ATASÖZLERİ HİKAYELERİ by Mehmet Özdamar - Ourboox.com
This free e-book was created with
Ourboox.com

Create your own amazing e-book!
It's simple and free.

Start now

ATASÖZLERİ HİKAYELERİ

  • Joined Sep 2020
  • Published Books 1

BİR ELİN NESİ VAR İKİ ELİN SESİ VAR

2

MEHMET’İN PROJE ÖDEVİ

Bir gün Mehmet okula gider. Öğretmeni ona arkadaşlarıyla yapabilecek bir proje ödevi verir. Fakat Mehmet bu ödevi kendisinin yapabileceğini dile getirir. Öğretmeni, herkesin arkadaşlarıyla yapmak zorunda olduğunu söyler. Fakat Mehmet ısrarcı bir tavırla öğretmenine “Ben bu ödevi tek başıma da yapabilirim.” der. Öğretmeninin yapamazsın, yetiştiremezsin demesine rağmen, Mehmet yine de karşı çıkar. Öğretmeni de “Tamam sen bilirsin.” der. Sonra okul biter ve her çocuk eve gider. Bütün çocuklar bu projeyi arkadaşlarıyla yapacağı için heyecanlıdır. Fakat Mehmet tek başına yapacaktı ve bu ödev yarına kadar bitmeliydi. Herkes ödevini yapmaya başlamıştı.

Mehmet düşünür, düşünür ama aklına hiçbir şey gelmez. Daha hiçbir şey yapmamış, yazamamıştı. Oysaki diğer arkadaşları bitirmek üzereydi. Artık gece olmuştu. Mehmet’in uyuması gerekiyordu. Çünkü yarın okul vardı. Sabah olup okula gider ama ödevini yapmamıştı. Derse girerler ve öğretmenleri ödevleri kontrol eder. Herkes ödevini tamamlamıştı. Sıra Mehmet’e gelince öğretmeni ödevinin nerede olduğunu sorar. Mehmet kafasını öne eğip “Yapamadım.” der. Öğretmeni de Mehmet’e der ki “Gördün mü, bir elin nesi var iki elin sesi var.”

Şeyma O.

Yunus Emre Ortaokulu

3

BİR ELİN NESİ VAR, İKİ ELİN SESİ VAR

Yaz aylarından bir gündü. Yavuz diye bir adam varmış. Yavuz’un ovada işi varmış. Yavuz’un küs olduğu bir adam varmış. Adamın adı Kaan’mış. Bu iki adamın tarlalarını sürmek için ihtiyacı olan şeyler varmış. Yavuz’un öküzü, Kaan’ın da öküzünün arkasına takacak aleti yokmuş. Eksik olan şeylerinin rakiplerinde olduğunu ikisi de biliyormuş. Düşünmüşler ve bu işin böyle olmayacağına karar vermişler. Üstelik yaz mevsimi de bitiyormuş. Ama ikisi de küslüklerinden vazgeçmemiş. Tarlaları üst üste iki yaz boş kalmış. Barışmazlarsa daha kaç yaz tarlaları boş kalacakmış. İkisi de konuşmaya karar vermişler. Birinin öküze, diğerinin de öküze takılacak alete ihtiyacı varmış. Artık tarlaları boş kalmayacakmış. İkisinin bu davranışı şu atasözünü hatırlatır: “Bir elin nesi var, iki elin sesi var.”

Orhan Efe U.

Kuzören Ortaokulu

4

TƏK ƏLDƏN SƏS ÇIXMAZ

Artıq məktəblər qurtarmış, yay tətili başlamışdı. Aysun valideyinləri ilə birlikdə kəndə nənəsigilə getdi. O, kəndə getməyi çox sevirdi. Orada bir çox dostu vardı. Bir gün Aysun kənddə keçirilən yarışmaya qatılmaq fikrinə düşür və bunun üçündə valideynlərindən onun bu yarışmada iştirak edib, etməməsi ilə bağlı fikirlərini soruşur. Valideyinləri isə ona müsbət cavab verir. Buna sevinən Aysun bu xoş xəbəri dostlarına verir. Daha sonra bu yarışmada iştirak edən iştirakçılara layihələri təqdim edirlər. Aysun bu layihəni tək yerinə yetirməyə çalışır ancaq hər dəfəsində etməli olduğu işi unudur. Valideyinləri ona dostlarından yardım almağı təklif edir. Aysun bu fikrin yaxşı olduğunu düşünür və dostlarından ona kömək etməsini xahiş edir. Dostları bu təklifi qəbul edir. Nəticədə layihəni gözəl şəkildə yerinə yetirirlər və yarışmanın birincisi seçilirlər. Atalar demişkən:Tək əldən səs çıxmaz!

CEVAHİR

Yaqublu K.T.O.M

5

BİR ELİN NESİ VAR İKİ ELİN SESİ VAR

Bir varmış bir yokmuş Işık adında şirin ve yardımsever bir kız çocuğu varmış. Işık annesinin ev işlerinin çok olduğunu görünce annesine yardım etmek istemiş  ve bu kararını annesine söylemiş. Annesi kızının bu ısrarına dayanamamış. Kızının ona yardım etmesine izin vermiş. Yardımlaştıkları için işleri çabucak bitivermiş. Böylece Işık el birliğiyle yapılan işlerin ne kadar çabuk halledildiğini  görünce bir elin nesi var iki elin sesi var’ atasözünün  ne kadar doğru olduğunu anlamış. Bunu hayatının her safhasında  uygulamaya gayret etmiş.

YAREN O.

Rüveyde Dörtçelik Özel Eğitim Meslek Okulu

6

BİR ELİN NESİ VAR İKİ ELİN SESİ VAR

Ahmet Bey adında çiftlik sahibi bir adam varmış. Bu adam her işi yardımcısına yaptırmış işleri büyütmek isteyen Ahmet Bey bir fındık tarlası daha almış ve bu tarlanın bakımını da sen yapacaksın demiş. Kahya; ben tek başıma bu kadar tarlanın nasıl altından kalkarım bana bir yardımcı alın demiş. Ahmet Bey para vermemek için yardımcı almamış sen yapacaksın yoksa seni kovarım demiş. Kahya kara kara düşünmeye başlamış köy kahvesinde olanları köylüye anlatmış. Köylü de biz sana yardım ederiz bir elin nesi var iki elin sesi var demişler. Kahya çok duygulanmış teşekkür etmiş. Daha sonraki günlerde Ahmet Bey sabah uyurken köylü kahyaya yardım ediyormuş. Böylelikle kahya kovulmaktan kurtulmuş.

EREN Ş.

Yenikonak YBO

7

KARDEŞİM BENİM

       Kardeşim Yıldız daha kavganın başından bana küsmüştü ama haksızdı bu konuda. Akıllı, sinsi bir o kadar da tatlıydı ama sürekli kavga ederdik. Kavgamız ardından sadece bir iki dakika geçer barışırdık ama bu seferki böyle olmamıştı. Küsmemizin doğru olmadığını ikimiz de biliyorduk, biliyorduk da yine de barışmıyorduk. Aslında kavgamız çok saçma bir nedendendi. Yıldız’ın kıyafetlerinin birkaçı küçülünce ben ‘’Yıldız gel bunları yan komşumuza verelim, biliyorsun pek fazla gelirleri yok.’’ dememle odada ‘’Hayır, hayır!’’ diye dolaşmaya başladı. Ne yapsam da ikna edemedim ve işte bu hale geldik.

Her ne olursa olsun o benim kardeşimdi, onunla iyi geçinmeliydim fakat o suçlu olduğu halde özür dilemedi. Neyse ben de evden çıkıp huzurevlerini ziyaret edecektim de bir sıkıntı vardı. Huzurevindekilerin olduğu yer göçüktü ve depreme dayanıksızdı. Ben de başka bir ev satın alıp onları mutlu edecektim fakat almak istediğim ev iki milyardı. İki milyar olmasının nedeni geniş ve onların istediği gibi olmasıydı. Benim elimdeyse bir milyar vardı diğer bir milyarı nereden bulacağım diye bir süre düşündükten sonra kardeşim Yıldız aklıma geldi. Belki bana yardımcı olabilirdi. Eve doğru yola çıktım. Hızlı hızlı yürüdüğümü gören kişiler telaşlı telaşlı bana bakıyorlardı. Eve vardım, koşarak Yıldız’ın odasına çıktım. Yıldız’a:

-Yıldız, biliyorum küsüz ama sana çok ihtiyacım var, dedim. O da bir şey demeden ‘’Evet’’ manasında kafasını salladı. Ben de olup biteni anlatınca dizime bir milyar parayı koydu ve birbirimize sarılarak özür diledik. Evden koşarak çıktık, evi satın aldık ve düzenledik.

Yıldız da:

-Hatırladın mı bu geceyi ama şimdi ne kadar da mutluyuz, dedi. Ben de ona:

-Sen olmasan ben ne yapardım, gördün mü her zaman yardımlaşmak gerek, sen olmadan ben bir hiçtim çünkü sen yardım etmeseydin neyse düşüncesi bile kötü, dedim. Ve çok uzaklara  bakarak o geceyi gözümüzde canlandırdık.

 

Nur Efil T.

Kuzören Ortaokulu

 

8

BİR ELİN NESİ VAR İKİ ELİN SESİ VAR

 

Köyde Ayşe adında bir arkadaşım var. Oraya gezmeye gittik. Taş değirmende bulgur çekilecekmiş. Ayşe’ye yardım ettim, buğday çektik, döndürdük bulgur oldu. Arkadaşıma yardım etmiş oldum. Bir elin nesi var iki elin sesi var. Arkadaşıma yardım etmiş oldum.

Kadircan D.

Özkan Halaç Özel Eğitim Meslek Okulu

9

TƏK ƏLDƏN SƏS ÇIXMAZ

Iki usta bir kendde yasayir. Bu ustalar ikisi de reqabetle is gorurduler. Gunlerin bir gunu ustalarin ikisine de eyni is verilir. Ikisi de ev tikmeli idiler. Sadece bir ay vaxt vermisdiler. Vaxt gelib catdi. İki usta isi basa catdira bilmemisdi. Ustalar basa dusduler ki, reqabetle hec neye nail ola bilmeyecekler. İkisi de birlesib bir ay erzinde gozel ev tikdiler. Sen deme bu ev ikisi ucun imis. Atalar demisken: Tek elden ses çixmaz.

RUHIDE

Yaqublu K.T.O.M

10

YARDIMLAŞMA

Bir köyde yalnız yaşayan bir adam varmış. Bu adam hiç kimseyle konuşmazmış. Hiç kimseye yardım etmezmiş. Mesela; komşular ekin biçme zamanı geldiğinde imece usulü, sırayla ekinleri kaldırırlarmış. Kendisinin tarlası olmadığından, bu konuda çok vurdum duymazmış. Benim tarlam yok, neden onlara yardım edeyim, dermiş. Bu derece bencil bir adammış. Komşularına hiçbir zaman ihtiyaç duymayacağını düşünürmüş. Oysa atalarımız ne güzel demiş :”Komşu komşunun külüne muhtaçtır.” diye.

Bu adamın adı da Nuri’ymiş. Nuri Efendi geçimini iki keçiden ve bir inekten sattığı sütle sağlıyormuş. Bunları evinin önündeki küçük bir ahırda besliyormuş. Bir gün evinin önünde bir ocak yakmış. İşi bittikten sonra da ocağı söndürmüş. Aslında söndürdüğünü zannetmiş. İçeri girmiş, yatağını sermiş ve uyumuş. Gece birden hayvanların sesine uyanmış. Pencereden bir bakmış ahır yanıyor. Gece çıkan fırtına ocağın sönmeyen küllerini ahırın içine fırlatmış ve samanlar alev almış. Tek başına kovayla ateşi söndürmeye başlamış ama nafile, rüzgarın etkisiyle alevler ilerliyormuş. Tabi ki bunu gören komşular durur mu hiç! Hepsi kovalarla su taşımaya başlamış ve yangın kısa sürede sönmüş. Neyse ki hayvanlarını kurtarmışlar ama, ahır yanmış. Tabi ki buna da şükretmiş; çünkü ya hayvanlar da yansaydı. Komşuları sen üzülme Nuri Efendi biz sana yine küçük bir ahır yaparız demişler. Nuri Efendi kendinden çok utanmış. Eğer tek başına olsaydı bu yangını söndüremezdi. Bu olay ona ders oldu.

Hasan K.

Kurttepe Şehit Ali Öztaş MTAL

11

BARINAKTAKİ YARDIMLAŞMA

Beste kahverengi saçlı, çok güzel bir kızdı. Yirmi üç yaşındaydı ve barınakta çalışıyordu. Hayvanları çok seviyordu. Her gün barınaktaki hayvanlara su ve mama götürür, onları okşayıp severdi.

Ama bir sorun vardı. Beste hayvanların mamalarını ve sularını götürmekte zorlanıyordu. Mamalar biraz ağırdı. Hayvan sayısı da fazlaydı. Ona göre getiriyordu. Bu durumu arkadaşlarıyla paylaşmak, bir çözüm yolu bulmak istiyordu. Ertesi gün bu durumu arkadaşlarıyla paylaştı. Arkadaşları biraz düşündüler. Sonra içlerinden bir tanesi dedi ki “Birlikte taşıyalım. Herkes eline birer tane mama kabı alsın. Böylece daha çabuk taşırız” dedi. Herkes bu fikri çok beğendi. Sonra mama kaplarını birlikte barınağa götürdüler.

Barınakta hayvanlara hem mama verdiler, hem de onları sevip okşadılar. Beste çok mutlu olmuştu. Arkadaşlarına teşekkür etti. O sırada aklına “Bir elin nesi var, iki elin sesi var” atasözü geldi.

Ayten İdil A.

Melahat Faraçlar İlkokulu

12

BİZ BERABER GÜÇLÜYÜZ

İnsanlar, daha doğrusu her canlı her zaman yardımlaşma içerisindedir ve yardımlaşırken de hep beraber olurlar. Hep beraber olmak çok güzel değil mi sizce de? Yani bir işi yaparken düşünsenize iki elinizden sadece tek elinizi kullanmaya çalışsanız en fazla ne kadar iş yapabilirsiniz ki? Zor olur hatta çok zor olur.

Herhangi bir sebze doğramak isteseniz çok zorlanarak yaparsınız hatta belki de çoğumuz yapamaz. Ama iki elinizi de kullanarak doğrarsanız iki dakika bile sürmez. Ya da bir anda misafirleriniz geliyor ama eviniz hazır değil. Hemen yan komşuyu çağırıp evi temizleriz ama tek başına daha uzun sürer.

Eee ne demişler “Bir elin nesi var, iki elin sesi var.” Atasözümüzde de bahsettiğimiz gibi yardımlaşmak, beraber olmak her zaman daha güçlü kılar bizleri. Hem toplumsal olarak hem de manevi olarak. Yani demem o ki, yapacağımız işler ne kadar zor olursa olsun beraber yapamayacağımız iş yoktur. Çünkü biz beraber güçlüyüz.

Tuba T.

Yunus Emre Ortaokulu

13
ATASÖZLERİ HİKAYELERİ by Mehmet Özdamar - Ourboox.com

TƏK ƏLDƏN SƏS ÇIXMAZ

Nərgiz 9cu sinifdə oxuyur. Nərgizgilin tarix müəlliməsi Xanım müəllimə dərslə bağlı sinfə bir layihə vermək qərarına gəldi və uşaqlara dedi: Uşaqlar, sizə bir layihə verəcəm. Layihənin mövzusu tarixi abidələrlə bağlıdı. Qruplarla iş edə bilərsiniz. Nərgiz parta yoldaşı Günaya dedi: Günay, istəyirsənsə birlikdə edək. Günay isə bu təklifi qəbul etmədi və layihədə tək iştirak edəcəyini söylədi. Uşaqlar qruplara bölünərək 1 həftə ərzində layihəni yekunlaşdırmağa çalışırdılar.

Nəhayət, uşaqlar layihələrini müəllimə təqdim etdilər. Növbə Günaya çatdı. Müəllim dedi: Günay, sən də bizə layihni təqdim elə.

Günay biraz susdu. Sonra dedi: Müəllim mənim layihəm yaxşı deyil. Həm mən layihəmi bitirməmişəm.

Müəllim dedi: Niyə yoldaşlarından kömək istəmədin? Qrupla birlikdə etsəydin çətinlik çəkməzdin.

Nərgiz dedi: Müəllim mən Günaya bizimlə birlikdə etmək təklifini verdim,amma Günay qəbul etmədi.

Tək edəcəyini söylədi. Müəllimə dedi: Uşaqlar, əgər bir işi birlikdə etsək, onu həm tez bitirərik ,həm də uğurla başa çatdırarıq. Tək əldən səs çıxmaz!

DİANA

Yaqublu K.T.O.M

15

DÖRT ÇOCUK

Köyün birinde bir çoban ile ailesi yaşarmış. Bu çobanın dört tane erkek çocuğu varmış. Bu erkek çocukları her gün birbirlerine küsüp kavga ederlermiş. Günlerden bir gün yine çoban koyunlarını toplayıp dağlara doğru yola çıkmış. Giderken yanına alması gereken yemeklerini evde unutmuş. Çocukların annesi evin babasının unuttuğu bu yemekleri çocukların babalarına götürmesini istemiş. Çocuklar o ben götüreceğim, bu ben götüreceğim derken anneleri sinirlenip ellerinden yemekleri alıp eşine yetiştirmiş ve olan biteni eşine anlatmış. Eşi ile konuştuktan sonra eve geri dönmüş. Anne eve gelince çocuklarına küslüğün, kavga etmenin iyi bir şey olmadığından bahsetmiş.

Yine bir gün evin babası çobanlık yapmaya gidecekken eşini kenara çekip işlerinin eskisi kadar iyi gitmediğinden bahsetmiş. Anne bu duruma çok üzülmüş, ellerindeki her şeyi kaybedeceklerini düşünmüş. Ama evin en büyük çocuğu bu olayı duymuş ve kardeşlerine her şeyi anlatmış. Kardeşler artık küsüp kavga etmek yerine hep bir olup babalarına yardım etmişler ve artık babalarının işi düzelmiş. Hep birlikte hayatlarına devam etmişler.

Meryem Su T.

Kuzören Ortaokulu

16

BİR ELİN NESİ VAR İKİ ELİN SESİ VAR

Öğretmenim, öğretmenler masasının yerini değiştirmemi söyledi. Ben de kalkıp değiştirmeye çalıştım. O masa ağır olduğu için yerini değiştiremedim ve arkadaşım Samet’i yanıma çağırdım. Birlikte masanın yerini değiştirdik. Öğretmenimiz bizi tebrik ederek  bize ; ’ Eee çocuklar bir elin nesi var iki elin sesi var ‘ dedi.

Atakan B.

Rüveyde Dörtçelik Özel Eğitim Meslek Okulu

17

BİR ELİN NESİ VAR İKİ ELİN SESİ VAR

Uzak diyarlarda bir köy varmış. Bu köyde yaşayan teyze tüm bahçe işlerini kendi başına yaparmış. Çok yorulur ve hastalanırmış. Bir gün yine bahçeye gitmiş. Bahçede çok yorulmuş ve bahçede domatesleri toplarken yere yığılmış. Kimse yokmuş en sonunda bir kadın görmüş ve teyzeyi kaldırmış. Onun çok bitkin bir halde olduğunu görmüş ve onu eve kadar getirmiş teyze yatağa uzanmış. Teyzeyi o halde gören kadın köy halkıyla konuşmuş artık teyzeye her gün imeceliğe gidilecekmiş.  Ertesi gün herkesle birlikte bahçeye gitmiş. Teyze artık hiç yorulmuyormuş. Teyzenin tek başına bahçeden çok ürün almıyormuş. Ama birlikte yapılınca bahçedeki ürünler bollaşmış. Herkese yetecek kadar ürün almış.

Elvan A.

Yenikonak YBO

18

TƏK ƏLDƏN SƏS ÇIXMAZ

Tarix dərsi idi. Müəllim uşaları qruplara böldü, və gələn dərslə bağlı plakat hazırlanağı tapşırdı. Elçin qrup yoldaşlarına plakatı tək özü hazırlayacağını söylədi. Yoldaşları nə qədər birlikdə hazırlayaq desə də o razı olmadı. 2 gün keçdi. Tarix dərsi idi. Müəllim uşaqlardan plakatların hazır olub-olmadığını soruşdu. Elçin boynu bükük halda hazırlaya bilmədiyini dedi. Müəllim səbəbini soruşdu. Elçin susdu. Qrup yoldaşları Elçinin plakatı tək hazırlayacağını və nə qədər israr etsələrdə razı olmadığını söylədi. Müəllim də Elçinə ” Tək əldən səs çıxmaz ” dedi və onu bu dəfəlik bağışladı. Elçin də öz səhvini başa düşdü.

GÜLYANAQ

Yaqublu K.T.O.M

19

YARDIMLAŞIYORUZ

Bir gün Muammer adlı bir çocuk yolda dolaşıyormuş. Eski tanıdıklarını görüp yanlarına gitmiş. Biraz sohbet ettikten sonra oradan ayrılmış. Yolda kendi kendine konuşmaya başlamış. Şöyle diyormuş:

-İnsanlar hiç samimi değiller, birbirlerine hiç yardım etmiyorlar. Bu konu ile ilgili bir deneme yazıp sunmam gerekiyor, demiş ve eve gitmiş.

Eve gelince hemen odasına girip ne yazabilirim ne yazabilirim diye düşünmeye başlamış ve aklına şöyle bir fikir gelmiş. Denemenin başlığı ‘’Bir elin nesi var, iki elin sesi var.’’ olmalı demiş. Ve başlamış yazmaya.

