alabilir miyim? Ve sayı 99 dedi.
Patpat:
İki dakikada bütün zombiler insana
dönüştü. Yumyum çok yorulmuştu, Patpat da en az onun kadar yorgundu.
Patpat kekeledi:
- Beeeen çoook yooorulduum.
Zombiler Canlanıyor!
Otele gittiler. Önlerine bir tabela çıktı. Patpat okudu: “Kahvaltı bedava, ölmeye hazır olun. Yarın kahvaltıda.” Patpat ve Yumyum “Yuppi” dediler. Galiba son cümleyi okumadılar. Hemen yatağa yattılar. Bir yıl, 500 gün, 365 saat, 51 dakika, 1.000.000.000 saniye sonra yataktan kalktılar.
Yumyum:
- Olamaz kahvaltıyı kaçırdık.
Aşağı kata indiler.
Patpat:
- Oh be kaçırmadık.
Yumyum iki yumurta, bir peynir, üç domates ve Patpat bir peynir, 6 salatalık, bir yumurta, 2 zeytin aldılar. Bir yere oturdular. Yumyum yemeğini tam yiyecekti ki yemeği bir zombiye dönüştü!
Yumyum:
- Kaç!
Patpat:
- Acaba kaç tane zombi var? Sayayım
1,2,3,4,5,6,7,8,9,10…24,25 tane var.
Yumyum:
- Tabancanı al.
Patpat hemen tabancasını aldı. Odaya girdiler.
Yumyum:
- Dünkü gibi zombileri vuralım.
Patpat:
- Senin tabancanı alayım.
Patpat istedi ama Yumyum almasına izin
vermedi. İkisi aynı anda vurmaya başladı. Ve zombilerin hepsi öldü. Son gün, Yumyum ve Patpat uçağa bindiler.
Patpat:
– Hoşçakal Almanya!!!
UMUT ERGAZİ

GİZLİ MACERALAR
I.BÖLÜM
– MACERA BAŞLIYOOOR –
Aralık’ın 31’iydi. Altı arkadaş, İsmail Ege, Kaan, Karan, Alperen, Atahan ve Doruk yılbaşı için bir otele gitmişlerdi. Bu altılının adı D İ K A K A’ydı.
Tabi bu altılının bir arkadaşları daha vardı ama o Amerika’da olduğu için yediliden altılıya dönüşmüşlerdi. Yedilinin adı da D İ K K A A T’di.
Hazır yediliden söz etmişken, sizin aklınızı okuyabilirim. Kuşkunuz mu var?
Şu an D İ K K A A T’daki “T” harfinin kim olduğunu merak ediyorsunuz…
O kişi “Tufan”
Aslında bu çok kolaydı çünkü sadece “T” harfini söylememiştim.
Bu altı arkadaş otelde dedektifcilik oynarken hiç normal olmayan bir çekme kolu görmüşler ve çekmişler…
Yer yarılmış, onlar içine düşmüşler ve yer kapanmış.
Yerin altında bir oda varmış. Odada altı adet kilidi olan bir kapı, altı adet deney tüpü, bir tane mor renkli oyun hamuru, bir şişe su, bir tane sarı ve kırmızı renkli gıda boyası ve bir not varmış.

O notta da;
Çocuklar! Malzemeler bilmecenin cevabının içinde…
Bilmece şu;
Çekersin açılır, İtersin kapanır, Gardıropta bulursun İçine eşya koyarsın
Malzemelerle yeşil, pembe, mor, turuncu, kahverengi ve gri renklerini elde edip deney tüplerine koyun, tüpleri bardağa dökerek karıştırın ve kapı açılsın.
yazıyormuş.
Doruk;
- Bence dolap! İsmail Ege ise;
- Bence çekmece! herkese söyledi
- Sizce cevap ne?
Herkes “çekmece” cevabını onayladıktan sonra odada çekmece aradılar ve buldular. İçindeki pişirme tarifesine göre yapıp, uyguladılar.
Herşeyi açtıları anda bardakta bir bilmece daha göründü…
Bilmece şöyle diyordu;
Uzun uzun koridorlar Birbirini kovalar Akıllı olan girer çıkar,
Akılsız olan girer çıkamaz …
Hey sen!
Neden bu bilmecenin cevabını dü ş ünmüyorsun ?


II .BÖLÜM
-ŞAŞKINLIK ZİRVESİ-
İsmail Ege bu bilmeceyi okuyup cevaplayınca, yer mi aşağı çöktü, yoksa yerden duvar mı yükseldi, kimse anlayamadı.