“Şimdiki insanlar birbirine yardım etme konusunda hemfikir değiller. Birbirlerine karşı yardım etmeyi geç, sevgi ve saygı çerçevesinde bile değiller. Bu çok kötü bir durum. Bu durumda insanlar birbirlerine yardım etmeli ve dostça bir hayat sürmeli. Yardım etmekten kastım insanların yolda bir hayvan gördüğünde yardım etmesi , yaşlı insanların elindeki poşetleri alıp yardım etmesi gibi şeyler. Ama ne yazık ki bizim dünyamızda bu tür olaylar çok az. İnsanlar birbirlerine karşı yardım etmeyi öğrenmeliler ve birbirlerine tavsiye vermeliler.’’ diye yazdı. Ertesi gün Muammer yolda yürürken kaldırımda bir kediye yardım eden bir genç gördü ve hemen yanına gitti. Yardım eden genci kediye yardım ettiği için tebrik etti ve oradan ayrıldı. Yolda yürümeye devam ederken karpuzları arabadan taşımaya çalışan bir adama yardım eden üç tane adam gördü. Yanlarından geçerek yoluna devam etti. Tam köşeyi dönerken bir de ne görsün bir sürü insan el birliği ile çalışarak yoldaki kaldırımları döşüyorlardı. Bunu gören Muammer yazdığı denemeden insanların feyz aldığını düşünerek mutlu oldu. Hemen eve gitti. Annesini görür görmez boynuna sarıldı. Annesine:

-İnsanlar yazdığım denemeyi ciddiye alarak birbirlerine yardım ediyorlar, dedi. Bunu duyan annesi sevinerek oğlunu tebrik etti. Gece olmuştu artık yatma vakti gelmişti. Muammer o gece huzurlu bir uyku çekebilirdi çünkü artık insanların birbirlerine yardım ettiğini biliyordu.

Sonuç olarak insanların birbirleri ile birlik olmaları hiç de zor bir iş değildi. Kendi başlarına kanadı kırık kuş gibi olmaktansa beraber olup bir kuş sürüsü oluşturabilirler. İşte hayat da bundan ibarettir. Yani mutlu bir günümüzün geçmesi için birlik olup birbirimize destek olmalıyız.

Sema A.

Kuzören Ortaokulu

20

BİR ELİN NESİ VAR İKİ ELİN SESİ VAR

Çiftçi mısır tarlasını sürerken traktörü çamura girdi. Ama çıkaramadı, bayağı uğraştı ve sonra komşusu yardıma koştu el birliği ile traktörü çamurdan çıkardı. Çiftçi ve böylece Bir elin nesi var iki elin sesi var atasözünün anlamlı yerini almış oldu.

Ünzile C.

Özkan Halaç Özel Eğitim Meslek Okulu

21

GÖKKUŞAĞI

Dünyanın bütün renkleri bir gün toplanmışlar. Hangi rengin daha önemli ve güzel olduğunu tartışmaya başlamışlar.

Mavi:

-Tabi ki ben daha önemliyim. Ben gökyüzünün ve denizin rengiyim. İnsanlara huzur veririm.

Yeşil:

-Sen gökyüzünün rengi olabilirsin ama ben de yeryüzünün rengiyim. Ağaçların, yaprakların, doğanın simgesiyim.

Sarı da :

-Asıl önemli olan benim. Ben dünyayı ısıtan güneşin rengiyim. Güneş olmadan hayat olur mu? der.

Bunun üzerine kırmızı kızgın bir şekilde ayağa kalkar:

-Ben sizden daha önemliyim. Çünkü ben ateşin ve gücün rengiyim, der.

Bütün renkler birbirlerini dinlemeden kavga etmeye başlar. Bu sesleri duyan bulut:

-Bu gürültü de neyin nesi? Neyi paylaşamıyorsunuz?

Kırmızı cevap verir:

-Hangimizin daha önemli olduğuna karar veremiyoruz bir türlü. Sen bize yardım eder misin?

Bulut önce gülmeye başlar. Sonra da kırmızı ve maviyi yanına çağırır. El ele tutuşmalarını ister. Ortaya çok güzel bir mor renk çıkar. Onlara dönüp:

-Hepiniz ayrı ayrı çok güzelsiniz. Ama birlik olursanız daha güçlü ve özel  olacaksınız, der ve hepsinin el ele tutuşmasını ister.

Bütün renkler el ele tutuşup gökyüzünde dans etmeye başlar. Bulutun yağmur damlaları ile birlikte  rengarenk bir gökkuşağı ortaya çıkar. Böylece renkler kavga etmeyi bırakıp birlik olunca neleri başarabileceklerini anlamış oldular.

Beren G.

Melahat Faraçlar İlkokulu

22

TƏK ƏLDƏN SƏS ÇIXMAZ

Azərbaycanın səfalı yerlərindən birində yaşayan qocaman bir bağban var idi. Bu bağban işini layiqincə yerinə yetirmişdi, lakin zaman keçir bağbanda hər kəs kimi taqəttən düşür. Qoca bağban elə hey bu köhnə səliqəsiz bağı əvvəlki vəziyyətə necə gətirə biləcəyini düşünürdü. Axı o artiq cavanlığındakı kimi gənc və gümrah deyildi. Günlərin bir günü bağban yenə oturub düşünürdü və bu zaman yoldan cavan bir oğlan keçir. Bağbana salam verib nə üçün belə dalğın olduğunu soruşur. Bağban cavan oğlana hər şeyi danışır və oğlan  dinləyib bir söz demədən çixib gedir. Ertəsi gün gənc oğlan dostları ilə bağbanın yanına gələrək ona yardim edəcəklərini bildirirlər. Bağban bu xəbərə çox sevinir və onlar işə başlayırlar. Üç gün ərzində bağ əvvəlki kimi səliqəli və gözəl bir yerə çevrilir. Qoca bağban onlara təşəkkür edərək deyir:

Atalarımız əbəs yerə deməyib – “Tək əldən səs çıxmaz”

NEZRİN

Yaqublu K.T.O.M

23

HER ŞEY BİRLİKTE GÜZEL

Sıcak bir yaz günüydü. Ahmet, Elif, Zeki ve Neşe parkta toplanmış, oyun oynuyorlarmış. Ama bir süre sonra sıkılmışlar ve yeni bir oyun bulmaya çalışmışlar. Ahmet saklambaç, Elif yakalamaca, Zeki körebe, Neşe’de voleybol oynamak istiyormuş. Ama bu oyunların hepsi birden fazla kişiyle oynanılması gerekiyormuş. Zeki’nin aklına oyunları sıra sıra oynama fikri gelmiş. Fakat hepsi önce kendi söylediği oyunun oynanmasını istiyormuş. Hiçbirinin isteği olmayınca hepsi birbirine küsmüş ve evlere dağılmışlar. Ama evde hepsinin canı sıkılmış ve parka geri dönmüşler. Parka döndüklerinde birbirlerini karşılarında görünce hepsinin tek tek yüzü asılmış, birbirlerine bakmadan oynamaya başlamışlar.  Fakat bir de ne görsünler! Tahterevallinin üstünde büyükçe bir demir varmış. Ahmet demiri almaya çalışmış ama kaldıramamış. Elif de denemiş, olmamış. Zeki ve Neşe’de denemiş, onlar da kaldıramamış. Ahmet arkadaşlarını toplamış, hepimiz beraber demiri tutarsak onu yerinden kaldırabiliriz, demiş. Bu sırada hepsi birbiriyle barışmışlar ve birlikte demiri yerinden kaldırabilmişler. Sonunda oyunlarını sıra sıra ve hep birlikte oynamaya karar vermişler.

Mustafa C.

Kuzören Ortaokulu

24

BİR ELİN NESİ VAR İKİ ELİN SESİ VAR

Günlerden bir gün Yusuf adında bir çocuk varmış. Her işi kendisinin yapabileceğini düşünürmüş. Birlikte yapmaları için öğretmenleri onlara proje vermiştir. Bunu duyan Yusuf hemen ben tek başıma yaparım demiş bunun üzerine öğretmeni de yapmasına izin verir. Fakat konuyu bilmiyorsun der. Bu yüzden araştırma yapmanız gerekir ve bu ödevi yarına getirin der. Daha sonra Yusuf zorla yetiştirmeye çalışır yarına, ama yetiştiremez. Ama birlikte yapan arkadaşları yetiştirir. Bunun üzerine öğretmeni Yusuf’a ‘Bir elin nesi var iki elin sesi var’ der. Bundan sonra Yusuf her şeyi tek başına yapamayacağını öğrenmiştir.

Tuğba Y.

Yenikonak YBO

25

YARDIMLAŞMA

O büyük gün Türkler ve Anzaklar savaşıyordu. Bir Anzak komutanı konuşmaya başladı. “Anzaklar hepiniz beni iyi dinleyin. Şimdi hepimiz Türklere ateş açacağız.” Bir diğer Anzak komutanı “Binbaşı Buruz sen bize yeni geldin, seninle saldırı stratejileri hakkında konuşalım.” dedi.  Binbaşı Buruz “Tamam komutanım.” dedi. Komutan “Türkler bizi uğraştırıyor ama onları yeneceğiz.” dedi. Diğer komutan “Şimdi herkes yerine geçsin, benim komutumla hepimiz ateş açacağız.” Komutanın emriyle hepsi ateş açtılar.

Türkler her şeyden habersizdi. Anzakların ateş açmasıyla Türkler de harekete geçti ve çatışma başladı. Türklerin çok silahı yoktu o yüzden birçok askerlerini kaybediyorlardı. Binbaşı Buruz’un “Herkes beni dinlesin, ateş etmiyoruz.” emriyle Anzaklar ateşi kestiler. Diğer komutan “Sen ne diyorsun Buruz, onları yok edeceğiz.” dedi.  Buruz “Çok askerleri can kaybetti, ateşkes yapalım.” dedi. Anzak komutanı “Hayır seni dinlemeyeceğim ama bizde de kayıp var üç saatlik bir ateşkes ilan edelim.” diyerek fikrini söyledi. Komutanın emriyle üç saatlik ateşkes ilan edildi. Bunu duyan Türkler yaralı askerlere yardım ettiler. Aynur hemşire ve Efil hemşire hemen durumu ağır olan askerleri çadırlara taşıdılar. Aynur hemşire dışarı çıkıp askerlerin yaralarına bakıp onları sarıyordu. Bu sırada uzaklardan birtakım sesler duydu. Bu sesler Anzakların sesleriydi. Yeterli yardım malzemeleri  yoktu. Aynur hemşire hemen çadıra girerek yeterli yardım malzemesi alıp Anzakların tarafına atmayı düşündü. Efil hemşire “Sen ne yapıyorsun Aynur hemşire bunu duyarlarsa çok büyük cezası var.” dedi.  Aynur hemşire “Hayır yapamayız, onlara ilaç vermeliyiz, bütün askerler can çekişiyor, ilaçları çok kısıtlı. Efil hemşire “Peki o zaman hava kararınca bunları karşıya atalım.” dedi. Aynur ve Efil hemşire hava kararınca uzaktan çantayı fırlatarak hemen geri döndüler. Anzaklar bunu görünce bomba sandılar ve kaçmaya başladılar. Komutan Buruz çantayı açıp baktı ve yardım malzemeleri olduğunu gördü. Ve “Bu bir bomba değil, Türkler bize yardım malzemesi atmışlar.” dedi. “Bakın komutanım gördünüz mü, Türkler bize yardım malzemesi atıyorlar. Ne kadar iyi bir milletle savaşıyoruz, ne kadar yardımseverler.” Diğer komutan Buruz’un bu sözlerine aldırmaz ve savaşa devam eder.

Türk askerleri ne pahasına olursa olsun topraklarını korumak için ellerinde geleni yapıyorlardı. Türklerin fazla yiyecekleri yoktu ve askerler açtı. Bu durumu gören Buruz da onlara konserve attı. Bu kez de Türk askerleri bomba zannederek yere yattılar. Çantayı açan hemşire çantada konservelerin olduğunu gördü ve hemen Türk askerlerine dağıttı. Efil hemşireye dönerek “Gördün mü Efil hemşire biz onlara yardım malzemesi verdik onlar da bize konserve attılar. Bu ne güzel yardımlaşma ‘Bir elin nesi var, iki elin sesi var.’ dedikleri bu olsa gerek.” dedi. Efil hemşire “Evet, çok güzel bir yardımlaşma.” dedi. Binbaşı Buruz “Her yer darmaduman oldu.” dedi. Komutan “Buruz burada savaş yapılıyor tabi ki her yer yakılıp yıkılacak.” dedi. Bunu duyan Binbaşı Buruz Türk askerinin cephesine geçeceğini söyledi. Türk askerlerinin cephesine geçti ve savaşa Türk askeri olarak devam etti.

Aynur A.

Kuzören Ortaokulu

26
ATASÖZLERİ HİKAYELERİ by Mehmet Özdamar - Ourboox.com

TƏK ƏLDƏN SƏS ÇIXMAZ

Rəvanın 17 yaşı var idi. O, ancaq tək çalışmağı sevirdi. Qrup ilə çalışmaq ona zövq verməzdi. O, tək çalışdığı işlərində heç bir naliyyət əldə etməmişdi. Buna baxmayaraq, yenə tək işləyirdi. Onun müəllimləri, sinif yoldaşları, tanışları nə qədər tənbeh etmişdilərsə də, Rəvan onların sözünə əhəmiyyət verməzdi. Onun parta yoldaşı Gülər isə Rəvanın həmişə tək çalışmağı mövzusunda ona dəstək olardı. Əslində, o bu fikirlə razılaşmırdı, amma hər zaman parta yoldaşının fikrini təsdiqləyərdi. Bir dəfə Nailə müəllim Gülərə 2 nəfərlik layihə üzərində iş təklif etdi. Gülər müəlliməsi ilə razılaşdı. Onun ağlına dərhal Rəvan gəldi. O , səhər məktəbə gələrkən Rəvana bu bardə danışdı. O isə yenə “qrup işi?” deyib, imtina edirdi.

Amma Gülər onu bu işə həvəsləndirdi. Rəvan gec olsa da parta yoldaşı il razılaşdı. Onlar bu layihə üzrində çox çalışdılar. Çox əziyytlə həm də həvəslə layihəni 1 aya tam hazır etdilər. Bu məktəbdən başqa 73 məktəb bu layihəyə uşaq göndərmişdi. Nəhayət, tədbir günü gəlib çatdı. 37-ci nömrədə Rəvanla Gülərin layihəsi idi. Onlar səhnəyə çıxıb işlərini təqdim etdilər. Bu gözəl layihəni hamı bəyəndi, hətta Nailə müəllimə də bu nəticəyə təəccüblü və sevincli idi. 368 uşağın layihəsindən onların layihəsi 2-ci yerə çıxdı. Rəvan bu uğura çox sevindi və təklif üçün Gülərə təşəkkür etdi. Bundan sonra o, “TƏK ƏLDƏN SƏS ÇIXMAZ” dedi və işləmək fikrinə düşdü.

GÜLTEN

Yaqublu K.T.O.M

28

İŞ BİRLİĞİMİZ

Bugün hava çok güzeldi. Arkadaşlarımla oyun oynamaya karar verdim. Öğle yemeğinden sonra aşağı inecektik. Yemek yedikten sonra arkadaşlarıma haber verdim. Onlar aşağı inmişlerdi, ancak ben inmemiştim, çünkü aşağıya bisiklet, kaykay ve paten indirecektim ama hepsini kendim indiremedim. Hemen arkadaşlarımı çağırdım:

-Ada, bana yardım etmek için yukarı gelir misin? dedim.

Hemen yanıma geldi. Ardından Kübra da geldi. Ve hep beraber aşağı indirip beraber oyunlar oynadık. Arkadaşlarım yardım etmeseydi belki de ben birkaç defa aşağı inip yukarı çıkmak zorunda kalırdım. Ama arkadaşlarım bana yardım etti o yüzden oyun oynamak için daha fazla vaktimiz oldu

Aşağıda saklambaç, yakan top gibi oyunlar oynadık. Bisiklet, paten ve kaykay sürdük.

Deniz K.

Melahat Faraçlar İlkokulu

29

BİR ELİN NESİ VAR İKİ ELİN SESİ VAR

Oduncunun iki oğlu varmış. Ve bunlar birbirleriyle küsmüş, sürekli birbirleriyle kavga ederlermiş. Oduncu ne yapsa da onları bir türlü barıştıramamış. Oduncu bir gün ölüm döşeğine girmiş. Sayılı günleri varmış ve iki oğlunu yanına çağırmış ve ikisine bir tane kibrit vermiş, şimdi bunları kırın demiş ve ikisi de kolayca kırmış ve bu sefer 3 tane kibrit vermiş kırın bunları demiş, oğulları yine kolayca kırmış , bu sefer 10 ar tane kibrit vermiş, kırın bunları demiş ama oğulları kıramamış, oduncu da bunun üzerine bakın evlatlarım sizde bu kibritler gibi eğer birlikte olursanız sizi kimse kıramaz. Bir elin nesi var  iki elin sesi var.

Nurselin Ç.

Özkan Halaç Özel Eğitim Meslek Okulu

30
ATASÖZLERİ HİKAYELERİ by Mehmet Özdamar - Ourboox.com

BİRLİK OLMANIN GÜCÜ

Bir zamanlar büyük ve kalabalık bir köyde yaşayan üç erkek kardeş varmış. En büyüğünün adı Mustafa, ikini kardeşin adı Ömer, üçüncü kardeşin adı da Muhammet’miş. Bu üç kardeş yaşadıkları köyün en fakirleriymiş. Bunlar bir de çok güçsüzmüş. Bu üç kardeş bir gün hava almak için dışarı çıkmışlar. Bazı kötü insanlarda bunların güçsüz olduklarını anlamışlar ve bunlar nasıl olsa bizden güçsüzler, bizi dövemezler demişler. Üç kardeş dışarıda gezinirken kötü adamlar onları bir kenarda sıkıştırıp bunları dövmüşler. Bu üç kardeş eve gitmiş, bir hafta korkularından dolayı hiç dışarı çıkamamışlar. Bir hafta sonra kötü adamlar gitti diye düşünü dışarı çıkmışlar fakat kötü adamlar bu üç kardeşi yine sıkıştırmışlar. Herkes tek kişiyle dövüşüyormuş. Bu üç kardeş dayak yiyerek eve dönmüşler. Bu sefer eve gittiklerinde Ömer biz hep dayak yiyoruz demiş. Bir plan yapalım, Mustafa da evet bir plan yaparsak dayak yemeyiz, demiş. Muhammed de hepimiz tek kişiyle dövüşüyoruz birlik olup öyle dövüşelim demiş. Bunlar yine dışarı çıkmışlar, bunlar yine onları bir yere sıkıştırmış, bunlar bir olup dövüşmüşler. Bu sefer dayağı yiyen öbürleri oldu. Eeee ne demişler, bir elin nesi var, iki elin sesi var.

Sümeyra C.

Kuzören Ortaokulu

32

TATLI DİL YILANI DELİĞİNDEN ÇIKARIR

33

ASİ KADIN

Bir zamanlar çok uzak bir ülkede tek başına yaşayan Sinem adında bir kadın varmış. Bu kadın kimseyle konuşmaz, tek başına yaşarmış. Bir gün yine tek başına yemek yerken balkonundan mutluluktan çığlık atan çocuk sesleri duymuş. Balkona çıkmış ve uzun süre onları dinleyip seyretmiş. Sinem evden hiç çıkmayan yalnızlık dolu bir kadınmış. Arada ihtiyaçlarını gidermek için kısa bir süre dışarı çıkar, sonra hemen eve geçermiş. Aslında iyi bir insanmış özünde ama maalesef kimse anlayamamış onu. Hep sert mizaçlarla karşılanırmış. Ve haliyle zamanla yumuşacık kalbi gitmiş. Yerine sert mizaçlı bir kadın bırakmış. Yalnızlıkla süslenmiş bir hayat kalmış geriye.

Yıllar geçmiş Sinem gittikçe duvarlar örmüş insanlara. Günün birinde Sinem’in köyden akrabaları çıkagelmiş. Zil çalmış ve Sinem kapıyı açar açmaz çok şaşırmış. Belki de yıllarca çalmayan zili çalmış, belki de akrabalarını görmüş diye bu şaşkınlık.. Kendisi de anlayamamış. Sinem’in akrabaları birkaç gün evinde kalırlar. Sinem, evinde başka sesler duymaya pek de alışık değilmiş ama ne yapsın birkaç gün sabredecekmiş.

Sinem’in sadece bir dayısı varmış. Aslında Sinem’i de alıp kendi mutlu, huzurlu, sohbetli evlerine dönmek için gelmiş. Dayısının sert bir mizaçlıymış ama yumuşacık bir kalbi de varmış. Belli etmek istemese de Sinem’i alıp dışarı çıkıp yürümeye karar vermişler. Uzunca bir yürüyüşten sonra dayısı Sinem’e “Böyle olmaz, yalnız yaşayamazsın. Bizimle köye döneceksin. Annenin emanetisin. Yalnız bir hayat süremezsin.” Bunun üzerine Sinem çok sinirlenmiş. “Hayır dayı” demiş. “Ben tek başıma yaşamaya çok alıştım. Hep tek başımaydım bundan sonra da tek başıma yaşayacağım.” Aslında annesinin ölümünden sonra çok yalnız hissetmiş kendini. Terk edilmiş bir limanda yalnız kalmak gibi. Dayısının bütün ısrarlarına rağmen kabul etmemiş. Dayısı öfkeyle eve gitmiş. Sinem de hayli sinirlenmiş bu duruma. Dayısı aylarca ısrar etmiş. Ama Sinem kararından geri dönmemiş. Bu iki yıl böyle sürmüş. Sonra Sinem’in dayısı belki de ilk defa içinden gelen bütün duygularını tatlı içten bir dille anlatmış. Sinem çok duygulanmış. “Ah dayıcığım ben böyle düşünmemiştim. İyi ki gitmemişsin. İyi ki bırakmamışsın ellerimi. Belki de yanlış üslubun sözlerini doğru anlamama engel oldu. Seni çok seviyorum. Hadi gidelim. Mutlu olduğumuz eve…

Tuba T.

Yunus Emre Ortaokulu

34

ŞİRİN DİL İLANI YUVASINDAN ÇIXARAR

Bir kənddə iki qonşu yaşayırdı. Bu qonşular hər zaman bir – birini kobudlayar birlikdə heçnə etməzdilər. Hər zaman yola getməz sözləri üst üstə düşməzdi. Bir gün qonşunun biri bu etdikləri hərəkətin heçdə düzgün olmadığını anladı və digər qonşuyada bu hərəkətinin səhv olduğunu göstərməyə çalışırdı. Ancaq nə qədər etsədə hər dəfə sözləri digər qonşunun heç xoşuna gəlmirdi. Nə söyləyirdisə onu acı dil olaraq söyləyirdi.

Lakin nə qədər edirdisə bunu bacarmırdı. Bir gün digər qonşu onun qonşusunun barışmaq üçün etdiyi hərəkətləri görüb ona bir neç gün şirindil sözlərlə müraciət etdi və nəhayət hər iki qonşu o gündən sonra şirin dil sözlərlə bir – birinin könlünü almağa başladılar.

Atalar demişkən:”ŞİRİN DİL İLANI YUVASINDAN ÇIXARAR”

CEVAHİR

Yaqublu K.T.O.M

35

TATLI DİL YILANI DELİĞİNDEN ÇIKARIR

Sonbaharın sonlarından bir gün yaşlı bir dede varmış. Bu dedenin adı hırçın İsmet’miş. Bu dede çok sinirliymiş. Karşı komşusu da Kemal ve oğlu Efe’ydi. Sonbaharın sonu olduğu için Kemal evinin hasır olan çatısını değiştirmek istiyormuş. Ama Kemal’in çimentosu ve kiremiti çoktu. Kemal ne kadar istese de Hırçın İsmet kapıyı açmamış. Haberlerde yarın kar yağacak diyordu.

Efe bir gün İsmet’in kapısına gitmiş. Efe, aynı zamanda çok kibardı. Hırçın İsmet’e: İsmet amca, İsmet amca kapıyı açar mısın, der. İsmet “Kimsin” der. Benim adım Efe, der. İsmet kapıyı açar ve “Sen ne kadar tatlı bir çocuksun” der. Efe “Öyleyim ama bu soğukta donarak ölebilirim” der.  İsmet sen kimin oğlusun, diye sorar. Efe, ben karşı komşunuz Kemal’in oğluyum, der. Efe orada biraz ağladı. İsmet dayanamaz ihtiyaçlarını karşılar ve hep dost kalırlar.

Orhan Efe U.

Kuzören Ortaokulu

36

TATLI DİL YILANI DELİĞİNDEN ÇIKARIR

Kalbimiz bizim en hassas organımızdır. Kalbin anahtarı da davranışlarımız , sözlerimizdir. Her zaman içten söylemeli ,  gülümsemeyi  yüzümüzden eksik etmemeliyiz. Tatlı dil ve gülen bir yüz   bütün kapıları açar bize. Hayatımızdaki başarı şansını arttırır. Bizi çevremiz tarafından sevilen, saygı duyulan biri yapar.  Kötü ve sert sözler kalbimizi kırar. Bizi sevdiklerimize, sevdiklerimizi bize düşman eder. O yüzden tatlı dille halledilmeyecek sorun yoktur. Atalarımız ne güzel söylemiş ‘Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.

Şule B.

Rüveyde Dörtçelik Özel Eğitim Meslek Okulu

37

TATLI DİL YILANI DELİĞİNDEN ÇIKARIR

Günlerden bir gün Ayşe diye bir arkadaşımla parkta oynarken yere düşmüştüm. Canım çok acıyordu. Sonra sınıfa gittik. Öğretmen tahtaya bir şeyler yazıyordu. Tam yazarken kalemimin ucu kırıldı. Düştüğüm için sinirlenmiştim. Ayşe’den açacağını sert bir şekilde  istedim.  Ayşe vermedi sonra bende ona  bağırdım. Ayşe bana küstü sonra yaptığımın yanlış olduğunu anladım Ayşe’den özür diledi. Sonra Ayşe’den açacağını kibar bir şekilde istedim. Ayşe de bana verdi. Yani tatlı dil yılanı bile deliğinden çıkarır.

Elvan A.

Yenikonak YBO

38

TATLI DİLİN GÜZELLİĞİ

Yıllar önce güzel mi güzel şirin mi şirin bir köyde Ali ve Aslı adında iki çocuk yaşarmış. İki kardeş çok mutlularmış. Zaman zaman ufak tefek konularda tartışırlarmış. Ama genel olarak iyi geçinirlermiş. Aslı Ali’yle oyunlar oynamayı çok seviyormuş. En çok da köylerinin yakınlarındaki küçük ormanda saklambaç oynamayı seviyorlarmış.

Güzel bir ilkbahar gününde Ali ve Aslı yine ağaçların arkasında saklambaç oynamaya başlamışlar. Bu sefer Aslı başlamış saymaya. Ali ise hemen saklanacak bir ağaç arkası aramış. Derken Aslı’dan epeyce uzaklaşmış. Aslı saymayı bitirince kardeşini aramaya başlamış fakat onu bir türlü bulamıyormuş. O sırada çalıların arasından gelen acı bir ses duymuş. Bakmış ki zavallı bir tavşan avcıların tuzağına yakalanmış. Hemen kardeşine seslenmiş. Kardeşi de saklandığı yerden koşarak gelmiş. İki kardeş tavşanın haline çok üzülmüş. Ne yapacaklarını bilememişler. O sırada avcı gelmiş.

Çocuklar bu sert ifadeli avcıdan korkmuşlar fakat zavallı tavşanı da kurtarmak istiyorlarmış. Aslı belki güzellikle söylersek tavşanı bırakır diye geçirmiş içinden. Sonra avcıya şunları söylemiş:

-Avcı amca bal tavşancık hala yaşıyor. Sen onu yemesen bir şey kaybetmezsin fakat belki onun yavruları olabilir. Hem bugün onu bırakarak bir iyilik yapıp bizleri de sevindireceksin. Lütfen onu bırakır mısın?

Avcı biraz düşünmüş ve çocukları haklı bulup tavşanı bırakmış. Ali ve Aslı çok mutlu olmuşlar. Eve gelince olayı annelerine anlatmışlar. Anneleri “Boşuna dememişler tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır diye.” demiş ve sevgi ile çocuklarına sarılmış.

Mukaddes B.

Kuzören Ortaokulu

39

TATLI DİL YILANI DELİĞİNDEN ÇIKARIR

Merve zeki derslerinde başarılı bir çocuktu. Sınavlarda en yüksek notları alırdı. Bütün ödevlerini eksiksiz teslim eder, öğretmenlerinden her zaman takdir görürdü. Başarılı olmak için çok çalışır derslerinde öğretmenlerini can kulağıyla dinlerdi, bütün anlatılanları eksiksiz olarak defterine not ederdi. Her gün defterindeki notları tekrar okurdu. Aynı şekilde hafta sonları o hafta anlatılan konuları tekrar gözden geçirmenin ne kadar önemli olduğunu biliyordu. Merve’nin arkadaşları ile arasındaki ilişkinin bozukluğu öğretmeninin dikkatini çekmişti. Bir gün öğretmen Merve ve diğer öğrencileri çağırdı , bu durumun sebebini sordu. Merve düşüncelerini tek tek öğretmenine anlattı. Daha sonra diğer öğrenciler Merve’nin kendilerine sert davrandığını, her zaman asık suratlı olduğunu kaba bir dil kullandığını anlattılar. Öğretmeni Merve ‘ ye Tatlı dilin ne kadar önemli olduğunu göstermiş oldu…

Burak T.

Özkan Halaç Özel Eğitim Meslek Okulu

40

TATLI DİL

Veysel her yönden  çalışan  akıllı, terbiyeli ve zeki bir çocuktu. O sınıfın en başarılı öğrencisiydi. Sınıfın tamamı haylaz ve tembel öğrencilerden oluşuyordu. Bir gün sınıfın en yaramazlarından Yunus , Veysel’i durduk yere  rahatsız etmeye başlar. Yunus’un çok inat, şakacı bir karakteri vardı. İnsanlar ondan rahatsız olduğunu belirtse bile Yunus bunu pek umursamaz, arkadaşlarına eşek şakası yapmaya devam ederdi.

Veysel Yunus’un yaptıklarını başta görmezden gelmeye çalışır; ancak Yunus bunu tekrarlamaya devam ederdi. Yunus bilerek Veysel’e psikolojik baskının yanında, şiddet içerikli şakalar yapmaya çalışır, omuzlarını güya masaj niyetine sıkmaya başlar ancak Veysel başka bir yere odaklandığından dolayı bundan hoşnut kalmaz.

“Yeter artık, beni rahat bırak, senden hoşlanmıyorum! diye sert sözler söyler, Yunus’u uyarırdı. Yunus Veysel’in bu hareketini bütün uyarılara rağmen devam ederdi. Veysel artık onun böyle davranmasından dolayı yılmıştı. Her seferinde sert bir şekilde onu uyarırdı ve sonuç alamamıştı. Taktik değiştirmeye karar vermişti. Veysel derin bir iç çeker ve Yunus’un ellerini kibar bir şekilde çeker, ona döner ve ses tonunu ayarlar.

“Neden böyle şeyler yapıyorsun dostum? Sen mantıklı bir çocuksun, görmüyor musun insanları üzüyor ve rahatsız ediyorsun. Arkadaşların seni gördü mü kaçıyor. Yaptığın davranışların sana yapıldığını düşün, ne hissedersin? Sana yapılmasını istemediğin bir davranışı lütfen başkasına yapma, yani empati kur, olur mu? Yunus bu konuşmalar karşısında çok etkilenmişti, şimdiye kadar kimse onunla bu şekilde konuşmamıştı. Arkadaşının söyledikleri çok doğruydu, Bu hareketler kendisine yapılsaydı elbette hoşuna gitmezdi. Veysel başarılı olmuştu. Yunus o konuşmadan sonra bir daha kimseyi rahatsız etmemişti. Veysel ,daha önce  arkadaşıyla böyle güzel konuşmadığı için kendine kızıyordu elbet. Çünkü biliyordu ki atalarımız her zaman doğru söyler ki: ”Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.”

Hasan K.

Kurttepe Şehit Ali Öztaş MTAL

41

KÜÇÜK MİSAFİR

İdil, düz saçlı 9 yaşında şirin bir kızdı. Hayvanları çok sever, onlara saygı duyar ve onları çok şirin bulurdu. En çok da kuşlara hayrandı. Hep onlar gibi uçmayı hayal etmişti.

Bir gün İdil su içmek için mutfağa gitmişti. Bir de ne görsün, bir muhabbet kuşu açık pencereden mutfağa girmişti. Hemen annesine haber verdi. Annesi de geldiğinde bir şey fark etmişlerdi. Bu muhabbet kuşu çok saldırgandı. Annesi dedi ki “Galiba bu muhabbet kuşunun önceki sahipleri ona çok kötü davranmış. O yüzden bizim de ona kötü davranacağımızı zannediyor” dedi. İdil muhabbet kuşunun bu durumuna çok üzülmüştü. Sonra aklına “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.” atasözü geldi. İdil de tatlı dille onu almaya çalışacaktı. Hemen bu fikrini annesine söyledi. Annesi onayladı. İdil kuşun yanına gidip “Küçük kuş, lütfen korkma, ben sana zarar vermem. Lütfen parmağıma gel küçük muhabbet kuşu.” dedi. Muhabbet kuşu da İdil‘e güvenip onun parmağına geldi. İdil de eskiden kalan kafesin içine koydu.

Aradan bir hafta geçtikten sonra muhabbet kuşu artık İdil‘e güveniyordu. Muhabbet kuşunun adını da “Çiko” koydu. İdil anladı ki tatlı dil ve güler yüzün başaramayacağı şey yoktur.

Ayten A.

Melahat Faraçlar İlkokulu

42

TATLI DİL

Soğuk bir kış günüydü. Ali ve Ahmet dışarıda kardan adam yapıyorlardı. Ama Ali durduk yere Ahmet kartopu atıvermiş. Ahmet neden böyle bir şey yaptın, diye sormuş. Ali alaycı bir tavırla gülmüş ve evine gitmiş. Ahmet ona küsmüş. Ertesi gün Ali ve Ahmet okula gidiyorlarmış. Ama Ali’nin yanında arkadaşları varmış. Ahmet çok üzülüyormuş. Ali ve Ahmet sınıfa girdiklerinde öğretmen küs olduklarını anlayınca öğretmen Ahmet’i yanına çağırmış. Ahmet olanları anlatınca öğretmen Ali’yi yanına çağırıp niye arkadaşına böyle bir şey yaptın diye sormuş. Ali de şaka olsun diye yaptım demiş. O zaman arkadaşına git ve ona tatlı bir dille özür dile demiş. Ali’de zaten yaptıklarından pişman olmuştu, okuldan hemen sonra Ahmet’in yanına gidip yaptıklarından pişman olduğunu ve onu affetmesini istemiş, ondan özür dilemiş. Ahmet arkadaşının tatlı konuşmasından dolayı onu affetmiş ve ikisi yine arkadaş olmuş.

Mustafa C.

Kuzören Ortaokulu

43
ATASÖZLERİ HİKAYELERİ by Mehmet Özdamar - Ourboox.com

ŞİRİN DİL İLANI YUVASINDAN ÇIXARAR

İki sinif yoldas var idi. Lale her zaman Leylaya qarsi semimi idi. Leyla ise her zaman lovga idi. Bir gün Lale Leylanin qirilmis qelem qabinin yerine teze qelem qabi aldi. Leyla ise beyenmeyib onu atdi. Bir nece hefte kecdi. Lale her zaman Leyla ile dost olmaq isteyirdi. Onlar her zaman dalasirdilar. Bir ay kecdi. Leyla mektebe gelmemisdi. Lale usaqlardan niye gelmediyini sorusdu. Usaqlar xeste oldugunu dedi.

Lale qerar verdiki mekdebden cixan kimi ora yollansin. Ders bitdi. Leylagilə getdi. Lale onu gorub cox sevindi. Hec kim Leyla kobud idi deye ora getmemisdil. Bir Lale getmisdi. Lale ona qelem qabi almisdi. Leyla onunla dost oldu. Bundan sonra Leylanın Laləyə münasibəti tamamilə dəyişdi.

Mektebe bir gedir, derslerini bir calisirdilar. Atalar demisken: Sirin dil ilani yuvasindan cixarar.

RUHİDE

Yaqublu K.T.O.M

45

TATLI DİL YILANI DELİĞİNDEN ÇIKARIR

Günlerden bir gün Can adında bir çocuk varmış. Bu çocuk çok yaramazmış ailesi de ailesi de ona ödevlerini yaptırmak için hep kaba kuvvet kullanırmış bir gün evlerine gelen misafirlerinden küçük bir kız durumu fark etmiş. Can’ın ailesi aslında onunla güzelce konuşursa aslında istediklerini yaptırabileceklerini kanıtlamak istemiş fakat kız küçük olduğu için onu dikkate almayacaklarını düşünmüş. Tabi küçük kız aklın yaşta değil başta olduğunun bilincindeymiş. Bu nedenle onlara örnek olsun diye Can biraz oyun oynayalım mı diye güzelce sormuş. Aslında Can futbol oynamayı sevmesine karşın kızla oyun oynamayı kabul etmiş. Tüm bu olanları anne ve babası da görmüş. Anne ve babası da ödevlerini düzgünce yapması gerektiğini anlatmışlar. Anlamadığı yerde yardımcı olmuşlar. Böylelikle herkes tatlı dilin yılanı bile deliğinden çıkardığını bir kez daha anlamış olmuş.

Tuğba Y.

Yenikonak YBO

46

BİR ÖZÜR

Geçen yıl başımızdan bir olay geçti. Kuzenim Serap biraz delidolu bir kızdır ve çok kırılgandır bu yüzden onunla kavga ettiğimizde zar zor barışırız. Bir tarafta ise en iyi arkadaşım Meltem birazcık sakindir ama çok fenadır. Hep kazanan taraf olmak ister.

Ben evde canım sıkılınca hem ikisini tanıştırmak için hem de film izleyelim diye evime davet ettim. Yarım saat sonra ikisini tanıştırdım, sohbet ederken dedim ki:

-Haydi kızlar, tanıştığınıza göre hangi filmi izleyelim, dedim. Keşke demeseydim. Meltem aksiyon film izlemek istedi Serap ise romantik komedi. Ben ise şaşkın şaşkın onları izledim. O sırada Meltem sinirle koltuktan kalktı.

-Şu zamana kadar anne babamdan başkası benim filmime karışamadı, demesin mi. Ben neye uğradığımı şaşırdım. Serap bunun altında kalır mı tabi ki kalmadı.

-Allah Allah! Ev senin mi, televizyon senin mi? Televizyon kiminse o karar verir o kadar, dedi.

İkisi de bana döndü ve ben de sinirlenip televizyonu kapattım. Kendi kendime bu işin böyle gitmeyeceğini düşündüm ve en iyisinin tatlı dille konuşmak olduğuna karar verdim.

-Bir film için kavga etmeye ne gerek var arkadaşlar? Bir film dostluktan daha mı önemli? Bu nedenle ikiniz de birbirinizden özür dilemelisiniz sonra da oturup filmimizi izleyeceğiz, güzelce sohbet edeceğiz anlaştık mı, dedim.

İkisi de birbirinde özür dileyip barıştılar sonra sohbet muhabbet derken şimdi senden benden daha iyi arkadaşlar ikisi.

Nur Efil T.

Kuzören Ortaokulu

47

TATLI DİL YILANI DELİĞİNDEN ÇIKARIR

Günlerden bir gün bir çocuk varmış. Bu çocuk çok yaramazmış, ailesi de ona hem kaba davranıyormuş .Bir gün evlerine misafir gelen küçük kız durumu fark etmiş. Çocuğun ailesine aslında güzelce konuşurlarsa istediklerini yaptırabileceklerini göstermek istemiş. Çocuğa güzelce “Oyun oynayalım mı?” diye sormuş, çocuk kızı kırmamak için kabul etmiş bunu da çocuğun ailesi görmüş ve anlamışlar. “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.”

Nurselin Ç.

Özkan Halaç Özel Eğitim Meslek Okulu

48

KARDEŞİMİN HUYU

-Ablaaa yastığımı getirrr!

-Babaa bana yeni oyuncak al!

-Annee su diyorum sana suuu!

      İşte bunlar kardeşimden duyduğumuz günlük emir cümleleri. Onu ne kadar bu konuda uyarsak da bizi dinlemiyordu. Ben onun insanlara karşı bu kadar kaba oluşunu sevmiyordum. İstediği hiçbir şeyi yapmak içimden gelmiyordu.

Bir gün kardeşimin bu huyuna bir çözüm bulmaya karar verdim. Annem ve babamla uzun uzun konuştuk ve bir plan yaptık. Planımız şöyleydi:  O ne zaman emir cümlesiyle bizimle konuşursa duymazdan gelecektik ve biz de onunla emir cümleleriyle konuşacaktık.

Ertesi gün planımızı uygulamaya başladık. Kardeşimin emir cümlelerini duymazdan geliyorduk. Tabi kardeşim ne olduğunu anlamadığından “Niye benimle konuşmuyorsunuz?” diye ağlamaya başladı. Bütün gün ona:

-Oraya oturma!

-Oyuncaklarını topla!

-Kumandayı getir!

-Yüksek sesle konuşma! gibi birçok cümle kullandık. Akşam yemeğinde kardeşim hiç de mutlu değildi. Yemekten sonra odasına gitti. Bir süre sonra biz de yanına gittik. Bütün gün olanlarla ilgili konuştuk. Ona emir cümleleriyle konuştuğumuzda neler hissettiğini sorduk.

Günün sonunda her şey tatlıya bağlanmıştı. Kardeşim de “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.” atasözünü uygulamalı bir şekilde öğrenmiş oldu.

Beren G.

Melahat Faraçlar İlkokulu

49

TATLI DİL YILANI DELİĞİNDEN ÇIKARIR

Bir zamanlar köyün birinde çok aksi hiç söz dinlemeyen Osman adında bir çocuk varmış. Osman, öğretmeninin verdiği ödevleri hiç yapmazmış. Evde hiç kimsenin sözünü dinlemezmiş. Osman arkadaşlarıyla da hep dalga geçermiş. Osman’ın öğretmeni, Osman’ın babasını aramış ve Osman’ın ödevlerini hiç yapmadığını, hiçbir öğretmeninin sözünü dinlemediğini söylemiş. Babası da ilgileneceğini söylemiş. Osman’ın babası, Osman’a neden ödevlerini yapmadığını sormuş ve Osman’a bundan dolayı kızmış. Babasının kızmasına rağmen Osman hiç değişmemiş, hâlâ aynı devam ediyormuş. Bir gün Osman’ın sınıf öğretmeni Osman’ı tatlı bir dille konuşmuş ve onu uyarmış. Osman, öğretmeninin samimiyetine inanmış ve bundan sonra derslerini çok iyi dinlemiş, ödevlerini yapmış.