Oda uzayıp, labirent olmuştu. Hemen yanlarında da bir kasa ve yerde küçük bir labirent çıkmıştı. Yerdeki labirentte sayılar vardı.
Herkes labirentin bu sayfada incelerken Kaan;
– Yerdeki labirentin çözüm yolundaki sayıları kasaya girersek belki açılır!
dedi ve bunu deneyerek kasayı açmayı başardılar.
Kasada bir ip, bir çimadam ve bir bilmece vardı. Bilmecede;
Sorarsın, Ararsın, Bulursun,
Kimisi “…. amca ”der Kimisi sadece adını söyler
Bilmecenin cevabındaki harfleri sırayla labirentte takip et ve hedefe ulaş!

Bu bilmecenin cevabını çöz .

-YILBAŞI PARTİSİ-
Cevabı herkes bir ağızdan dedi GOOGLE !!!
Sonra Alperen ipliği, Atahan da çimenlikte aldı. Çocuklar labirentte Google’ın harflerini izliyorlardı.
Tam harfler bitmişti ki Karan bağırarak;
– Çim adamda labirent haritası var!
dedi ve herkes çimadam yoluyla hedefe ulaşıyor, elbette bu arada Alperen ip ile gittikleri yolu yönleniyordu.
Hedefte bir kişi vardı. En yakın Alperen ile Atahan olduğu için ilk onlar tanıştı sonra sonra bütün ekip tanıştı. Çocuğun adı “Ahmet” idi. Artık labirenti bitirmişlerdi …
Labirentin sonundaki merdivenden çıkıp, bir kapının önüne geldiler. Kapıdan geçtiklerinde bu kapının, parti odasının tuvaletinin duvarında gizlenmiş bir kapı oldu anladılar. Sonunda partiye üzerindelerdi …
Partide bir sürprizimizi bekliyordu! Sürpriz “Tufan” dı…
İsmail Ege, Ahmet’i Tufan ile tanıştırdıktan sonra Ahmet’e;
- Neden sende bizim gruba katılmıyorsun? Ahmet de “ Olur ” dedi.
Bundan böyle grubun adı “ D İ KKAAAT ” oldu ve bir Yeni Yıl Partisi geçirdiler.
İSMAİL EGE CAN
Sihirli Dadı
Bir zamanlar çok uzak bir yer varmış. Orada ki ormanın ortasında bir ev varmış. Evin içinde üç tane çocuk varmış. En büyükleri olan Lara çok akıllıymış. Orta boyları olan Elif herkesi çok severmiş. En küçükleri olan Beste hayvanları çok severmiş. Anneleri en küçükleri doğduktan sonra ölmüş. Ama babaları çok güzel bir dadı bulmuş. Ama bu babaının çok özel bir sırrı varmış. O sırrı da güçleri olmasıymış.
O gün Beste’nin doğum günü olduğu için sihirlerini kullandı. Salon ve pasta muhteşem görünüyordu. Hediyeler, süsler ve çok güzel bir masa vardı. Beste geldiğinde hemen mumları üfledi ve pastayı o kesti. En son dadı sihrini kullandı. Gözlerini açınca da çok güzel bir yere geldiler. Beste dedi ki “Burası neresi dadı” diye sordu. Dadı dedi ki “Burası cennet” dedi. Lara hemen dadının yanına gelip konuştu “ Biz burada napacağız” diye sordu. Dadı “Biz buradaki her şeyi gördükten sonra eve döneceğiz dedi”.
En sonunda dolaştıkları için çok rahatlardı. Ama Beste’nin bir tane sorusu vardı ve hemen dadıya dedi ki “ Peki ben cennete mi yoksa cehenneme mi gideceğim?” diye sordu. Dadı şöyle dedi “ tabi ki cennete gideceksin ama ölünce” dedi. Beste de “anladım” dedi ve sonra eve döndüler.
Beste uyurken odalarına girdi, Besteye büyü yaptı ve ama uçma gücü verdi. Dadı odalarından ayrıldı. Sabah olunca babaları ölmüştü.
İki kardeş bunu duyunca hemen ağlamaya başladılar. Ki kendimizi tutamayıp “Biz ne yapacağız şimdi?” Dedi ki ağladı. Orta boy olan Elif’in dediği şey çok doğruydu. Bizim masraflarımızı kim ödeyecek? Dadı dedi ki “Ben onu hallederim” dedi. Lara ağlamadı ama oda üzülmüştü.