Sümeyra C.

Kuzören Ortaokulu

50
ATASÖZLERİ HİKAYELERİ by Mehmet Özdamar - Ourboox.com

TATLI DİL YILANI DELİĞİNDEN ÇIKARIR

Çok sinirli Adem adında bir öğretmen varmış. Her gün derste çocuklara bağırarak konuşurmuş. Ve sürekli azarlarmış öğrenciler o dersi hiç sevmezlermiş. Sürekli o derste yaramazlık yaparlarmış. Bir gün o öğretmenin tayini çıkmış başka şehre gitmiş. Yerine Ayfer adında yeni bir öğretmen gelmiş. Çocuklara çok iyi davranıyormuş. Onları dinliyormuş. Sürekli oyunlar  oynuyorlarmış beraber tatlı dille konuşuyormuş. Çocuklar Ayfer öğretmeni çok sevmiş dersini de çok sevmişler ve hiç yaramazlık yapmamışlar.

Eren Ş.

Yenikonak YBO

52

SELİM VE MURAT

       Günün birinde Selim adında bir çocuk yaşarmış. Bu çocuk içine kapanık bir çocukmuş. Kimseyle konuşmak istemez sadece kuşu ile konuşurmuş.

Selim yine o gün okula gitti. Ama yeni biri ile karşılaşmıştı. Bu çocuğun adı Murat’tı. Murat da Selim’in tam tersine çok konuşkan biri idi. Ama asla boş konuşmazdı. Murat çok sevecen ve akıllı bir çocuktu. Okul bittikten sonra Murat, Selim ile konuşmak için can atıyordu. Ama Selim’e ne söylediyse Selim ona tek bir kelime bile söylemedi. Murat çok üzüldü. Sonra Selim, Murat’ın üzüldüğünü görünce Murat’ın yanına gitti ve ona “Konuşmayı sevmiyorum.” ve “Kuşum hariç kimseyle de konuşmayı düşünmüyorum. Seni üzdüğüm için özür dilerim.” dedi. Murat Selim’e şunları söyledi: “Konuşmak insanın bir ihtiyacıdır. Konuşmak insanın içindekilerini, mutluluğunu, üzüntüsünü paylaşmaktır.” Selim de ona “Kimse benimle konuşmak istemiyor. Sen neden benimle konuşuyorsun?” dedi. Sonra Murat ona “Şöyle bir atasözü vardı biliyor musun? Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır. Ben de seninle güzelce konuşup sonra da hiç ayrılmamak üzere arkadaş kalmak istiyorum.” dedi. Selim çok şaşırdı. Çünkü kimse onunla arkadaş olmak istemiyordu. Kimse ona böyle şeyler söylememişti. Bir hafta içinde hep Selim’i konuşturmak için güzel, tatlı bir şekilde konuşmuştu Murat.

Sonunda Selim artık herkesle konuşuyordu. Artık içine kapanık bir çocuk olmaktan vazgeçti. Annesi ve babası Murat’a çok teşekkür ettiler.

Sema A.

Kuzören Ortaokulu

53

ŞİRİN DİL İLANI YUVASINDAN ÇIXARAR

Gültər 9-cu sinifi bitirmişdi. Artıq yay tətilində idi. O,tətildə bir çox yeni layihələrə qatılmaq istyirdi.Bunun üçün ona mobil telefon gərək idi. Ancaq bacısının mobil telefonu olmasına qardaşı Sabir icazə vermirdi. Bacısı nə deyirdisə də icazə vermirdi. O bir dəfə qardaşı ilə nahar edirdi . Qardaşının kefinin yaxşı olduğunu görən  Gültər telefon haqqında söz açdı.

Qardaşı isə yox olmaz dedi. Gültər qardaşını şirin dil ilə yola gətirməyə çalışdı. “Bax qaqaş mən telefonu yalnız dərs üçün istifadə edəcəm. Ona yox dərslərimə vaxt ayıracam. Layihələrə qatılmaq, müəllimlərin dedikləri yay tapşırıqlarını etmək telefonsuz çox çətindi. Xahiş edirəm icazə ver. Söz verirəm ki,onu az vaxt istifadə edəcəm.

Sabir bacısının tapşırıqları etməkdə çətinlik çəkdiyini başa düşüb ona telefon aldı. Ancaq onu istifadə etmək üçün bacısına vaxt qoyurdu gündə 1 saat. Gültər buna da razı idi. Beləliklə, o artıq layihələrə qatıldı, yay tapşırıqlarını etməyə başladı. Nece deyerlər şirin dil ilanı yuvasından çıxarar.

GÜLTƏN

Yaqublu K.T.O.M

54

TATLI DİL

Adamın biri şapkasını ve ceketini iyice giyinmiş yürüyormuş. O sırada güneş ve rüzgar da onu izliyorlarmış ve iddiaya girmişler kim adamın ceketini ve şapkasını çıkarır diye… Önce rüzgar esmiş, adam daha da ceketine sarınmış. Rüzgar daha da eserek fırtına olmuş. Adam sıkı sıkı sarılmış. Sıra güneşe gelmiş. Biraz kendini göstermiş, adam şapkasını çıkarmış, biraz daha göstermiş, adam ceketini çıkarmış. Rüzgar tamam sen kazandın demiş. Burada rüzgar öfke ve kaba hareketleri güneş ise iyilik ve tatlılığı ifade edermiş.

Kadircan D.

Özkan Halaç Özel Eğitim Meslek Okulu

55

ALIŞVERİŞ

Bir gün Cem ailesi ile birlikte alışverişe gittiler. Cem bir oyuncak mağazası gördü ve o mağazaya girdiler. Cem o oyuncakçıda çok güzel bir araba gördü. O arabayı anne ve babasına gösterdi.

Cem:

-O arabayı istiyorum,

Babası:

-O arabayı alamayız,

Cem bunu duyunca aynı sözünü mızıklanarak söyledi.        Babası ona bağırarak, öfkeli şekilde

-“Alamayız”, dedi. Annesi konuşmalarını keserek

-Biraz sakin olun, herkes bize bakıyor. Cem baban alamayız diyorsa alamayız. Çünkü bu oyuncağın aynısından evde var. Bu arabanın yerine sende olmayan başka bir oyuncak almaya ne dersin, dedi.

Cem:

-Peki, bunun yerine tren alabilir miyiz? Diye sordu.

Annesi:

-Tamam alabiliriz, dedi, ve babasına dönerek “Öfke ve bağırma sorunları çözmez” dedi.

Cem’in annesinin sözünden sonra mutlu bir şekilde alışveriş yapmaya devam ettiler.

Deniz K.

Melahat Faraçlar İlkokulu

56

İKİZ KARDEŞLERİN OLAYI

Köyün birinde ikiz kardeşler yaşarmış. Bu kardeşlerin biri kız biri erkekmiş. Kızın ismi Ekin, erkeğin ismi Tekin’miş. Bir gün bu kardeşler kavga etmişler. Ekin odaya kapanmış ve gün boyunca odadan dışarı çıkmamış. Sadece yemek yemek için odadan çıkmıştı. 2-3 gün sonra böyle geçmiş. Bir gün ikizlerin annesi ve babası bir fikir bulmuşlar. Ertesi gün Tekinle annesi, Ekinle de babası konuşmuş. Tekin’e annesi kendisiyle güzel ve tatlı tatlı konuşursan barışırsınız atalarımız ne demiş. Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır, demiş. Tekin buna çok sevinmiş. Ekin’e babası eğer kardeşin Tekin seninle güzel güzel, tatlı tatlı konuşursa özür dilerse kabul et olur mu çünkü atalarımız ne demiş. Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır deyince Ekin baba ben yılan mı oluyorum deyince babası gülmüş. Öyle değil kızım güzel bir şekilde özür dilerse anladın mı. Ekin anladım diyerek mutfağa giderek Tekin’i beklemiş ve hemen ardından Tekin gelmiş ve Ekin’den güzel ve tatlı tatlı özür dilemiş, Tekin kabul etmiş. İkizler bir daha hiç küsmemiş ve kavga etmemişler.

Meryem Su T.

Kuzören Ortaokulu

57

ŞİRİN DİL İLANI YUVASINDAN ÇIXARAR

Bir gün uşaqlar məktəb direktorunun yanına getdilər. Onlar 1 iyun uşaqlar günü üçün tədbir hazırlamaq istiyirdilər. Amma direktor buna icazə vermədi. Uşaqlar kefsiz halda siniflərə qayıtdılar. 2 gün sonra Nərmin və Lalə direktorun otağına gedib şirin dillə onunla danışdılar. Tədbirin yaxşı keçəcəyinə söz verdilər. Direktor razı oldu. Uşaqlar sevinclə tədbir hazırlıqlarına başladılar. Atalar demişkən “Şirin dil ilanı yuvasından çıxardar”.

GÜLYANAQ

Yaqublu K.T.O.M

58

MERVE’NİN ARKADAŞLARIYLA SORUNU

Merve zeki, derslerinde başarılı bir öğrenciydi ve hep öğretmenlerden takdir görürdü. Öğretmenlerini derste gayet iyi dinlerdi. Derslerini hep tekrar ederdi. Çok çalışkandı. Ama öğretmeni Merve ile arkadaşları arasındaki sorunu bir türlü çözememişti. Bir gün arkadaşlarını ve Merve’yi bir araya toplayıp bunun nedenini öğrenmeye çalıştı. Arkadaşları Merve’nin onlara çok kaba davrandığını söylediler. Bunun üzerine Merve çok şaşırdı. Hiçbir zaman sorunu kendisinde aramamıştı. O vakitten sonra artık Merve arkadaşlarına çok iyi davrandı. Ve öğretmenleri onları yine bir araya toplayıp “Gördünüz mü tatlı dil yılanı dileğinden çıkarır.” dedi.

Şeyma O.
Yunus Emre Ortaokulu

59

HER ŞEYİN BİR ÇÖZÜMÜ

       Alya zeki, derslerinde çok iyi bir çocuktu. Sınavları çok iyi geçer ve en yüksek notları o alırdı. Bütün ödevlerini eksiksiz bir şekilde yapıp öğretmenlerinden hep takdir görürdü.

Alya başarılı olmak için çok çalışır, derslerinde öğretmenlerini can kulağıyla dinler, sürekli notlar çıkarırdı. Okulda işledikleri konuları unutmamak için tekrar yapardı. Hafta sonları da sürekli aynı konuları tekrar ederdi. Çünkü öğretmeninin anlattığı ve yeni öğrendiği konuları unutmamak için tekrar etmenin ne kadar önemli olduğunu biliyordu. Alya derslerinde ne kadar başarılı ise arkadaşlarıyla ilişkilerinde o kadar başarısızdı. Alya çalışkan olduğunu düşünen arkadaşlarının onu kıskandığını zannederdi. Bu yüzden onu sevmiyorlardı. Oyun oynarken onu davet etmezler, bahçede birlikte dolaşır ama onu aralarında istemezlerdi. Bu kadar kötü niyetli okul arkadaşları olduğu için kendini çok şanssız hissederdi. Alya’nın arkadaşları ile arasındaki iletişim bozukluğu öğretmeninin de dikkatini çekmişti. Bir gün öğretmeni Alya ve arkadaşlarını çağırıp bu durumun sebebini sordu. Alya düşüncelerini öğretmenine açıkladı. Diğer öğrenciler Alya’nın kendilerine karşı hep sert davrandığını, her zaman asık suratlı olduğunu, kaba bir dil kullandığını anlattılar. Alya çok şaşırmıştı, hep arkadaşlarının hatalı olduğunu düşünüp kendi hatasının olabileceğini düşünmemişti. Bir karar aldı. Arkadaşlarına karşı daha güler yüzlü olacaktı. Anlamıştı ki güler yüzlü olmak her şeyin başlangıcıydı. Bu kararı arkadaşlarının yüzünü güldürmüştü. Onlarla daha iyi anlaşmaya çalışacaktı. İlk günler çok zorlanmıştı ama daha sonra arkadaşları artık Alya’nın onlara karşı iyi huylu, güler yüzlü ve tatlı dilli yaklaşımına aynı şekilde karşılık vermeye başladılar. Artık birlikte dolaşıp birlikte oyun oynuyorlardı. Alya çok mutlu olmuştu. Arkadaşlarının ne kadar iyi insanlar olduklarını nasıl fark edemediğine çok şaşırıyordu.

Bir gün öğretmen hepsini tekrar çağırdı. Birbirine karşı iyi bir üslup ile yaklaşıp güzel sözler söyleyince her şeyin nasıl değiştiğini gördünüz mü, dedi. Sonra hepsine gülümseyip “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.” atasözünü hiçbir zaman unutmayın, dedi.

Aynur A.

Kuzören Ortaokulu

60

AĞAÇ YAŞ İKEN EĞİLİR

61

AĞAÇ YAŞ İKEN EĞİLİR

Bir varmış bir yokmuş. 12 yaşlarında Hasan ve Mehmet adında iki çocuk varmış. Hasan sorumluluk sahibi çalışkan bir çocukmuş. Ama Mehmet Hasan’ın aksine tembel bir çocukmuş. Hasan’ın ailesi onu güzel yetiştirmişti. Ancak Mehmet’in ailesi onunla ilgilenmeyip sorumluluk sahibi bir birey olmasına yardımcı olmamışlardı. Hasan her zaman Mehmet’i uyararak “Lütfen çalışkan ol. Sorumluluk sahibi ol arkadaşım.” dedi.

Uzun zaman sonra ikisi de yetişkin birer birey olmuş. Hasan çalışarak iyi yerlere gelmiş ve sorumluluk sahibi olmuş. Ancak Mehmet’in küçükken yaptığı davranışlar nedeniyle kötü olaylarla karşılaşmış.

Şeyma O.

Yunus Emre Ortaokulu

62

AĞAÇ YAŞ İKEN EĞİLİR

Sonbaharın sonlarından bir gündü. Ali adında bir çocuk varmış. Ali’nin annesi ve babası o küçük yaştayken ölmüştü. Ali bir gün kömür satan bir adamın yanında çalışmaya başlamış. Çalıştığı adamın adı Hakan’mış.

Günlerden bir gün üstü başı eski püskü bir adam gelmiş. Hakan’dan diğer seneye parasını vermek üzere kömür istemiş. Hakan, adama bir daha bakar ve el uzatır. Yaşlı adam, gözlerine inanamaz ve el sıkışırlar. Yaşlı adama kömürü indirdikten sonra Hakan, Ali’ye bir öğüt verir: Ali, bu dünyada iyilik yapacaksın. Yalan dünya nasıl olsa kimseye kötü davranmayacaksın, kötülük yapmayacaksın der ve o gün bu gündür Ali büyümüş ve kömürcülüğe devam etmiş. Günlerden bir gün bir çocuk gelir ve Ali’den kömür ister, çocuk yalvarmaya başlar. Ali çocuğu okşar ve şöyle der: Bu dünyada iyilik yapacaksın. Bana bunu küçükken ustam söylemişti, der. Kömürü verir ve mutluca yaşarlar.

Orhan Efe U.

Kuzören Ortaokulu

63

AĞAÇ YAŞ İKEN EĞİLİR

İki arkadaş okulun bahçesinde oyun oynarken biri düşmüş herkes yardıma koşarken Atakan yardıma koşmamış. Arkadaşına çok kızgınmış. Öğretmeni bunu görmüş ders vermeye karar vermiş. Önce öğrencilerine güzel davranışları için teşekkür etmiş. Öğrencileri koşturmuş birbirlerine yardım etmeleri için oyunlar hazırlamış. Herkes birbirine güzel güzel yardım ediyorlarmış. Ancak Atakan’ı daha çok yorulacağı görevler vermiş. Ona yardım edilmesine izin vermemiş. Artık herkes yorulmaya başlamış. Atakan’a ve ona yardıma koşan arkadaşı, öğretmenine “Öğretmenim siz ama onu oyundan çıkarttınız zor işler verdiniz” diye sızlanmış. Ancak şimdi arkadaşım verdiğiniz dersle yaptığından pişman olmuş demiş. Gülümseyerek öğretmen, “Boşuna dememişler ağaç yaş iken eğilir diye” demiş.

Atakan B.

Rüveyde Dörtçelik Özel Eğitim Meslek Okulu

64

AĞAÇ YAŞKEN EĞİLİR

Burcu ve Eda adında 18 yaşlarında iki arkadaş varmış. Eda’ya ailesi küçük yaşlarından itibaren sorumluluk almayı düzenli tedbirli olmayı aşılamışlar. Fakat Burcu’nun ailesi onun yerine her şeyi kendileri yaparlarmış. Yatağını annesi toplarmış. Ödevlerini babası yaparmış. Eda büyüdüğünde kendi ayakları üzerinde duran akıllı sorumluluk sahibi üniversiteyi kazanan genç bir kız olmuş. Burcu ise tembel pasaklı her şeyi ailesinden bekleyen bir kız olmuş. Sonuç olarak: Küçük yaşta bazı davranışların kazanılması gerekiyor. Kazanılmazsa bu davranışları büyüyünce başarmak çok zor oluyor ne demiş atalarımız: Ağaç yaşken eğilir.

Elvan A.

Yenikonak YBO

65

AĞAÇ BEN MİYİM?

Mustafa odasına giren güneş ışıkları ile uyanıyordu. Bugün kreşe gitmesi gerekiyordu ama hiç gitmek istemiyordu. Beş yaşında olduğu için ailesi gitmesini istiyordu. Mustafa’nın annesi odaya girdi ve “Oğlum, hadi kalk kreşe geç kalacaksın.” dedi. Mustafa ise bahane bulmaya çalışıyordu ve annesine “Anne benim ayağım çok acıyor, dün kreşten gelirken taşa çarptım.” dedi.

Mustafa’nın halini gören annesi “Peki o zaman, bugün gitme yarın yine gidersin.” dedi. Mustafa çok sevinmişti çünkü annesini kandırıp kreşe gitmekten kurtulmuştur. Mustafa böyle “hastayım, dişim ağrıyor, boğazım acıyor” diye her gün bir bahane buldu. Annesi de Mustafa’nın okula gitmek istemediğini öğrendi. Bahanelerinin de yalan olduğunu anladı. Annesi okula gitmediği üçüncü gün Mustafa’yı karşısına alıp neden böyle yaptığını sordu. Mustafa olan bitenin hepsini anlattı. Annesi bu durumu babası işten gelince oğluyla konuşacaktı.

Saat sekizde babası geldi. Babası olan biteni karısından öğrendi. Akşam yemeği yendikten sonra hepsi bir araya geldiler. Babası:

-Oğlum biz senin iyiliğini istiyoruz, eğer şimdiden eğitim alırsan ileride hiç zorlanmayacaksın, dedi.

Mustafa:

-Baba, bu gibi durumlarda öğretmenimiz bizim anlamamız için atasözüyle örnek verir biz de atasözlerinin anlamını kendimiz bulmaya çalışırdık, dedi. Buna karşılık olarak babası “Ağaç yaş iken eğilir.” atasözünü örnek verdi.

Mustafa:

-O zaman ağaç ben mi oluyorum, dedi gülerek. Ve o akşam yıllar sonra bile Mustafa’nın aklından çıkmadı. Çünkü o akşamdan sonra kreşe gitmişti. Şimdi ise kendi öğrencilerine o yılları anlatıyordu. Onlara, kreşe gittiğine asla pişman olmadığını da söyledi.

Mukaddes B.

Kuzören Ortaokulu

66

AĞAÇ YAŞ İKEN EĞİLİR

Bir gün babam ile iş yerinde çalışıyorken işlerin yoğun olmasından dolayı elemanın eksik olduğunu anladık ve yeni bir eleman aldık. Yaptığımız işe göre biraz yaşlıydı bu yüzden bütün işler ben koşuyordum. İşe aldığımız çalışan bir türlü işi anlamıyordu ve bu sırada aklıma bir söz geldi: Ağaç yaş iken eğilir.

Burak T.

Özkan Halaç Özel Eğitim Meslek Okulu

67

EREN ’İN BAŞARISI

    Eren beş yaşında çok tatlı bir çocuktu. Hep de yüzmeyi hayal etmişti. Aslında annesi de yüzmeyi bilmiyordu. Çünkü annesi çocukken yüzmeye fırsat bulamamıştı.

O gün annesi ve Eren yüzme kursuna gideceklerdi. Annesi büyükler bölümüne Eren ise çocuklar bölümüne gitti. İki üç gün sonra Eren’de hızlı bir gelişme oluşmuştu. Eren hemen yüzmeyi öğrenmişti. Ancak annesi Eren kadar hızlı bir gelişme gösterememişti. Eren bütün yüzme stillerini öğrenmişti ama annesi ancak kendini kurtaracak kadar yüzmeyi öğrenmişti. Annesi hala yüzme stillerini öğrenmekte zorlanıyordu. Eren artık yüzmeyi çok iyi becermişti. Öğretmenleri onu tebrik ediyorlardı. Eren ise çok gururluydu.

Eren anladı ki küçük yaşlarda becerilerin kavranması daha kolay olur. Yaş büyüdükçe becerilerin öğrenilmesi daha da zorlaşır.

Ayten İdil A.

Melahat Faraçlar İlkokulu

68

AHMET VE MEHMET

Bir köyde Mehmet adında bir çocuk yaşarmış. Bu çocuğun bir de arkadaşı Ahmet varmış. Mehmet çok çalışkan ve çok başarılı bir çocukmuş. Sorumluluklarını bilen gerektiği zaman haklarını kullanan birisiydi.  Ama Ahmet öyle bir çocuk değildi, tembel biriydi. Sorumluluklarını yerine getirmeyen haklarını kullanmayan bir çocuktu. Yıllar geçti, Ahmet ve Mehmet büyüdü. Mehmet’in bir fabrikası oldu ama Ahmet çok cahil kaldı. Mehmet, Ahmet’i zamanında çok uyarmıştı fakat Ahmet onu dinlememişti. Ama şimdi çok pişmandı. Şimdi Ahmet Mehmet’ten okuma yazma öğrenebilmesi için Mehmet’e danıştı. Mehmet, hemen başlayalım istersen, dedi.

Ahmet, çok mutlu oldu ve evden kağıt, kalem getirdi. Ahmet, harfleri bilmesine rağmen sözcükleri birleştiremiyordu. Mehmet, Ahmet’e “Biz bu işe çok geç kaldık” dedi. Aradan aylar geçti, Ahmet de Mehmet de ikisi de evlenmiş ve ikişer çocukları olmuş. Ahmet, gençken yaptığı hatadan çocuklarını uyardı ve onlara “Ağaç yaşken eğilir” dedi. Onların eğitimi için elinden geleni yapar. Şimdi Ahmet’in çocukları birer doktor olmuş ve Ahmet çok gururlanmış.

Meryem Su T.

Kuzören Ortaokulu

69

AĞAÇ YAŞ İKEN EĞİLİR

İnsanların yaşlandıkça öğrenme yeteneklerinin azaldığı bilimsel olarak kanıtlanmaktadır. Yetişkin insanlara bir alışkanlık ya da davranış kazandırmak çocuklara kıyasla zor olmaktadır. Ağaç yaş iken eğilir tabiri de insanların küçük yaşlarda daha çabuk eğitildiklerini gösterir. Küçük bir çocuğun tutum iyi bir tutum ve davranışı kazanabildiği anlaşılmaktadır.

Şule B.

Rüveyde Dörtçelik Özel Eğitim Meslek Okulu

70

AĞAÇ YAŞKEN EĞİLİR

Bir varmış bir yokmuş Serdal ve Ali adında 12 yaşlarında iki çocuk varmış. Serdal sorumluluk sahibi çalışkan bir çocukmuş. Ama Ali sorumluluk sahibi olmayan tembel bir çocukmuş. Serdal’ı ailesi sorumluluk sahibi olarak yetiştirmişler. Ancak Ali’nin ailesi onunla ilgilenmemiş sorumluluk sahibi bir birey olmasına yardımcı olmamışlar. Serdal her zaman Ali’yi uyararak lütfen çalışkan ol sorumluluk sahibi ol arkadaşım dermiş. Sonra uzun zaman geçmiş ikisi de yetişkin bir birey olmuş. Ancak Ali küçükken yaptığın davranışlar yüzünden kötü arkadaşla karşılaşmıştır.

Tuğba Y.

Yenikonak YBO

71

AĞAÇ YAŞ İKEN EĞİLİR

İki buçuk yaşında Salih adında bir çocuk vardı. Salih’in ailesinin durumu iyi değildi. Ailesi elinden geldiği kadarıyla Salih’i küçük yaşta eğitmeye başlamıştı. Salih daha küçük de olsa onları anlamaya çalışıyordu.

Salih’in ailesi ona öncelikle iyilik ve yardımseverlikle ilgili bilgi veriyordu. Salih iyilik ve yardımseverliği gün geçtikçe daha da iyi öğreniyordu. Sıra doğruluğa ve dürüstlüğe gelmişti. Salih’in babası ona:

-Oğlum sakın yalan söyleme, hep dürüst ve doğru ol, dedi. Salih gün geçtikçe anne ve babasını daha iyi anlamaya başlamıştı. Salih büyümüş; saygılı, yardımsever, dürüst bir çocuk olmuştu. Salih küçük yaşta her şeyi öğrenmiş olduğu için bu yaşında hiç zorluk çekmiyordu. Bir gün anne ve babasıyla konuşurken onlara:

-Anneciğim, babacığım bana küçükken bana o kadar çok o kadar iyi şeyler öğrettiniz ki size ne kadar teşekkür etsem azdır. Beni küçükken eğittiniz, bana sevgi ve saygıyı öğrettiniz. Ben de büyüdükçe sizleri daha iyi anladım. Sizin bana ne kadar sevgiyle baktığınızı gördüm, dedi. Annesi:

-Oğlum biz anneler ve babalar en çok evlatlarımızın sevgi ve saygı içerisinde büyümelerini isteriz, dedi. Babası da:

-Evet oğlum annen doğru söylüyor, bizim için evlatlarımız her şeyden önce gelir, dedi.

Ve Salih anladı ki bir insan küçük yaşta ne kadar iyi eğitilirse bu ilerleyen yaşlarda da onun için iyi olur. İnsan küçük yaşta öğrenir, büyüyünce bunun faydasını görür.

Nur Efil T.

Kuzören Ortaokulu

72

AĞAÇ YAŞ İKEN EĞİLİR

Sude çok küçük iken hayvanlara  zarar veriyordu. Mesela kedilerin kuyruğunu çekiyor, köpeklerin yiyeceğini alıyordu. Ailesi ise o daha küçük diyordu. Bu böyle sürüp gitti ve Sude 14 yaşına geldiğinde ailesi ile gezmeye gittiği evdeki kedinin kuyruğunu çekti. Kedinin canı çok yandı ve ev sahibi kızdı Sude’ye. Ağaç yaş iken eğilir diyerek küçükken hayvan sevgisini vermeliydiniz diye ailesini uyardılar.

Ünzile C.

Özkan Halaç Özel Eğitim Meslek Okulu

73

ÇOCUKLARIN ÖĞRENME GÜCÜ

Kerem, Melis, Barış ve Zeynep çok küçüklükten beri çok yakın arkadaşlarmış. Üniversiteye kadar beraber İstanbul’da aynı okullarda okumuşlar sonra Kerem mühendislik, Melis doktorluk, Barış aşçılık, Zeynep ise mimarlığı kazanmış. Ama hepsi farklı şehirlerde farklı üniversiteler kazanmışlar. O yüzden de ayrılmak zorunda kalmışlar.

Aradan yıllar geçmiş hepsi evlenmiş ve çocukları olmuş. Hepsi tekrar İstanbul’a yerleşmişler. Bu sefer de çocukları aynı okulda beraber okuyorlarmış. Bir gün çocukların öğretmeni veli toplantısı düzenlemiş. Kerem, Melis, Barış ve Zeynep eşleriyle beraber veli toplantısına gitmişler. Öğretmen velilere çocukların sosyalleşmeleri ve gelişebilmeleri adına aileleriyle beraber bir sosyal etkinlik yapmaları gerektiğini söylemiş. Kerem, Melis, Barış, Zeynep ve eşleri düşünüp hafta sonları işleri olmadığı için çocuklarla beraber müzik atölyesine piyano öğrenmeye gideceklerini kararlaştırmışlar ve hafta sonu gelmiş. Cumartesi günü müzik atölyesine gitmişler ve piyano öğrenmeye başlamışlar. Bu haftalarca böyle devam etmiş çünkü piyano öğrenmek kolay bir aktivite değil. Beş hafta sonra çocuklar yavaş yavaş piyano çalabiliyorlarmış ama Kerem, Melis, Barış, Zeynep ve eşleri daha çalamıyorlarmış. Üzerinden iki hafta daha geçtikten sonra artık çocuklar öğrenmişler ama yetişkinler hâlâ çalamıyorlarmış. Piyano hocası Arda Bey’e neden çocukların daha hızlı öğrendiğini kendilerinin neden daha geç öğrenmeye başladıklarını sormuşlar. Arda Bey onlara şöyle bir cevap vermiş: “Ağaç yaş iken eğilir.” Onlarda bu lafın üzerine biraz düşünmüşler sonra insanın küçük yaşlarda daha çabuk öğrenebileceğini anlamışlar. Keşke daha erken öğrenseydik demişler ve çocuklarının yaşları çok büyümeden yani ağaç kurumadan her şeyi öğretmeye çalışmışlar.

Mustafa C.

Kuzören Ortaokulu

74

PATEN

Kübra 10 yaşında paten öğrenmek istiyordu. Aynı yaş grubu ben ve arkadaşlarım sürebiliyorduk. Bunu gören 5 yaşındaki Masal’da sürmek istedi. Kübra ancak iki haftada öğrenebildi. Ama Masal’ın öğrenmesi daha kolay olmuştu. Çünkü Masal küçüktü ve her şeyi daha kolay anlayıp yapabiliyordu. Bu yüzden bir haftada öğrendi. Masal yokuştan aşağı kayabiliyordu ancak Kübra kayamıyordu. Bundan günler sonra ikisi de sürebiliyordu.

O sırada aklıma bu duruma uygun bir atasözü geldi “Ağaç yaş iken eğilir”

Deniz K.

Melahat Faraçlar İlkokulu

75

AĞAÇ YAŞKEN EĞİLİR

       Efsun adında bir kadın varmış. Bu kadın çok çalışmış ve bir meslek sahibi olmuş. Bu kadın zamanla bir aile kurmuş. Efsun’un bir tane çocuğu olmuş. Çocuğu Çınar beş yaşına gelmiş. Efsun ve eşi çocuklarını müzik öğretmeni yapmayı çok istiyorlarmış. Efsun’un hayali önceden müzik öğretmeni olmakmış ama maddi durumlarından dolayı olamamış. Çınar’a müzik öğretmeni bulmuşlar. Çınar da flüt çalmak istiyormuş. Annesi Efsun eşine ben de Çınar’la flüt çalmak istiyorum demiş. Her gün bir saat Çınar’la flüt çalıyorlarmış. Ama Çınar gün gün üç beş sayfa atlarken annesi Efsun bir sayfayı ancak bitiriyormuş.

Çınar’ın annesi Efsun:

-Öğretmen hanım oğlum Çınar üç beş sayfayı atlarken ben niye bir sayfayı zor geçiyorum, demiş.

Öğretmen:

-Efsun hanım ‘Ağaç yaşken eğilir.’ çocuklar küçük yaşlarda işlenmeye, her bilgiyle donatılmaya elverişlidir. Zaman geçip de büyüdükçe eğitimleri zorlaşır, demiş.

Efsun hanım:

-Bundan sonra çocuklarımı hep küçük yaşta eğiteceğim, demiş.

Zaman geçmiş, oğlu Çınar artık çok güzel flüt çalıyormuş.

Sema A.

Kuzören Ortaokulu

76
ATASÖZLERİ HİKAYELERİ by Mehmet Özdamar - Ourboox.com

AĞAÇ YAŞ İKEN EĞİLİR

Bir zamanlar Konya’da yaşayan Ahmet adında bir çocuk varmış. Ahmet okumuş, meslek sahibi olmuş. Evlenip Melek adında bir tane çocuğu olmuş. Melek bir gün “Baba, ben gitar öğrenmek istiyorum, beni gitar kursuna yazdırır mısın?” demiş. Babası da “Olur” demiş. Ahmet Bey küçüklüğünde gitar öğrenmeyi çok istiyormuş. Ahmet Bey de kızıyla beraber gitar kursuna yazılmış. Melek bir haftada biraz alışmaya başlamış. Ahmet Bey hala öğrenemez. Yedinci haftaya gelince Melek çok güzel çalmaya başlamış. Ama Ahmet Bey hâlâ öğrenememiş. Ahmet Bey gidip gitar öğreten hocasına sormuş: “Hocam ben hâlâ niye gitar çalamıyorum?” demiş. Hocası da “Kızınız küçük olduğu için hemen öğrenir, siz eğer zamanında öğrenseydiniz siz de yapabilirdiniz” demiş. Ahmet Bey anladığını söylemiş. Hocası da “Eee ne demişler, ağaç yaş iken eğilir.”

Sümeyra C.

Kuzören Ortaokulu

78

AYDİLGE’NİN HATASI

Bir ilkbahar günüydü. Aydilge odasında bilgisayar oynuyordu. Annesi sürekli “Kızım bu kadar bilgisayara bakma onun yerine eğitici bir şeyler yap, mesela İngilizce kursuna git. Hem yurtdışında  daha iyi eğitim alırsın.” demişti yüzlerce kez. Ama Aydilge her zamanki gibi kulak asmadı. Bilgisayar oyunlarıyla uğraşıyordu ve derslerini ihmal ediyordu. Bu konuda öğretmeni, ailesi ile konuşmalıydı. Çünkü böyle giderse derslerinden geri alıp başarılı olamazdı.

Bu konuda babası Aydilge ile konuşmaya karar verdi.

Babası:

-Kızım bu aralar hiçbir faaliyet yapmadın, İngilizce kursuna gitmelisin. Biz annenle böyle düşünüyoruz. Hem derslerini de ihmal ediyorsun, yavrum! Ağaç yaş iken eğilir.

-Peki o ne demek baba.

-Küçük yaşta her şey daha kolay öğrenilir, büyüdükçe öğrenmek zorlaşır. Bilgi, spor, ahlaki davranışlar gibi pek çok konuda bu geçerlidir.

-Çok iyi anladım babacığım. Bundan sonra derslerimi aksatmadan yapacağım, hem İngilizce kursuna da gideceğim”

-Aferin kızım…

Beren G.

Melahat Faraçlar İlkokulu

79

YAŞLI TEYZE

       Bir zamanlar bir kasabada yaşlı bir teyze oturuyormuş. Bu teyze küçükken okula gitmemiş ve okuma yazması da yokmuş. Her sabah penceresinden okula giden çocuklara bakarmış.

Bir gün Elif adındaki bir kızın dikkatini çekmiş. Kendi kendine niye her sabah okula giden çocuklara baktığını düşünmüş. Sonra bir gün Elif yaşlı teyzenin kapısını çalmış ve kadın kapıyı açtığında şaşırmış. Elif’e neden geldiğini soran yaşlı teyze onu içeri almış ve Elif de neden her sabah okula giden çocuklara baktığını sormuş. Sonra yaşlı teyze anlatmaya başlamış. Onların zamanında kızlar okula gidemezlermiş bundan dolayı o da gidememiş. Elif bunları duyunca çok üzülmüş ve eve geldiğinde durumu annesine anlatmış. Elif yine bir sabah yaşlı teyzenin evine gitmiş ve ona her gün bir saat ders çalıştırmaya başlamış fakat bir türlü beceremiyorlarmış. Sonra yaşlı kadın üzülerek bu işin olmayacağını düşünmüş ve “Ağaç yaş iken eğilir.” demiş. Kız ertesi gün bu durumu öğretmenine anlatmış. Öğretmeni Elif’e “Köyde okuma yazma bilmeyen büyükler için bir okul açarız ve kolay olmasa da öğrenmelerini sağlamış oluruz.” demiş. Bu fikir hoşlarına gitmiş ve muhtarlığa haber vermişler. Okulu bir ayda tamamlamışlar.

Yaşlı teyze çok mutlu olmuş. Artık okuma yazmayı geç öğrense de hayalini gerçekleştirmiş. Elif’e ve öğretmenine teşekkür etmiş.

Aynur A.

Kuzören Ortaokulu

80

 

DOST KARA GÜNDE BELLİ OLUR

81

DOSTUN KARASI

Bir gün iki arkadaş varmış. Bu iki arkadaş iyi anlaşırmış. Bunun nedeni ise diğer arkadaşın zengin olmasıymış. Bir gün arkadaşının ailesinin durumu kötüye gitmiş. Gittikçe mal varlıklarını kaybetmeye, maddi sıkıntılar çekmeye başlamışlar. Bunu öğrenen diğer arkadaşı ise gitgide ondan uzaklaşmaya başlamış. Bu duruma çok üzülen adam bunun nedenini günlerce anlamaya çalışmış ancak bir anlam verememiş. Daha sonra gidip kendisine sormaya karar vermiş. Arkadaşının yanına giden adam tam ona soracakken bunu anlayan arkadaşı hemen oradan uzaklaşmaya başlamış. Ancak artık bu olaya sinirlenen adam akşam saatlerinde arkadaşının evine gidip sormaya karar vermiş. Akşam olunca, adam arkadaşının evine gitmek üzere yola koyulmuş. Arkadaşının evine girip onun kolunu tutmuş. Ve ona “Neden böyle yapıyorsun? Benim bir hatam mı oldu?” diye sormuş. Ancak arkadaşının cevabına çok şaşırmış. Çünkü arkadaşı ona “Sen artık zengin değilsin! Ben bile şu anda senden daha zenginim. Benden para istersin diye korkuyorum.” demiş. Bu duyan adam eve büyük bir hüsranla gitmiş. Bu durumu gören babası oğluna “Oğlum dost kara günde belli olur.” demiş. Bu duyan adam da hayattan bir ders çıkarıp hayatına devam etmiş.

Tuba T.
Yunus Emre Ortaokulu

82

DOST KARA GÜNDE BELLİ OLUR

Bir zamanlar Esra ve Kader adında iki tane komşu varmış. Bu iki komşu da çok zengin ve birbirleriyle çok iyi anlaşırlarmış. Her gün ya Kader Esra’ya ya da Esra Kader’e çay içmeye gidermiş. Yine bir gün çay içerlerken Kader Esra’ya “Tut ki bir gün bize bir şey oldu, bize yardım eder misin?” diye sormuş. Fakat Esra o anda lafı değiştirmiş. Aradan hemen hemen bir ay geçmiş ve Kader için hayat iyi gitmiyormuş. Çünkü iflas etmişler. Kader ne yapacağını bilememiş, günlerce düşünmüş. Esra, arkadaşının hayatında bir şeylerin ters gittiğini anlamış ama konunun ne olduğunu bilmiyormuş. Esra, arkadaşına oturmaya gitmiş ve arkadaşının neden böyle olduğunu sormuş. Kader’in artık bir şeyleri saklamaya gücü yetmemiş ve her şeyi anlatmış. Esra da Kader’e canını sıkmaması gerektiğini söylemiş ve onlara yardım etmek istediğini söylemiş. Kader bu yardımı borç kabul edip almış. Eee atalarımız ne demiş “Dost kara günde belli olur”.

Sümeyra C.

Kuzören Ortaokulu

83

DOST KARA GÜNDE BELLİ OLUR

Günlerden bir gün Nihal isimli bir genç kız, arkadaşlarının kavgasına şahit olmuş.  Aslında ikisi de Nihal’in en yakın arkadaşlarıymış ve ikisini de çok severmiş. Fakat bu iki arkadaş aralarında geçen bu kavgadan dolayı birbirleriyle hiç konuşmamaya başlamışlar. Nihal ikisi de çok yakın arkadaşları oldukları için arada kalır ve bu duruma üzülürmüş. Nihal’e arkadaşları diğer küs olduğu arkadaşla ‘konuşursan benimle konuşma’ gibi sözleri arasında kalırmış. Bir seçim yapmak zorunda olduğunu hissetmiş. Fakat ikisini de çok sevdiğinden dolayı kimi seçeceğini bilememiş. Durumu annesine anlatmış. Annesi de: Gençler iyi günde gerçek arkadaşının kim olduğunu anlamak zor asıl kötü günde anlaşılır demiş. Nihal’de arkadaşlarına, başına kötü bir şey gelmiş gibi bir oyun oynamış. Bir arkadaşı koşa koşa Nihal’in yanına gelirken diğeri umursamamış. Nihal de kimin gerçek dostu olduğunu anlamış.

Atakan B.

Rüveyde Dörtçelik Özel Eğitim Meslek Okulu

84

DOST KARA GÜNDE BELLİ OLUR

Furkan yardım etmeyi çok seven bir çocuktur. Okula giderken en az 3 kalem götürürdü. Belki bir arkadaşım kalemini unutursa ona kalem veririm diye düşündü. Böyle davranması sınıftaki bütün arkadaşlarını da memnun ederdi. Bu yüzden herkes Furkan’ı çok severdi. Furkan ile oturmak isterlerdi. Furkan bir gün kalemlerini evde unuttu. Bu sefer kendi kalemi yoktu. Sınıfta kimse Furkan’a kalemini vermedi. Öğretmeni bu durumu fark edince “Bak Furkan dost kara günde belli olur” her şeyin varken seni severler yanında olurlar fakat sende bir şey yoksa yanında olmazlar. Eğer hiçbir şeyin yokken de yanında olan arkadaşların var ise onlar senin gerçek dostundur diyerek ona bir kalem verdi.

Eren Ş.

Yenikonak YBO

85

ARKADAŞLARIM NİYE GELMİYOR?

Bacağının ağrısıyla uyandı Ali. Geçen gün misafirliğe gittiği arkadaşıyla kavga ederken olmuştu ve o gün annesi onu okula yollamadı çünkü hastaneye gideceklerdi. Randevusu saat ikideydi. Bir yandan da okula gitmemenin verdiği sevinç vardı Ali’nin üzerinde çünkü o daha çok işe gitmeyi, iş yapmayı severdi. Kahvaltısını yapan Ali’yi randevu saatinden yarım saat önce hastaneye götürdüler.

Hastaneden dönmüşlerdi. Doktor Ali’nin ayağının sadece incindiğini, üzerine fazla yüklenmemesi gerektiğini söylemişti. O gün okula gitmedi, sınıftaki herkes de Ali’nin durumunu öğrenmişti. Ali’nin canı sıkıldığı için arkadaşlarının gelmesini bekliyordu. Şimdi gelemezlerdi ama okuldan sonra gelebileceklerini düşündü. Onlar gelene kadar telefona baktı. Okuldan çıkma vakitleri gelmişti. Peki neden hala kimse gelmiyordu? Neyse birazdan gelirler nasıl olsa diye düşünerek aldırış etmedi duruma. Saat dokuzda kapı çaldı. Gelen kuzeni Halil’di. Yine de o gelince can sıkıntısı geçti Ali’nin. O da birkaç saat kalıp gitti. Ali arkadaşları gelmediği için üzülmüştü, neden gelmediklerini düşünüyordu.