“Ben bir çözümünü bulup dadıya söylerim” Diyen kimdir?
Başında: İlköğretim okursan öğrenirsin. Cevap: Lara
Dadı, Lara’ya ki dedi ki “Peki bunu nasıl yapacaksın” diye sordu
Lara “Tabiki düşünerek, başka çarem yok”. dedi
İşte Lara’yı tanıdığım
Lara gülümsedi ve hemen işe koyuldu. Ve gece gündüz düşündü ve en sonunda buldu. Dadıya “Senin teknolojileriniız” dedi. Ve dadı kabul etti ve evsiz kalmadılar
EYLÜL ARSLAN
İHSAN’DAN ŞİİRLER
Okula gittik tabanlı
Eve geldikliliği
Ellerimizi yıkadık,
Oyuncak oynadık eğlendik
Yarın da okula gidicez
Eve dönüp yine eğlenicez
Gece olunca
Yıldızlar olur
Gündüz olursa
Bulutlar olur
Olmadan olmadanayaydı
Gece gündüz olmayacaktı
tekerleme
Göklere çıktık tepelerde
Uçağa bindik derelerde
Bazı çocuklar gemide
Gemi suları gidiyor
Dünyada pek çok canlı
Yerler yeşille kanlı
Bi ‘aldık bi’ verdik
İşte insan hayatı
BABAM
Canım babam,
Aslan babam.
Güzel babam,
İyi babam.
Bin kez şükür,
Sana verene.
Canım babam,
Canım babam.
Canım, cananım,
Senin babam.
2018/09/28
CANIM ÖĞRETMENİM
Canım öğretmenim,
Güzel öğretmenim,
İyi öğretmenim
Benim öğretmenim.
Her şeyi öğrettin bana
Borcum sonsuz sana.
I love you,
Teşekkürler öğretmenim.
Beni geliştirdin
Sevgi saygıyı,
Okuma yazmayı,
İyi insancılığı öğrettin bana.
Teşekkürler öğretmenim,
Canım öğretmenim,
Emine öğretmenim
Benim öğretmenim.
Kasım 2018
BİZ YAZAR OLACAĞIZ
| Biz yazar olacağız,
Biz yazar olacağız, Şimdi minik elleriz, Sonra göklere ulaşacağız.
Şimdi küçüğüz belki, Yolumuz daha bitmedi. Yazarlıkla doğduk, Yazarlıkla yaşayacağız.
Haydi yazar olalım, Okuyup yazalım. Biz yazar olalım, Yazar olma yolunda.
Biz minik yazarlar, Haydi yazar olalım. Okuyup yazalım, Hayal gücümüzü kullanalım. |
Kitabımı yazarım
Matbaada basarım. Haydi yazar olamaz, Kariyeri başlatmaya
Yazmak muhteşem, Okumak muhteşem, Yazar olmak muhteşem, Biz minik yazarlar.
Haydi yazar olalım Okuyup yazalım, Artık yazarız, Biz yazar olacağız.
Haydi minik yazarlar, Biz artık bir yazarız, Okuyup yazacağız, Hayal gücü kuracağız |
Şubat 2019
YAZAR OLALIM BERABER
Yazar olalım haydi,
Hep birlikte.
Okuyalım, yazalım.
Düşünüp hayal kuralım.
Yazar olalım beraber,
Dünyaya meydan okuyalım.
Yazar olalım biz,
Yazar olalım haydi.
Biz olalım biz.
Biz olalım biz.
Bir kez yazar yazar,
Hep öyle kalacağız.
2019/02/26
İHSAN EFE ÖZBEK
TİLKİN İLE MİLKİN
Tilkin ile Milkin İstanbul’da yaşayan iki arkadaşmış. Tilkin bir gün Milkin’e; “Uludağ’a gidelim mi?” Diye sormuş. Tilkin’in dediği Milkin’in de aklına yatmış ve diğer gün hazırlıklara başlamışlar. Tilkin ve Milkin’in helikopterleri varmış. Uludağ’a gitmek için helikopter binmişler ve yola koyulmuşlar. Uludağ’a gitmeleri iki saat sürmüş.
Uludağ’a gelince Milkin; “Şu dağlık alanda duralım mı?” Diye sormuş. Tilkin de “Şu anda düz alana insek daha iyi olur. Hem kurt, avcı olmaz hem de helikopterin inişi daha kolay olur. “Demiş. Ama Milkin çok ısrarlıdır. Tilkin de Milkin’i kırmak istemediği için dağlık alana iniş yaptılar.