Yatağına yattı ve içinden şöyle geçirdi: “Arkadaşlarımın hiçbiri bana geçmiş olsun demeye gelmedi ama kuzenlerim geldi demek ki atalarımızın da dediği gibi ‘Dost kara günde belli olur.’” Ali bundan sonra hep onu seven arkadaşlarıyla vakit geçirdi.

Nur Efil T.

Kuzören Ortaokulu

86

DOST KARA GÜNDE BELLİ OLUR

Bir gün iki arkadaş varmış. Bu iki arkadaş iyi anlaşırlarmış nedeni ise diğer arkadaşlarının zengin olmasıymış. Bir gün arkadaşının ailesinin durumu kötüye gitmiş. Bunu öğrenen diğer arkadaş zamanla ondan uzaklaşmaya başlamış ve eskiden zengin olan arkadaşı demiş ki “Neden bana bu kadar soğuk davranıyorsun?” O da susmuş. Ama o gün anlamış ki ‘Dost kara günde belli olur’ bu sözü hiç unutmamış..

Nurselin Ç.

Özkan Halaç Özel Eğitim Meslek Okulu

87

ÇINAR’IN HASTALIĞI

Çınar on yaşında, zeki bir öğrenciydi. Kendisi mavi gözlü, kumral saçlı, esmer bir çocuktu. Hep annesini ve babasının sözünü dinler ve derslerini başarıyla tamamlardı. Hiçbir zaman işlerini aksatmaz ve işlerini güzel bir şekilde tamamlardı.

Çınar bir gün ateşlenmişti. Çınar‘ın arkadaşları dışarıda oyun oynuyor, ama Çınar hastalandığı için dışarı çıkamıyordu. Bir saat sonra Çınar’ın iki arkadaşı Çınar’ı ziyarete gelmişti. Çınar’ın çok ateşi olduğunu gönce çok üzüldüler. Sonra ikisi Çınar’ın hasta olduğunu unutması için bir şey yapmaları gerektiğini anladılar. Daha sonra Çınar’la sohbet etmeye karar verdiler. Çınar’la uzun uzun konuştular ve Çınar’ı neşelendirdiler. Çınar hastalandığını unutuverdi. Konuşurken zamanın nasıl geçtiğini bile anlayamadılar.

Çınar bu olaydan sonra zor zamanlarında yanında olan arkadaşlarının değerini anladı. O sırada aklına “Dost kara günde belli olur” atasözü geldi.

Ayten İdil A.

Melahat Faraçlar İlkokulu

88

EN İYİ ARKADAŞ

Kaan ile Arda çocukluktan beri iki arkadaşmış. Bir de bunun yanında Kaan ve Arda’nın liseden beri tanıdığı Emre ile Efe adında iki arkadaşları daha varmış. Yıllar sonra Kaan’ın fabrikası yanmış ve Kaan iflas etmiş ama Emre ile Efe Kaan’a hiç yardım etmemiş. Kaan dilencilik yapmaya başlamış. Kaan en iyi arkadaşı olan Arda’nın onu neden arayıp sormadığını merak etmiş. Günler, aylar geçmiş. Bir sabah Kaan sokaklarda dolaşırken Arda onu görmüş ve hemen yanına gitmiş. Kaan olanları anlatmış. Arda Kaan’a bir ev ve bir miktarda para vermiş. Kaan fabrikasını düzeltmiş, aynı zenginliğe kavuşmuş. Efe ile Emre ise Kaan’ın fabrikasında işçi olarak çalışmaya başlamışlar. Bir gün Emre ile Efe, Kaan’ın yanına “Canım arkadaşım” diyerek gitmişler. Meğer amaçları fabrikanın başına geçmekmiş. Ama Kaan onlara “Siz benim arkadaşım değilsiniz. Benim bir tane arkadaşım var o da Arda.” demiş. Kaan “Belki duymuşsunuzdur bu atasözünü: Dost kara günde belli olur. Siz ne kadar iki yüzlü insanlarmışsınız. Benim fabrikam yanınca siz hiç bana destek çıkmadınız. Ama Arda öyle mi? Bana yardım etti. Kim benim en iyi arkadaşım olduğunu daha iyi öğrendim.” demiş. Emre ile Efe, Kaan’ın bu sözlerine karşı çok utanmışlar.

Meryem Su T.

Kuzören Ortaokulu

89

DOST KARA GÜNDE BELLİ OLUR

Eslem isminde bir kız varmış herkese yardım etmeyi evindeki her şeyi paylaşmayı severmiş. Evinde yiyecek bulursa tek başına yemez hemen arkadaşlarını çağırır birlikte yerlermiş. Ece herkes tarafından çok seviliyormuş. Eslem en çok Ece’yi severmiş. Oyun oynarken Ece, hiç dikkat etmez, arkadaşlarına sürekli küçük yalanlar söyler, arkadaşlarını kandırırmış. Bir gün oyun oynarken Ece düşmüş. Kimse inanmamış Eslem de Ece’yi hemen doktora götürmüş. Eslem doktora Ece’nin sürekli yalanlar söylediğini, arkadaşlarını kandırdığını, bu duruma üzüldüğünü söylemiş. Doktor Ece’yi yatağa yatırır muayene eder. Bugün hastanede misafir edeceklerini söyler. Eslem’in ona her şeyi anlattığını yaptıklarının yanlış olduğunu, yalnız kalmanın kötü bir şey olduğunu anlatır. Ece Eslem’e kızmış olsa da sonra evet ben kötüyüm bundan sonra iyi olacağım. Çünkü yaptığım doğru değil. Sen kötü günümde yanımda oldun. Yani dost kara günde belli olur dedikleri budur.

Yaren O.

Rüveyde Dörtçelik Özel Eğitim Meslek Okulu

90

DOST KARA GÜNDE BELLİ OLUR

Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde Ahmet ve Mehmet adında iki arkadaş varmış. Ahmet çok zenginmiş Mehmet ise fakirmiş Ahmet ile parası için arkadaş olmuş. Ahmet sürekli Mehmet’e para veriyormuş. Bir yıl arkadaşlıkları sürmüş. Bir gün ailesinin durumu kötüye gitmiş. Bunu öğrenen Mehmet bir süre sonra Ahmet’in artık parası olmadığı için ondan soğumuş. Sonra arkadaşı Mehmet’e neden soğuduğunu sormuş. Bir şey dememiş. Aylar geçmiş hala Ahmet’in ailesinin durumu düzelmemiş. Mehmet ise zengin olmuş. Ahmet Mehmet’in zengin olduğunu öğrenmiş ve ondan az para istemiş Mehmet vermemiş ve o gün Ahmet şunu anlamış “Dost Kara Günde Belli Olur.”

Elvan A.

Yenikonak YBO

91

DOSTLUK

       Çok samimi iki dost ve arkadaşlardı. Biri çok kurnaz, her şeye atılan, meraklı; diğeri ise saf, temiz kalpli, dürüsttü. Kurnaz arkadaş bir gün diğer arkadaşının yanına giderek işlerinin bozuk olduğunu söyledi ve ondan para istedi. Samimi dostu onu kırmadan ve ikiletmeden hemen parayı verdi. Arkadaşı bu parayla işlerini düzeltti.

Bir süre sonra kurnaz olan yine arkadaşının yanına gidip evlenmek üzere olduğunu, nişanlısını çok beğendiğini ve kendisine vermesini istedi. Arkadaşı bunu duyunca çok şaşırdı ve ne diyeceğini bilemedi. Ama onların arasında öyle güçlü bir sevgi vardı ki arkadaşına asla ama asla hayır diyemiyordu ve nişanlısını arkadaşına verdi. Aradan zaman geçti ve saf kalpli olan arkadaşın işleri bozuldu, aklına ilk arkadaşı geldi. Ben ona zamanında çok yardım etmiştim o da bana yardım eder, diye düşünerek çalışmak iççin arkadaşından iş istemeye gitti. Arkadaşı kurnaz olduğu için iş vermedi ve bizimki pişmanlık ve üzüntü içinde eve geri döndü. Saf adam arkadaşının kurnaz olduğunu hala anlayamadı, anlamak da istemiyordu. Kendi kendine “Benim arkadaşım beni nasıl yarı yolda bırakır, ben ona en zor zamanında yardım etmiştim.” diye söylendi.

Ne demişler “Dost kara günde belli olur.” Dost dersin bağrına basarsın, gün gelir sana eli dokunur. Ama bazı dostlar da vardır ki dostunu yarı yolda bırakır gider, hiç düşünmez bile.

Aynur A.

Kuzören Ortaokulu

92

MELİS’İN HASTALIĞI

          Melis’in dört arkadaşı vardı. Adları ise Ece, Sinem, Beril ve en yakın arkadaşı olan Ela.

Bir gün Melis aşağı inip oyun oynarken öksürmeye başladı. Hemen annesine götürdüler. Annesi ateşinin olduğunu ve grip olduğunu söyledi. Melis üç günü evde geçirdikten sonra zil çaldı. Gelen Ece idi. Ece geçmiş olsun demeye gelmişti. Ece biraz oturduktan sonra gitti. Ardından bir zil daha çaldı, bu sefer gelen Beril’di. O da geçmiş olsun demeye gelmişti. O da evine gidince bir zil daha çaldı. Şimdi de gelen Sinem’di. Akşam olup Sinem’de evine gittiğinde Ece en yakın arkadaşı olduğu halde gelmeyen Ela’yı hatırladı. Ve Melis bu olaydan ‘Dost kara günde belli olur’ atasözünü yaşamış oldu.

Melis bu duruma çok üzüldü. Artık bütün arkadaşlarına eşit davranıyordu.

Deniz K.

Melahat Faraçlar İlkokulu

93

DOST KARA GÜNDE BELLİ OLUR

Yaz günlerinden bir gündü. Selim ve Süleyman adında iki arkadaş varmış. Selim bir iş adamı, Süleyman da onun yardımcısıymış. Bir de Selim’in sevmediği Salim adında bir temizlikçi varmış. Selim onu hep küçümsermiş.

Günlerden bir gün Selim ile Süleyman arabayla dışarıya çıkmak üzereyken birden yer sallanmaya başlamış. Selim şoföre “Çabuk çık buradan!” demiş. Şoför, biraz ileri gittikten sonra şoförün üzerine büyük bir taş düşmüş ve orada ölmüş. Arabada olan Selim ve Süleyman’ın üzerine de büyük bir taş düşer. Süleyman arabadan çıkar fakat Selim arabada sıkışır. Süleyman korkusundan Selim’i orada bırakıp kaçar. O sırada oradan geçmekte olan Salim olanları görür. Hemen itfaiyeyi arar ve itfaiye Selim’i sıkıştığı yerden kurtarır.  Selim, bu olaydan sonra aklına şu atasözü gelir: “Dost kara günde belli olur.” Bundan sonra Salim, Selim’in en iyi dostu olarak kalır.

Orhan Efe U.

Kuzören Ortaokulu

94

DOST KARA GÜNDE BELLİ OLUR

Bir gün iki arkadaş varmış. Bu iki arkadaş iyi anlaşırlarmış nedeni ise diğer arkadaşın zengin olmasıymış. Bir gün arkadaşının ailesinin durumu kötüye gitmiş. Bunu öğrenen diğer arkadaş artık zamanla ondan uzaklaşmaya başlamış. Ve eskiden zengin olan arkadaşı neden bu kadar soğuk davrandığını sormuş. Diğer arkadaşı cevap verememiş. Adam anlamış ki “Dost kara günde belli olur.” Bu sözü hiç unutmamış.

Şeyma O.

Yunus Emre Ortaokulu

95

DOSTLUK

       Bir köyde iyi anlaşan Bulut ve Aras adında iki arkadaş vardı. Bu iki arkadaş her gün dağlarda, çayırda oynuyorlardı. Bir gün Bulut ve Aras köy çobanının yanında yaylaya gittiler. Orada koyunlar otlanırken çobandan izin alarak biraz uzaklaşmaya karar verdiler. Çoban onlara “Çok uzağa gitmeyin, birazdan hava kararır, kaybolursunuz.” dedi.  Bulut ve Aras “Tamam.” diyerek yola koyuldular.

Bir hayli uzaklaştılar. Hava da kararmaya başladı. Bulut ve Aras çobanı bulamadılar. Bir o yana bir bu yana dönüp durdular ama hiçbir şey bulamadılar. İkisi de çok korktu ve o geceyi oldukları yerde geçirdiler. Bir yandan da çok acıktılar. Aras’ın yanında biraz ekmek vardı, ikisi bu ekmeği bölüp yediler.

Gece yarısı Bulut kalkıp çobanın yanına gitmeye karar verdi çünkü yolu biliyordu ve Aras’ı korkutmak için böyle bir şey yapmıştı. Bulut gece yarısı kalkıp çobanın yanına gitti. Çoban da bu iki arkadaşı hala arıyordu. Bulut çobanı gördü ve hemen yanına gitti. Çoban “Aras nerede, siz nereye kayboldunuz?” dedi. Bulut “Aras uyuyordu, ben de seni arıyordum.” dedi. Çoban “Aras’ı neden getirmedin, o senden küçük korkar, hadi geldiğin yeri göster de Aras’ı getirelim.” dedi. Bulut “Karanlıkta nerden geldiğimi unuttum.” dedi. Çoban “O zaman yarın sabah hemen Aras’ı bulacağız.” dedi ve uyudular. Sabah olup Aras uyandığında Bulut’u yanında göremeyince şaşırdı ve korktu. “Bulut” diye bağırmaya başladı. Biraz ilerledikten sonra Aras’ın iyi anlaşamadığı bir arkadaşı yoluna çıktı ve Aras yönünü değiştirdi. Aras’ın arkadaşı “Hey Aras ne yapıyorsun burada yoksa kayboldun mu?” dedi. Aras “Evet kayboldum ve yolu bulamıyorum.” dedi. Aras’ın arkadaşı “Ben seni götüreyim, ben biliyorum.” dedi. Aras “Sen iyi arkadaşımsın demek ki ‘Dost kara günde belli olur.’ dedikleri buymuş.” Aras ve arkadaşı Toprak iyi arkadaş olarak çobanın yanına gittiler.

Sema A.

Kuzören Ortaokulu

96

DOST KARA GÜNDE BELLİ OLUR

Günlerden bir gün Merve isimli bir genç kız arkadaşlarının kavgasına şahit olmuş. Aslında ikisini de çok severmiş. Nihal ve Ayşe çok yakın arkadaşlarmış. Ve ikisini de çok severmiş. Fakat bu 2 arkadaş aralarında geçen bu kavgadan dolayı birbirleriyle hiç konuşmuyormuş. Çok yakın arkadaşları olduğu için  bu duruma çok üzülür ve arada kalırmış. Ayşe, Merve Nihal ile konuşursan benimle konuşma gibi laflar etmiş Merve arkadaşlarının arasında kalmış ve bir seçim yapmak zorunda hissetmiş fakat ikisini de çok sevdiğinden dolayı kimin daha iyi arkadaş olduğunu anlayamıyormuş durumu annesine anlatmış annesi iyi günde gerçek arkadaşlarının kim olduğunu anlamak zor demiş. Bu kötü günde anlaşılır demiş. Merve de arkadaşlarını başına kötü bir şey gelmiş gibi bir oyun oynamış. Bir arkadaşı Nihal Merve’nin yanına koşa koşa  gelirken diğeri umursamamış. Merve de kimin gerçekten dostu olduğunu anlamış.

Tuğba Y.

Yenikonak YBO

97

KARA GÜN DOSTU

Ekrem Bey, çok zengin bir iş adamıydı. Şirketleri, apartmanları, arsaları vardı. Ekrem Bey, her pazar arkadaşları ile yemeğe çıkar ve bütün hesapları o öderdi. Ama Ekrem Bey bu durumdan hiç rahatsız değildi. Bir gün iş için Bursa’dan İstanbul’a geçti. İşlerini halledince Bursa’ya gitmek için yola çıktı. İkindin olmadan evine varmıştı. Ama yine günlerden pazardı. Arkadaşları Ekrem Bey’in evine geldiler ve bugün yemeğe akşam gidelim demişler. Ekrem Bey de bunu kabul etmiş. Akşam olunca yine herkes toplanıp yemek yemeye gitmişler. Her zamanki gibi hesapları yine Ekrem ödemiş.

Günlerden bir gün Ekrem Bey’in arkadaşı zora düşmüş ve ondan borç para istemiş. Ekrem Bey de hiç düşünmeden arkadaşına istediği borç parayı verip borcunu ödemesine gerek olmadığını ve arkadaşlıklarının daha kıymetli olduğunu söylemiş. Arkadaşı sıkıntıdan çıkmış. Günler, aylar, yıllar geçmiş bu sefer de Ekrem Bey iflas etmiş ve eğer on gün içinde durumu kurtaramazsa evine haciz gelecekmiş. Ekrem Bey de çok iyi arkadaşlarının olduğunu düşünüp birçok arkadaşına gitmiş fakat hepsi yüzüne bile bakmadan Ekrem Bey’i geri çevirmişler. Ekrem Bey hayal kırıklığına uğrayıp son bir arkadaşına daha gitmiş. Bu arkadaşı Ekrem Bey’in istediği parayı vermiş. Ekrem Bey, bu iyilik karşısında benim kara günümde tek dostumsun deyip arkadaşına sarılmış.

Mustafa C.

Kuzören Ortaokulu

98
ATASÖZLERİ HİKAYELERİ by Mehmet Özdamar - Ourboox.com

DOSTUN İYİSİ

Ayşe’nin, Elif ve Ceren adlı iki arkadaşı vardı. Ayşe Elif ile daha yakındı. Tüm günleri beraber geçirirler, şarkı söyler, resim yaparlardı. Bir gün Ayşe’nin kedisi boncuk kayboldu. Ayşe Elif’e giderek

-Elif, kedim Boncuk kayboldu. Onu bulmama yardım eder misin?

Elif:

-Maalesef ödevim var, yardım edemem diyerek kapıyı kapattı. Ayşe Elif’in bu davranışına çok kırıldı. Hemen Ceren’i çağırdı. Ceren annesine yardım ediyordu, ama annesinden Ayşe’ye yardım etmek için izin istedi. Ayşe anladı ki Elif ona yakın değil, Ceren ona daha yakınmış. İçinden şu sözü söyledi “Dost karar günde belli olur.”

Beren G.

Melahat Faraçlar İlkokulu

100

ELİF VE NİDA

       Günün birinde Elif adlı bir kız vardı. Bu kızın annesi çok hastaydı. Elden ayaktan düştü. Elif annesinin durumuna çok üzülse de elinden bir şey gelmiyordu. Bir de Elif’in sınıf arkadaşları Merve ve Nida vardı. Elif gerçek arkadaşının Merve olduğunu düşünüyordu.

Elif ertesi gün okula gitti. Merve ve Nida Elif’i çok özlediklerini söylediler. Elif hep Merve ile vakit geçiriyordu. Nida’da hep diğer arkadaşları ile vakit geçiriyordu. Ama Nida Elif’i diğer arkadaşlarından daha çok seviyordu. Çünkü Nida’nın babası vefat ettiğinde Elif’ten başka arkadaşı yanına hiç gelmemişti. Nida ağlarken Elif hep onu güldürmeyi, teselli etmeyi başarmıştı. Elif’in annesini tüm mahalle çok severdi. Çünkü Elif’in annesi herkese yardım eder, herkesi severdi. Bu yüzden mahalledekiler de onu çok severdi. Günlerden bir gün Elif’in annesini hastaneye kaldırdılar. Elif’i annesinin yanına götürmediler. Nida Elif’in yanına gelerek onu teselli etmeye çalıştı fakat Elif bir türlü sakinleşemiyordu. Nida’nın aklına Merve’yi aramak geldi. Elif de Merve’nin yanına gelmesini istedi ancak Merve evleri yakın olmasına rağmen ‘’Uykum var.’’ diyerek gelmedi. Elif çok üzüldü çünkü dostum dediği insan kötü gününde yanında olmamıştı. Elif Nida’dan özür diledi çünkü gerçek dostunun Nida olduğunu hiç anlamamıştı. Sonrasında hastaneden güzel haber geldi. Elif’in annesi iyileşti ve eve geldi.

Merve bu olaydan sonra okula gitti ve herkese gerçek dostunun kim olduğunu, kötü gününde kimin yanında olduğunu anlattı. Düştüğünde yanında Nida’nın olduğunu söyledi. Merve onun sadece yakın bir arkadaşı olarak kaldı.

Mukaddes B.

Kuzören Ortaokulu

101

 

NE EKERSEN ONU BİÇERSİN

102

NE EKERSEN ONU BİÇERSİN

Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde. Bir köyde iki zengin varmış. Bu iki zenginin kocaman tarlaları varmış. Birisinin tarlası diğerininkinden büyükmüş ve bundan dolayı hep kahvelerde kendisini över, diğer köylüleri küçük düşürürmüş. Diğer zengin ise hiç öyle değilmiş. O, diğer köylülere çok yardımcı olur, kendisini övmezmiş.

Sonbahar aylarında tarlası büyük olan zengin adam kış aylarından önce hiç meyve ve sebze ekmemiş. Bundan dolayı diğer çiftçilerden erzak istemiş. Ancak diğer çiftçiler kendilerini sürekli aşağılayan, küçük düşüren bu adama yardım etmek istememişler ve erzak vermemişler. Zengin adam hemen koşa koşa diğer zengine gitmiş. Kış için hazırlık yapamadığını bu sebeple diğer köylülerden yardım istediğini ancak kimsenin ona yardım etmediğini söylemiş ve ondan erzak istemiş. Ama zengin ona “Sen kendini övmeyip, diğer köylüleri aşağılamasaydın onları küçük düşürmeseydin onlar sana her türlü yardımı yaparlardı. Atalarımız ne demiş ‘Ne ekersen onu biçersin.’ Sen kötülük ektin, kötülük biç.” karşılığını vermiş.

Tuba T.

Yunus Emre Ortaokulu

103

NE EKERSEN ONU BİÇERSİN

Yaz günlerinden bir gündü. Muhammed adında bir iş adamı varmış. Çok uzun bir gökdeleni varmış. Muhammed yolda yürürken bir dilenci görmüş. Dilenciye adını sormuş. Dilenci Abdullah, der. Muhammed  “Senin kimsen yok mu?” diye sorar. Dilenci “Benim kimsem yok.” der. Muhammed dilencinin elini tutar ve ona restauranta götürür. Karnını bir güzel doyurur. Karnını doyurduktan sonra ona bir ev ve güzel bir iş bulur. Abdullah, Muhammed’e dualar eder ve işine başlar. Günlerden bir gün Muhammed borç batağına düşer. Muhammed’in elindeki her şeyi alırlar. Artık Muhammed’in de bir şeyi kalmaz ve bir terazi alıp başkalarını tartarak para kazanır. Muhammed’in yanından üstünde mücevher olan bir adam geçer. Adam gözlüğünü indirir ve şaşırarak “Muhammed” der. Muhammed o zengin adamın yardım ettiği Abdullah olduğunu anlar. Abdullah, Muhammed’e neler olduğunu anlatmasını ister ve Muhammed’in karnını doyurup ona bir ev verir ve ortağının olmasını ister. Muhammed kabul eder ve mutlu bir şekilde yaşarlar.

Orhan Efe U.

Kuzören Ortaokulu

104

AYŞE’NİN HATASI

Ayşe çok başarılı ve akıllı bir çocukmuş. Okuluna düzenli bir şekilde gider, öğretmeninin verdiği ödevleri en iyi şekilde yapmaya çalışırmış.

Ayşe okullar  yaz tatiline girdiği dönemde artık dersler bittiği için  çok seviniyor dışarıda istediği kadar oyun oynayabileceğini düşündüğü içinde çok mutlu oluyormuş. Yaz dönemi hiç kitap okuyup, ders çalışmayan ve tüm vaktini oyun oynayarak geçiren Ayşe tüm öğrendiklerini  yavaş yavaş unutmaya başlamış. Anne ve babasının ona kitap oku, derslerini tekrar etmeye çalış ki unutmayasın demelerini hiç  umursamadan vaktini geçirmeye devam etmiş.

Yaz tatili bitip okullar açılınca Ayşe biraz üzgün ve isteksizce okuluna gitmiş. Öğretmeni yaz dönemi öğrencilerinin ne kadar verimli geçirip geçirmediklerini öğrenmek için onlara, daha önce işledikleri konularla alakalı sorular sormuş. Ayşe ise soruya cevap verememiş çok üzülmüş. Evde ağlayarak annesine okulda olanları anlatmış. Annesi de ona; “Ayşe bunu unutma ne ekersen onu biçersin” demiş.

Yaren O.

Rüveyde Dörtçelik Özel Eğitim Meslek Okulu

105

NE EKERSEN ONU BİÇERSİN

Ben bir gün okula giderken yolda bir de gördüm ki kötü çocuklar geliyorlar. Bu çocuklara herkes kötü davranıyor. Bende oradan uzaklaşmaya kalktım ama çocuklar geldi ve sende bize harçlık ver dediler bende çok korktum. “Hayır yok” dedim onlar da “Öyle mi dur bakalım” dediler. Ben “hayır yapmaya hakkınız yok” dedim öğretmene seslendim. “Öğretmenim öğretmenim bana kötü davranıyorlar” diye bağırdım. Onlar hemen kaçtı. Öğretmen ailelerini aradı toplantı yaptı. Ve çıktıklarında ben onlara “Ne ekersen onu biçersin yani nasıl davranırsanız öyle bir karşılık alırsınız” dedim.

Tuğba Y.

Yenikonak YBO

106

KÖTÜLÜK YAPARSAN KÖTÜLÜK BULURSUN

Bir köyde yaşlı ve fakir bir adam yaşarmış. Bu adam genellikle süt satmakla karnını doyururmuş. Ama sütten kazandığı para ona yetmiyormuş ve bir iş daha bulmuş. Bu sefer de bakkallık yapmaya başlamış.

Adam yine evini geçindiremiyormuş. Adamın aklına şöyle bir fikir gelmiş: “Eğer ben süte su eklersem ve bakkaldaki yiyeceklerin fiyatını arttırırsam belki o zaman daha çok para kazanırım ve evimi geçindirebilirim.” diye düşünmüş. Adam bunları yapmaya başlamış. Köy halkı ona: “Ya neden süt su gibi ve bakkaldaki fiyatlar arttı?” diye söylenmiş. Tabi köy halkı bunu yaşlı adamın yaptığını düşünmüşler ama o adamın böyle bir şey yapmayacağını da düşünmüşler. Köy halkının içine bir şüphe düşmüş ve akıllarını şöyle bir fikir gelmiş: “Yaa madem biz yaşlı adamın yapmadığını düşünüyoruz bunu bir kanıtlayalım. Biz köy halkından güvenilir birini seçelim, bakalım o zaman da böyle bir şey olacak mı?” diye düşünüp adamı test etmişler. Adam sabah bakkala girdiğinde bir bakmış bakkalda başka bir adam var. Adam “Bu bakkalı ben yürütüyordum niye sen geçtin başına?” diye sormuş. Ama adamın sorduğu soruyu bakkaldaki adam “Öyle gerekti amca.” diyerek geçiştirmiş. Neyse adam ertesi sabah bakkala ekmek almaya girdiğinde ekmeğe bir lira denilince adamın surat ifadesi değişmiş. Adam yaptığı hatanın farkına varmış ama köylü adamı dışlamış. Köylü de adama bakkaldaki yiyeceklerin hepsinin fiyatını yükseltmiş ve süte de zam yapmış. Adam bir bakmış her şey çok pahalı. Adam böyle olduğunu görünce içinden “Ben köy halkına haksızlık yaptım, şimdi de onlar bana aynısını yapıyor.” diye söylenmiş. Adam köy halkına bu durumu açıklamış ve köy halkı da adama hiç cevap vermeden gitmişler. Köy eski haline geri dönmüş.

Yani adamın yaptığı çok yanlış bir davranışmış. Adam her şeyin fiyatını yükseltmiş. Köylü de adama, adamın onlara yaptığının aynısını yaparak adamın farkına varmasını sağlamışlar. Yani haksızlık yapan haksızlık, kötülük yapan kötülük bulmuş.

Nur Efil T.

Kuzören Ortaokulu

107

NE EKERSEN ONU BİÇERSİN

Ben oyuncaklarımı kumbarama attığım paralarla alırım. Aynı benim gibi Esra da kumbarasında para biriktiriyordu. Amacı beş ay para biriktirerek annesine istediği ayakkabıyı almaktı. Sabırla beş ay kumbarasında haftalık harçlığını biriktirdi ve sonunda annesine istediği ayakkabıyı aldı. Anladı ki sonunda ne ekersen onu biçersin…

Safiye E.

Özkan Halaç Özel Eğitim Meslek Okulu

108

YARDIMSEVER BALIK LİKYA

Balık Likya eğlenceli, neşeli, yardımsever bir balıktı. En büyük eğlencesi arkadaşlarıyla saklambaç, köşe kapmaca, yüzgecim sende gibi oyunlar oynamaktı.

Bir gün yüzgecim sende oynarken oyun oynadıkları alana büyük bir gemi yaklaşmıştı. Merakla geminin etrafında dolaşırken, arkadaşı Simbat, gemiden atılan bir ağa takıldı. Bir anda çırpınmaya başlamıştı.

-Kurtarın beni kurtarın! diyordu. Diğer balıklar biz de ağa takılırız diye kaçmaya başlamışlardı. Ama Likya arkadaşının yanındaydı. Onu kurtarmak için kesici bir çöp buldu ve ağı kesip Simbat‘ı kurtardı. Simbat:

– Bu yardımseverliğini hiç unutmayacağım dostum, dedi. İkisi beraberce o alandan uzaklaştılar.

Günler sonra balık Likya okyanusta dans ederek, şarkı söylüyordu. Kendini öyle kaptırmıştı ki, sanki bu büyük okyanusta sadece kendisi varmış gibiydi. Bu yüzden yaklaşan tehlikenin farkında bile değildi. Büyük bir köpek balığı Likya’yı yemeğe hazırlanıyordu. Son dakikada Simbat bütün olanları görmüştü ki köpekbalığının kafasına insanların attığı bir cam şişeyi fırlattı. Balık Likya olayın şaşkınlığıyla donup kalmıştı. Simbat:

– İyi misin? diye sordu. Likya:

– İyiyim Simbat. Sen benim hayatımı kurtardın. Simbat:

-Unuttun mu sen de benim hayatımı kurtarmıştın, dedi. Likya akşam yatağında yaşadıklarını düşünürken, aklına şu atasözü geldi: “NE EKERSEN ONU BİÇERSİN.’’

Beren G.

Melahat Faraçlar İlkokulu

109

DOSTLUK

O gün pazartesiydi. Mehmet adında bir adam varmış. Bu adam çok zenginmiş. Yolda yürürken salıncakta oturan çaresiz bir adam varmış. Mehmet adamın yanına gitmiş. “Ne oldu, neden çok üzgünsün” demiş. O adam da “Benim iş yerimi şikâyet etmişler ve iş yerimi kapattırdılar” demiş. “Peki senin adın ne?” demiş. “Benim adım Mustafa” demiş. Mehmet Mustafa’ya bir iş bulmuş. Aradan bir yıl geçmiş ve Mehmet’in geçtiği yerden bu sefer Mustafa geçiyormuş ve o bana iş bulan adam demiş, yanına gitmiş. “Sen ne yapıyorsun burada” demiş. Bir şey yapmıyorum, demiş. Mustafa neden bu kadar üzgünsün, demiş. Evime haciz geldi, iş yerim kapandı, ne yapacağımı bilmiyorum, demiş. Ben sana yardım ederim, sen bana yardım etmiştin, demiş. Olmaz, ben onu benim başım sıkışınca sen bana yardım et diye yapmadım, demiş. Buna rağmen Mustafa, Mehmet’e yardım etmiş ve evindeki eşyalarını geri getirtmiş, aynı iş yerini açtırmış.

Sümeyra C.

Kuzören Ortaokulu

110

ALİ

Ali adında yaramaz bir çocuk varmış. Ali her gün okula gidermiş. Okulda mahallesindeki arkadaşlarına sürekli şakalar yaparmış. Arkadaşlarının bir gün topunu alır, saklar. Başka bir gün oyuncaklarını alır götürürmüş. Ali’nin arkadaşları hep böyle yapıyor diye üzülüyorlarmış. Bir gün demişler ki Ali’ye ders verelim diye karar vermişler. Herkes Ali’yi görünce sırtını dönmüşler, oyun oynamamışlar, eşyalarını paylaşmamışlar. Ali’de konuşmazsanız konuşmayın diye kızmış. Arkadaşlarını umursamamış. Ancak zamanla çok üzülmüş. Yalnız kaldığı için mutsuz olmuş. Annesi de “Arkadaşlarına iyi davransaydın  onlar da seninle oynardı, sen onlara hep kötü davrandın ne ekersen onu biçersin, senin için yaptığım keki al arkadaşlarına götür özür dile barışın” demiş. Ali keki arkadaşlarına götürmüş. Hepsinden özür dilemiş.

Atakan B.

Rüveyde Dörtçelik Özel Eğitim Meslek Okulu

111

NE EKERSEN ONU BİÇERSİN

Fahri adında bir amca varmış bu amca gençliğinde çok cimrilik yaparmış. Kendi çocuklarına bile kötü davranır karısını hep dövermiş. Paralarını da içkiye verir ailesi çoğu zaman aç kalırmış. Zaman geçmiş çocuklar büyümüş iş sahibi olmuşlar. Fahri amcanın karısı ölmüş ve Fahri amca yalnız kalmış. Paraları tükenmiş çocuklarının kapısına gitmiş hiçbir çocuğu ona yardım etmemiş. Fahri amca çaresiz bir şekilde evine dönmüş yaptığı hataları bir bir düşünmüş ve kendi kendine ne ektiysem onu biçiyorum ben bunu hak ettim demiş. Evinde bakıma muhtaç bir şekilde ölmüş.

Elvan A.

Yenikonak YBO

112

MERT’İN PİŞMANLIĞI

Günün birinde bir tane Hasan amca yaşarmış. Bu Hasan amcanın altı tane torunu varmış ve onları çok severmiş. Hiçbirisine bir kere bile kızmamış çünkü kendisini örnek alıp başkalarına da böyle davranmalarını istemezmiş. Onlara karşı hep güler yüzlüymüş ama aralarından bir tanesi çok kibirliymiş.

Bu, Hasan amcanın en küçük torunu Mert’miş. Mert kimseye gülmez, kimse ile arkadaşlık kurmazmış. Hep kendini düşünürmüş. Anne ve babasına bile karşı çıkarmış. Ama anne babası Mert’in küçük olduğunu düşünerek pek söylenmezlermiş. Hasan dede Mert’in annesini yani kızını uyarmasına rağmen kızı babasını dinlememiş ama Hasan amca kızının bir gün pişman olacağını biliyormuş. Kızı Mert’e hiç kızmak istemiyormuş çünkü Mert doğduğunda çok zor hastalıklar atlatmış. Bu yüzden hiç kızmak ya da onu uyarmak istemiyorlarmış. Yıllar sonra Mert büyümüş fakat ne okuyabilmiş ne de evlenebilmiş. Annesi ve babası Mert için çok üzülüyorlarmış. Hatta annesi, babasını yıllar önce dinleseydi belki de Mert şimdi çok akıllı bir çocuk olacaktı. Annesi çok pişman olmuş ancak elinden başka bir şey gelmiyormuş. Mert şimdi bir psikoloğa başvurmuş. Mert küçükken yaptıklarını bir düşünmüş. Çok yaramazmış, hiç ders çalışmazmış, arkadaşlık ilişkileri berbatmış, kimseyi dinlemezmiş, sanki kendisi her şeyi biliyormuş gibi hep burnunun dikine gitmiş. Ama Mert şöyle bir düşününce ne kadar saçma şeyler yaptığını anlamış. Pazartesi günü başvurduğu yere gitmiş. Orada yaptığı şeyleri anlatmış. Psikolog Mert’e: “Mert Bey siz küçükken hayatınıza yaptığınız yanlışları ekmişsiniz şimdi ise onları biçiyorsunuz. Yani ne ekerseniz onu biçersiniz. Siz daha gençsiniz, hayatınızda sanki bunları hiç yaşamamış gibi yeni bir sayfa açın. Yeniden üniversiteye gidin. Hayatı yeniden yaşayın.” demiş.

Mert bunları eve gidince iyice bir düşünmüş ve bunları uygulamayı düşünmüş. Sonrasında denemiş. Hatta sonuç olarak başarılı bile olmuş. Mert okumuş ve geçmişte yaptığı saçmalıklardan dolayı özür dilemiş. Çok pişmanmış. Mert hayatına hep yanlış tohumları ekmiş ve onları biçmiş. Ama şimdi hatasını anlamış ve doğru tohumları ekmiş.

Aynur A.

Kuzören Ortaokulu

113

NE EKERSEN ONU BİÇERSİN

Yaşlı adamın eşi her gün evde tereyağı yapar yaşlı adamda onu bakkala götürüp satar geçimini böyle sağlarmış. Bir gün bakkal yaşlı adamın getirdiği tereyağını tartmış ve eksik geldiğini görmüş. Yaşlı adam geldiğinde bunu ona söylemiş… Yaşlı adam da “Aman efendim bizim evde tartı yok sizden aldığımız bir kilo şekeri tartı olarak kullanırız” deyince bakkal yaptığından çok utanmış… Ne ekersen onu biçersin…

Berke A.

Özkan Halaç Özel Eğitim Meslek Okulu

114

EMRE’NİN DOĞUM GÜNÜ

Emre 10 yaşına bugün girecekti. Arkadaşı Emir’i davet etmeyi unuttu. Emir üzüntüden ne yapacağını şaşırdı. Emre ve arkadaşları eğlenirken onun ödev yapması hiç hoşuna gitmiyordu. Günler geçti Emir’in doğum günü geldi, Emir de Emre ona ne yaptıysa aynısını yaptı, yani doğum gününe çağırmadı. Emre de arkadaşının doğum gününde eğlenmek yerine ödev yaptığı için çok üzgündü. Doğum günlerinden günler geçti Emre ile Emir arkadaşlarının doğum gününde bir araya geldiler ve o gün Emre Emir’ den özür diledi.

Emir kabul etti ama bir şartla dedi “Eğer bana bu durumu anlatan atasözünü söylersen affederim” dedi. Emre düşündü taşındı ve “Buldum” diye bağırdı “Ne ekersen onu biçersin” dedi ve iki arkadaş barıştılar.

Deniz K.

Melahat Faraçlar İlkokulu

115

NE EKERSEN ONU BİÇERSİN

İki tane iyi dost aslan ile kaplan varmış. Bu ikisi çok iyi anlaşırlarmış. Ormanları çok sever, karşılarındaki hayvanlara iyi davranırlarmış. Her zaman onlarla ilgilenir, onları hiçbir zaman aç bırakmazlarmış.

Sonra bir gün aslan ile kaplan birlikte geziyorlarmış. Avcılar her yere tuzak kurmuşlar. Amaçları hayvanları yakalamakmış. Aslan ve kaplan tuzağa düşmüşler. Ama ormandaki tüm hayvanlar onlara yardıma koşmuşlar ve onları kurtarmışlar. Buradan çıkaracağımız ders: “Ne ekersen onu biçersin…”

Şeyma O.

Yunus Emre Ortaokulu

116

İYİLİK

Soğuk bir kış günüydü. Turan Bey işinden evine geliyordu. Dışarıda paltosuz, ayakları çıplak birini gördü ve onun yanına gidip adın ne diye sordu. Adam da benim adım Veli dedi. Turan Bey, Veli’ye neden ayakkabıların ve palton yok, dedi. Benim onları alacak param yok. Ben bir mağazada çalışıyordum. Beni oradan kovdular. Ben de o parayla geçiniyordum. Param kalmadığı için üzerimdeki sattım. Turan Bey de bu duruma çok üzüldü. Veli’ye “Sen gönlünü ferah tut, sana bir iş buluruz” demiş. Hemen gidip Veli’nin üstüne palto ve ayakkabı almış, sonra Veli’nin karnını doyurup iş aramaya gitmişler ve bir markette Veli’ye bir iş bulmuşlar. Veli bunca şey için Turan Bey’e onlarca teşekkür etmiş. Turan Bey önemi yok deyip evine gitmiş. Aradan aylar geçmiş Turan Bey iş yerine gidince patronu Turan Bey’i çağırtmış, ona ondan daha iyi birini bulduğunu söylemiş ve onu işten atmış. Evi de patronunun olduğu için evden de gitmek zorunda kalmış. Turan Bey parkın bankında otururken bir anda Veli gelmiş ve ne yapıyorsun burada, bu hâlin ne, demiş. Turan Bey olanları Veli’ye anlatmış. Veli hemen Turan Bey’in karnını doyurup ona bir iş bulmak için götürmüş ve ona fabrika da bir iş bulmuş. Turan Bey ne ekersen onu biçersin lafını şimdi daha iyi anlamış.

Mustafa C.

Kuzören Ortaokulu

117
ATASÖZLERİ HİKAYELERİ by Mehmet Özdamar - Ourboox.com

NE EKTİM, NE BİÇTİM?

Barış adında bir genç yaşıyordu. Bu genç çok iyi huylu, hep doğru söyleyen, insanlara sevgi saygı gösteren bir gençti. Kimse onun hakkında kötü söz söylemez, yalan konuşmazdı.

Barış’ın bir gün aklına bir fikir geldi “Ben hep köylüye iyi davrandım, bu sefer ben kötü olsam bana iyi davranırlar mı?” diye düşündü. Bir karar aldı, bundan sonra köylüye kötü davranacaktı. Neler olacağını merak ediyordu. Sabah yataktan kalktı ve her sabah olduğu gibi odun toplamaya gitti. Genellikle odunculara yardım ediyordu. Giderken karşısına yaşlı bir adam çıktı. Adam “Evladım, lütfen yardım et bana.” dedi. Barış gülerek “Ben senin hizmetçin miyim, kendi yükünü kendin taşı, hatta dur benimkileri de taşı.” dedi. Bunu gören köylü “Neyse bugün ters tarafından kalktı herhalde, belki de bir şeye canı sıkıldı.” diye düşünüp geçip gitti. Barış bu durumdan istifade edip her gün yaşlı adama odun taşıttı. Bunu gören köylü sinirlendi ve yaşlı adama üzüldüler. Köylülerin hepsi Barış’ı gördükçe onunla dalga geçti, kötü davrandı ve odunlarını ona taşıttılar. Barış da aynı yaşlı adam gibi iki hafta odun taşıdı.

Gün bittiğinde Barış bir sevindi, bir sevindi. Çünkü gün bittiğinde iş de bitmişti. Barış yatağa uzandı ve “Tövbe bundan sonra kimseye kötülük yapmam, eskiden ne iyiymişim be!” diye düşündü. Barış’ın o günün olaylarını anlattığı ve arsası çok olan bir adam “Evlat atalarımız ne demiş ‘Ne ekersen, onu biçersin.’ Bak ben kabak ektim, kabak yerine fasulye çıkacak değil ya.” dedi.