Dışarı çıktıklarında hava çok soğukmuş. İniş yaptıkları alanda keşif gezisi yaptılar. İniş yaptıkları alan gezdikten sonra başka bir dağı da gezmeye karar vermişler. O dağın sonlarına geldiklerinde dağın biraz sağında bir avcı görmüş Milkin. Milkin, Tilkin’e; “Tilkin!, Tilkin! Şurada avcı var. ”Tilkin de avcıyı görmez koşmaya başlamışlar. Dağda bir oyuk görüp oyuğa saklanmışlar.
Bir müddet sonra saklanırları yerden çıkarak avcısı gidip kontrol ederekler gitmediğini. Dağdan aşağıya doğru şekildeeye başlamışlar. Yürüdükçe geçen bir otel oldu fark ediliyorler. Üç gün oldeki kalmaya karar vermişler.
ALİ EFE ÇALIŞKAN

KUKLALARI SEVEN ÇOCUK
Bir varmış bir yokmuş. Kuklaları çok seven bir çocuk varmış. Bu çocuğun adı Esra’ymış. Yine bir gün Esra okul çıkışı eve dönerken yeni açılan oyuncakçı dükkânını görmüş. Oyuncak dükkanının vitrininde peluş hayvanlar, bebekler, araba, gemi gibi araçlar ve çok güzel kuklaların olduğunu görmüş. O kadar sevinmiş ki, hemen koşa koşa evine gitmiş. Eve geldiğinde gördüklerini teker teker annesi Filiz Hanım’a anlatmış. Filiz hanım düşünmüş, taşınmış ve ertesi gün Esra’nın doğum günü olduğunu hatırlamış. Onu mutlu edecek bir hediye alacakmış. Akşam yemeğini yedikten sonra Esra, dişlerini fırçalayıp babasına ve annesine iyi geceler dedikten sonra yatağına gitmiş. Yatağına gittiğinde anne ve babasının doğum gününde ne alacağını düşünüyormuş. İçinden inşallah kukla alırlar diye geçirmiş. Hayaller kurarak uykuya dalmış.
Rüyasında kuklalar diyarında dolaşıyormuş. Kuklalarla ormanda geziyor ve oyunlar oynuyormuş. Saatin alarmının çalmaya başlaması ile rüyası bölünmüş.
Esra sevinç ile uyanmış. Günlerden cumartesi imiş, okul tatilmiş. Esra kahvaltısını yaptıktan sonra doğum günü için aldıkları elbisesini giymiş. Sabırsızlıkla herkesin gelmesini bekliyormuş.
Doğum günü saati geldiğinde herkes bahçede toplanmış. Esra’nın bütün akrabaları, arkadaşları gelmiş ve doğum günü başlamıştı. Esra pastasındaki mumları üfledikten sonra hediyeler verilmeye başlanmış. Akrabaları, arkadaşları çok güzel hediyeler getirmişler. Sırada anne ve babasının hediyesi varmış. Esra hediyeyi açmak için çok heyecanlanmış. Açtığında karşısında bir kuklayı görünce sevinç çığlıkları atmış. Anne ve babasının boynuna sarılarak onlara çok mutlu olduğunu söylemiş ve doğum gününe gelen herkese çok teşekkür etmiş.
Doğum günü bittikten sonra herkes evlerine dağılmış. Esra, eve girer girmez odasında kuklasıyla oynamaya başlamış. Kuklasının çok güzel bir kıyafeti olduğu için prensese benzetmiş ve kuklasına Prenses adını vermiş. Artık her yere Prenses’le gitmeye başlamış.
Cumartesi akşamı yemekte konuşurken Pazar günü Eminönü’ne gitme kararı almışlar. Esra gezmeye giderken yanına kuklası Prenses’i de alacakmış. Yemek yedikten sonra biraz sohbet edip, kitap okumuş ve yatmışlar. Sabah olduğunda kahvaltılarını yaptıktan sonra hazırlanıp hemen yola koyulmuşlar.
Eminönü’nde çok eğlenmişler. Orda balık ekmek yemişler. Topkapı Sarayı, Galata Kulesi gibi tarihi ve turistik yerleri gezip, görmüşler.
Eve döndüklerinde Esra çok yorgunmuş. Anne ve babasına iyi geceler dedikten sonra pijamalarını giyip uyumaya gitmiş. Sabah olduğunda Esra okul kıyafetlerini giydikten sonra kahvaltısını yapıp servisi beklemeye aşağıya inmiş. Servisi geldiğinde okulunun yolunu tutmuş. Okulda, arkadaşları Ece, Damla, Azra ile oynarken bir yandan da kuklası Prenses’i çok özlüyormuş. Arkadaşlarına Prenses ile oynadığı oyunları anlatıyormuş. Esra öğretmenine kuklası Prenses ile sınıfta arkadaşlarına gösteri yapmak istemiş. Okul çıkışı Esra servise koşa koşa gitmiş. Kuklasını biran önce görmek ve arkadaşlarına yapacağı gösteri için biran önce hazırlanmak istiyormuş. Servisten inme sırası Esra’ ya gelince hemen koşarak evin zilini çalmış. Eve gelince Esra ödevini yapıp hemen kuklası Prenses ’le oynamaya başlamış. Esra okulda yapacağı gösterinin konusunu anne ve babasına anlatmaya başlamış. Gösteride arkadaşlığın önemini anlatacakmış. Akşam olunca kitap okuyup uyumaya gitmiş. Sabah olduğunda hazırlanıp kuklası Prenses’i de alarak servise binmiş ve okula gitmiş.
Okulda sınıf arkadaşlarının hepsi Prenses’e bakıyormuş. Son ders oyun ve fiziksel etkinlikte öğretmeni gösterisini yapması için Esra’yı tahtaya çağırmış. Esra tahtada Prenses ile birlikte arkadaşlarına şu mesajı vermiş. Arkadaşların birbirine yalan ve kötü sözler söylemeyip, kıskanmayıp, dürüst olup ve iyi geçinmeleri gerektiğini anlatmış. Birbirlerine karşı saygılı ve sevgi dolu olmaları gerektiğini vurgulamış. Arkadaşları Esra’nın Prenses ile yapmış olduğu gösteriyi çok alkışlayarak beğenilerini göstermiş oldular.
Günler böyle geçip gidiyormuş. Esra kuklasıyla çeşitli gösteriler hazırlayıp arada bunları arkadaşlarına da sergiliyormuş. Sema Öğretmen en yakın zamanda kukla gösteri yarışmasI olduğunu bütün sınıfa duyurmuş. Esra çok sevinmiş ve hemen katılmak için öğretmenine adını yazdırmış. Ve öğretmeni ile birlikte gösterisinin konusuna karar vermişler. Kuklası Prenses ile birlikte geri dönüşümün önemini anlatacakmış. Yarışma günü geldiğinde Esra çok heyecanlanmış. Rehber öğretmen yarışmaya katılanları çağırmış. Ve herkes teker teker gösterisini sunmaya başlamış. Sıra Esra’ya gelmiş. Esra gösterisine başlamış. Gösterisinde kağıt karton, plastik, metal ve cam gibi atıkların değerli olduklarını, bunların ayrı toplanması gerektiğini, toplanan bu atıkların geri kazanıma gönderilerek hem doğaya hem de ekonomiye katkıda bulunacağını anlatmış. Günün sonunda değerlendirmeler tamamlanmış ve Esra birinci olmuş.
Günler geçmiş ve karne günü geldi. Esra kahvaltısını yapıp hazırlıklarını tamamladıktan sonra kukağını da alarak okulun yolunu tutmuş. Okula geldiklerinde önce film izlemişler. Film bittikten sonra Sema öğretmen hepsine iyi tatiller diyerek karneleriyle başlamış. Sırada Esra’nın karnesi varmış.
Esra karnesini alınca çok sevinmiş. Hepsi çok iyiymiş. Anne ve babası karnesini görünce çok sevinmişler. Karne hediyesi olarak bir haftalığına Antalya’ya gideceklermiş. Eve geldiklerinde bavulları hazırlayıp tatil için tasarlanmışlar.
Sabah olduğunda havalimanına gitmişler. Uçağa binmişler. Antalya’ya varmışlar hava uçaklarında bir buçuk saat sonra.
Uçaktan indiklerinde taksiye binerek otel gitmişler. Havuzda girmiş, çeşitli aktiviteler yapmış ve çok eğlenmişler. Ailecek mutlu bir tatil geçirmişler.
YAĞMUR YEDİ
Published: Mar 9, 2019
Latest Revision: Mar 10, 2019
Ourboox Unique Identifier: OB-588500
Copyright © 2019