Aynur A.

Kuzören Ortaokulu

119

NE EKERSEN ONU BİÇERSİN

Bir varmış bir yokmuş. Bir gün yaramaz mı yaramaz Ayşe adında bir genç varmış. Etrafındaki insanlara hep kötü davranırmış. Bir gün öğretmeni çağırmış ve neden kötü davrandığını sormuş. Ve demiş ki sen insanlara kötü davranırsan onlarda sana kötü davranır. Ayşe düşünmüş ve insan önce kendini iyi düşünmeli hatayı kendinde aramalı. O günden sonra iyi davranmaya başlamış insanlarda ona iyi davranmış. Ne ekersen onu biçersin sözünü anlamış…

Kadircan D.

Özkan Halaç Özel Eğitim Meslek Okulu

120

BİR ÇOCUĞUN HİKÂYESİ

Köyün birinde bir çocuk varmış. Bu çocuk çok ama çok zekiymiş. Derslerinde çok iyiymiş. Sınavlarında en yüksek puanı o alırmış. Diğer arkadaşları onu kıskanırlarmış. Yine de bunu belli etmezlermiş. Hatta çalışıp da adam mı olacaksın ya da meslek sahibimi olacaksın diye söylerlermiş. Ama yine de alınıp ders çalışmaktan vazgeçmemiş. Hep kararlı bir şekilde ders çalışırmış. Geleceğine yatırım yapmak içinmiş. Arkadaşları onunla alay etmeye başlarmış. Ama kararından vazgeçmemiş. Yıllar geçmiş çocuk büyümüş ve çok ünlü bir şirket sahibi olmuş. Onunla alay eden arkadaşları hiçbir şey olmamış. Onunla alay eden arkadaşları bir gün şirketi ziyaret edip şirketin sahibini görmek istemişler. Arkadaşının odasına gitmişler ve onu orada görünce şok olmuşlar. Zamanında alay ettikleri arkadaşları karşılarında duruyormuş. Arkadaşlarından iş istemişler fakat arkadaşları eskiden yaptıkları aklına gelmiş ve onlara ne ekersen onu biçersin, sizlere iş miş yok, demiş.

Meryem Su T.

Kuzören Ortaokulu

121

BERİL‘İN BAŞARISI

Beril sekizinci sınıfa gidiyordu. On üç yaşındaydı ve LGS ‘ye hazırlanıyordu. Eğer LGS sınavından güzel bir sonuç çıkarırsa ailesi ona yavru kedi alacaklarına söz vermişlerdi.

Beril‘in okulunda iki haftada bir deneme sınavı gibi sınavlar oluyordu. Okullarında A-B sınıfları vardı. Genelde A sınıfında yüksek seviyeli öğrenciler olur, B sınıfında ise düşük seviyeli öğrenciler olurdu. O yüzden herkes çok çalışarak A sınıfına girmeye çalışıyorlardı.

Beril A sınıfına daha yeni girmişti. Aslında kendini salmıştı son zamanlarda. Telefon bakmayı da çok seviyordu. Annesi sürekli Beril’e kendisini salmamasını ve eğer kendisini salarsa B sınıfına gideceğini söylüyordu. Ama annesinin bu sözleri nafile. Normalde Beril’in sınıfı günde ortalama iki yüz soru çözmeleri gerekiyordu. Ama Beril günde yüzün altında soru çözüyordu… Sınav günü geldi çattı. Beril’in sınavlarında normalde orta seviyeli sorular çıkardı ama o gün yeni nesil sorular çıkmıştı. Beril ise çok çalışmadığı için bu sorular zor gelmişti. Cevapları geldiğinde çok üzüldüler. Çünkü Beril çok düşük bir puan almıştı. Beril çok üzgündü. B sınıfına tekrar geri döndü çünkü. Annesinden özür diledi. Annesi Beril’e biraz kızdı. Dedi ki “Eğer benim dediğim gibi çok çalışıp telefona bakmasaydın şimdi B sınıfında olmayacaktın.” diye tekrarladı. Beril bu sefer daha inançlıydı. Çok çalıştı, günde iki yüz veya iki yüze yakın sorular çözüyor ve bol bol kitap okuyordu. Annesi de artık söylenmeyi bırakıp ona hep aferin diyerek destekliyordu. Sınav günü geldi. Yine yeni nesil sorular çıkmıştı. Ama Beril bu sefer daha iyi sonuç çıkarıp A sınıfına geçmeyi başardı. Annesine “Anneciğim bu sefer kendimi salmayacağım” dedi. Annesinin suratında bir tebessüm oluştu.

Beril bu olayın sonunda hedeflerine ulaşmak için çok çaba sarf etmesi gerektiğini anladı.

Ayten İdil A.

Melahat Faraçlar İlkokulu

122

İYİYKEN KÖTÜ OLMAK

Aras adlı bir çocuk ve ailesi vardı. Aras’ın babası bir köye polis olarak atandı ve Aras artık bir köy okuluna gidecekti. Aras çok iyi bir çocuktu. Annesiyle Aras’ın okuluna kayıt yaptırdılar ve Aras artık okula gidiyordu. Aras sabah olunca erkenden kalktı ve üzerini giyinip okula gitmeye hazırlandı. Ve okula gitmek için çıktı.

Aras daha yolları pek bilmiyordu. Oradan geçen bir öğrenciye “Merhaba ben Aras, sen de mi okula gidiyorsun? Ben yolu karıştırdım da.” dedi.  Öğrenci “Ya bana ne ben sana söylemem sen kendin bul.” dedi. Aras üzülerek oradan ayrıldı ve kendisi geze geze okulu buldu. Okula gelince oradaki sınıf arkadaşları Aras’la hep dalga geçtiler. Aras hiç ses çıkarmadı ve sırasına geçerek öğretmenini bekledi. Diğer arkadaşları Aras’ı okul çıkışı futbol oynamaya davet ettiler. Aras “Tamam olur, gidelim.” dedi. Okul çıkışı top sahasına gittiler. Aras arkadaşlarıyla iyi anlaşmaya başladı. Top oynadıktan sonra herkes evlerine gitti. Aras eve gidince arkadaşları gibi konuşmaya başladı. Annesi “Aras ne oluyor sana, sen kaba konuşmazdın.” dedi. Aras “Anne arkadaşlarım da kaba konuşuyor.” diye cevap verdi. Aras sabah olunca annesinde habersiz okula gitti. Arkadaşlarıyla buluştu. Annesi “Oğlumuz arkadaş ortamına uyup kötü davranmaya başladı.” dedi. Babası da ona hak verdi ve “Gelince Aras’la konuşalım.” dedi.

Aras arkadaşlarıyla bir olup derslere girmedi, mahallede herkese kötü davranmaya başladı. Aras artık diğer arkadaşlarına uyup kötü bir çocuk olmuştu.

Mukaddes B.

Kuzören Ortaokulu

123

 

 

 

 

 

 

KOMŞU KOMŞUNUN KÜLÜNE MUHTAÇTIR

124

KOMŞU KOMŞUNUN KÜLÜNE MUHTAÇTIR

Kış günlerine yaklaşan bir sonbahar günüydü. Alimiye Teyze ve Merve, Zeynep komşularmış. Merve ve Zeynep’in anne ve babası ayrılmış, Merve ve Zeynep kendi kendilerine bakıyorlardı. Bu iki kardeş daha on yaşında olduğu için yemek yapmayı bilmiyorlardı. Komşu Alimiye Teyze de yaşlı, kimsesi olmayan bir kadındı. Alimiye Teyze soba yakmasını bilmediği için kışları çok üşüyordu. Bir gün Merve ve Zeynep Alimiye Teyze’nin evine gelip sobasını kurmuşlar. Alimiye Teyze bunun üzerine çocuklar bana her gün gelip sobamı yakar mısınız, diye sordu. Kız kardeşler de olur, dedi. Kardeşler de bunun üzerine sen de bize yemek hazırlar mısın, der. Alimiye Teyze de bunu kabul eder ve kardeşler evlerine geri dönerler.

Orhan Efe U.

Kuzören Ortaokulu

125

KOMŞU KOMŞUNUN KÜLÜNE MUHTAÇTIR

Birbirlerine çok yakın yerlerde yaşayan insanlar en küçük şeylere bile ihtiyaç duyar ve bunun için komşusunun kapısını çalarlar. İnsanın nasıl biri olduğu  komşularıyla olan ilişkisinden anlaşılır. Bazen önemsiz bir şeyin eksikliği işimizi aksatır. Bir soğan için bile komşuya koşulur. Komşu her zaman komşunun imdadına yetişir.

Şule B.

Rüveyde Dörtçelik Özel Eğitim Meslek Okulu

126

KOMŞU KOMŞUNUN KÜLÜNE MUHTAÇTIR

Bir mahallede yan yana iki tane komşu varmış. Biri Sibel hanımın zengin evi diğeri ise yoksul Ayşe hanımmış. Sibel hanım zengin olduğu için kibirli ve havalıymış. Ayşe hanım da fakir ama çok iyi biriymiş. Bir gün Sibel Hanım evde ateşler içindeymiş. Ayşe hanım onun sesini duyarak hemen komşusunun evine gitmiş. Ve ona çorba falan yapmış içirmiş. Neyse Sibel Hanım iyileşmiş. O zaman Sibel Hanım anlamış ki Komşu komşunun külüne muhtaçtır.

Elvan A.

Yenikonak YBO

127

YALNIZ KADIN

Köyün birinde bir kadın yaşarmış. Bu kadının meyve ağaçları, çiçekleri, bahçesi ve bir de küçücük bir kulübesi varmış. Kadın bu kulübede yaşarmış. Ama bu kadın kendisinin kimseye muhtaç olmadığını, kimseden yardım almadan her şeyi yapabileceğini düşünürmüş.

Bir gün bahçede ağaçlarını sularken köylerine yeni taşınan çocukla karşılaşmış. Kadın çocukla sohbet etmek istemiş ve hemen yanına çağırmış. Biraz konuştuktan sonra çocuk giderken kadına “Bir şeye ihtiyacınız olursa beni çağırabilirsiniz, hemen gelirim.” demiş. Kadın gönülsüzce “Tamam.” demiş. Çocuk gittikten sonra kadın çok öfkelenmiş. Çünkü onun kimseye ihtiyacı yokmuş. Yani o öyle düşünüyormuş. İki gün sonra kadın bahçesini daha da güzelleştirmek istemiş. Ve köylerine gelen çiçek satıcısından bir düzine gül fidanı almış. Bahçeye dikmek için eğilirken birden beli ağrımaya başlamış. Bunu gören yan komşusu hemen yardıma koşmuş. Yardım etmek istemiş. Bu sefer kadın bağırarak “Benim yardıma ihtiyacım yok!” demiş. Komşusu üzülerek oradan ayrılmış. Yine bir gün bahçesinin etrafına çit çekmek istemiş. Çünkü bahçesinin ayrı bir köşesi olmasını istemiş ama yapamamış. Mahallenin çocukları birleşip ona güzel bir çit çekmişler. Kadın yine razı olmamış. Günler geçtikçe kadın da yaşlanıyormuş. O gün kadın bu küçük kulübede yaşamak istememiş. Kadın belediyeye haber vermiş. Evdeki eşyaları çıkarınca o küçük kulübeyi yıkmışlar. O gün de inşaat malzemeleri ısmarlamış ve getirmişler.

Kadın bu işi tek başına yapamayacağını anlayınca komşularından özür dileyerek aslında onlara ihtiyacının olduğunu söylemiş. Kadının evini bir haftada bitirmişler. Artık kadının evine eskisinden daha çok misafir geliyor olmuş.

Nur Efil T.

Kuzören Ortaokulu

128

KOMŞU KOMŞUNUN KÜLÜNE MUHTAÇTIR…

Bir gün genç bir adam bahçesinde çalışırken yan komşusunun yardıma ihtiyaç duyduğunu anlamış ve yardımına gitmeyerek arkasını dönmüş. Komşusu buna çok üzülmüş. Aradan günler geçmiş ve genç adam bahçede düşüp ayağını kırmış komşusundan yardım istemiş. Komşusu onun gibi yapmamış yardıma koşmuş. O zaman genç adam ‘Komşu komşunun külüne muhtaçtır’ sözünü hatırlayarak utanmış ve komşularıyla iyi geçinmiş.

Safiye E.

Özkan Halaç Özel Eğitim Meslek Okulu

129

KOMŞULUK

Ayşe uzak ıssız bir evde yaşayan yaşlı bir teyzeydi. Tüm tanıdıkları çok uzaklardaydı. Böyle yaşamaktan çok sıkılmıştı. Kendine bir arkadaş bulmak istiyordu.

Ayşe Teyze bir gün pazara giderken bir yere takılıp düştü. Ayağını kırmıştı. Buna çok üzüldü, çünkü yalnızlık üstüne birde ayağını kırmak gerçekten çok kötüydü. Ayağı da çok acıyordu. Bu durumu duyan yan evdeki dört kişiden oluşan aile Ayşe Teyze’ye gerçekten çok acımışlardı. Babaları “Yan evde oturan Ayşe Teyze’ye yardım etmeliyiz” dedi. Anneleri “Evet, katılıyorum. Yalnızlık üstüne bir de ayağını kırması çok kötü olmalı” dedi. Bu düşünceye çocuklarda katıldı. Ayşe Teyze’ye yardım ederek onun acısını dindirmeye karar verdiler. Eve geldiklerinde Ayşe Teyze ile konuştular, onu güldürdüler ve neşelendirdiler. Ayşe Teyze’nin yüzünde bir tebessüm oluşmuştu.

O günden sonra Ayşe Teyze ile çok yakın komşu oldular. Artık her zaman birbirlerine görmeye geleceklerdi.

Ayten A.

Melahat Faraçlar İlkokulu

130

KOMŞU

Yağmur adında bir kız varmış. Bir de Yağmur’un en yakın arkadaşı Kumsal varmış. Yağmur ve Kumsal’ın evleri birbirine çok yakınmış. Hatta bu ikisi komşuymuş. Bir gün Yağmur ve Kumsal’a öğretmenleri bir proje ödevi vermiş. Yağmur’un haberi olmadan Kumsal ödevi kendi yapmış. Yağmur Kumsal’ın yanına geldiğinde Kumsal proje ödevini çoktan yapmış. Hatta ödevin altına Yağmur’un adını bile yazmış. Yağmur bunu öğrenince çok üzülmüş çünkü projenin içinde kendi fikirlerinin olmasını istermiş. Yağmur, projenin anlamsız olduğunu anlamış ama Kumsal üzülmesin diye bir şey söylememiş. Yarın okulda öğretmenlerine ödevi göstermişler fakat öğretmenleri ödevi beğenmemiş ve tekrar yapmalarını söylemiş. Okuldan eve giderken Yağmur, Kumsal ben sana söylemek istedim ama sen üzülme diye söylememiştim. Yağmur, Kumsal’a “Sen hiç komşu komşunun külüne muhtaçtır atasözünü duydun mu?” demiş. Her ne olursa olsun bana gelip benden yardım istemeliydin. Biz seninle hem arkadaş hem komşuyuz, demiş. Kumsal hatasını anlamış ve Yağmurla beraber ödevi baştan yapmaya başlamışlar.

Meryem Su T.

Kuzören Ortaokulu

131

KOMŞU

Bir gün evleri birbirine çok yakın olan iki tane komşu varmış. Birinin ismi Yeliz, diğerinin ismi Yeşim’miş. Bu komşular birbirleriyle iyi geçinirlermiş. Bir gün Yeşim’in bir arkadaşı yangında ölmüş. Yeşim dertleşecek birine ihtiyaç duymuş. Orada aklına komşusu Yeliz gelmiş ve onu aramaya karar vermiş ve doğruca telefonunu eline alıp komşusunu aramış Başından geçenleri anlatınca komşusu şu sözü söyler ‘komşu komşunun külüne muhtaçtır’.

Yaren O.

Rüveyde Dörtçelik Özel Eğitim Meslek Okulu

132

KOMŞU YARDIMI

Mahallemiz sakin ve huzurluydu. Ama aşağıdaki katta bulunan komşumuzun çocukları çok ses çıkartıyorlardı. Bir yandan da çocukların sesi huzur veriyordu çünkü onlar çok masumlardı. Gelirleri fazla yoktu ve ben elimden geldiğince onlara yardım ediyordum. Yani ek fazla bir işe yaramıyordu ama en azından çocukların karınları doyuyordu.

Alt katta bulunan komşumun bir alt katı daha vardı. Orada oturan komşularımız varlıklılardı ama tardım etmiyorlardı. İnsanlar neden böyle yapıyorlar anlamıyordum gerçekten. “Komşu komşunun külüne muhtaçtır.” atasözünü kimse bilmiyor muydu yoksa? Bu herkese öğretilmesi gereken bir atasözüydü bence. O komşumu severdim ama yardım etmemesi pek hoş bir durum değildi. Üstelik komşumun adı Sevgi’ydi. İnsanlardan ismine göre davranması beklenemez tabi ama neyse. Ben bir gün ona oturmaya gittim ve durumları anlattım. Meğerki komşum bu durumdan haberi yokmuş bu nedenle yardım etmediğini söyledi.

Konuyu baştan sona aktardım ve o da yardım etti. Çocuklara kıyafet, eve yiyecek aldılar ve kadına da ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için para verdiler ve yardım ettiler. Ben de çok mutlu oldum çünkü komşuluk dar zamanında ona yardım etmek ve onun da senin dar zamanında senin yanında olmasıdır.

Aynur A.

Kuzören Ortaokulu

133

YARDIMLAŞMA

Soğuk bir kış günüydü. Neriman Teyze çok hastaydı. Doktora giderken ayağı bir taşa takılıp, yere düşmüştü. Komşular yardımına koştular. Neriman Teyze’yi hemen hastaneye götürdüler. Neriman Teyze’nin beli incinmişti. Buna herkes çok üzülmüştü. Ancak yapacak bir şey yoktu. Bu durumda Neriman Teyze’nin yataktan kalkmaması lazımdı. Peki ona kim yemek yapacaktı? Bütün mahalleli toplanıp bir karar aldılar. “Her gün birimiz yemek yapalım dedi Nermin Halam. Dönüşümlü olarak Neriman Teyze’ye yemek yapıyorduk artık. Sonunda sıra bize gelmişti. Annem Neriman Teyze’ye tarhana çorbası ve bulgur pilavı yapmıştı. Tam çıkarken sordum:

-Anne bütün mahallenin Neriman Teyze’ye yardım etmesi ne iyi değil mi?

-Evet yavrum. Başımıza gelen felaketlerde birlik, beraberlik içinde olmak çok önemlidir. Bugün Neriman Teyze’nin başına gelen yarın bizim başımıza gelebilir.

-Anne ben de seninle geleyim, pencere önündeki çiçekleri sularım. Hem ne demişler komşu komşunun külüne muhtaçtır.

Beren G.

Melahat Faraçlar İlkokulu

134

KOMŞULUK

Bir kış günüydü. Öğlen vaktiydi. Ayşe Hanım evinin önüne çıkmış, evinin önündeki karları kürüyordu ama Fatma Hanım’ın evinin evine doğru kürüyordu. Fatma Hanım dışarı çıktı ve neden benim evimin önüne kürüyorsun diye bağırdı. Ayşe Hanım sanane, dedi. Burası benim evimin önü bunu yapmaya hakkın yok, dedi. Ayşe Hanım bal gibi de var, dedi. Fatma Hanım elimden bir kaza çıkmadan eve gireyim, dedi ve evine girdi. Artık ikisi de küsmüştü. Ne selam, ne sabah veriyorlardı birbirlerine. Bir ay olmuştu. Ayşe Hanım’ın misafiri gelecekti ama ne tesadüf Fatma Hanım’ın da misafiri gelecekti. Fatma Hanım’ın sütü Ayşe Hanım’ın da kakaosu bitmişti. Ayşe Hanım ve Fatma Hanım bütün komşularını gezdiler ama hiçbirinde o malzemeler kalmamıştı. Bakkalda da bitmişti. En sonunda birbirlerinin evlerine gidip istediler. İkisi de birbirlerinden özür dileyip birbirlerine sarıldılar ve komşu komşunun külüne muhtaçtır atasözünü ikisi de anlamıştı.

Mustafa C.

Kuzören Ortaokulu

135

İKİ KOMŞUNUN HİKAYESİ

İki komşudan biri diğerine güzel şeyler hediye etmek istemiş. Çiçekleri vazoya koymuş. Bu komşu çok iyi birisiymiş. Diğeri ise çok kötüymüş. Komşusunun verdiği çiçekleri çöpe atmış. Bir günde bu komşu diğer komşuya hediye vermiş. Bir vazoya çiçekler koymuş. Bu komşu bir ara iyi komşusunun evine gitmiş. Bakmış ki onun verdiği hediyeyi, komşusu bir güzel vazoya koymuş. Bir güzel demiş ki hediyemi geri ver iyi komşu çok üzülmüş ve hediyeyi geri vermiş demiş ki: komşu her zaman  iyi günde kötü günde yanında olur.

Atakan B.

Rüveyde Dörtçelik Özel Eğitim Meslek Okulu

136

KOMŞU

Ayşe ile Fatma çok iyi komşulardı. Bunlar çok iyi anlaşıyorlardı. Sanki kardeş gibi birbirlerini çok seviyorlardı. Hatta akrabaları Ayşe’yi çok nadir arar sorarlardı. Bu yüzden Ayşe akrabalarını pek sevmezdi.

Günlerden bir gün Fatma rahatsızlandı ama pek aldırış etmedi. Çünkü kimseyi telaşlandırmak istemiyordu ve kimseye bir şey söylemedi. Gün geçtikçe hastalığı biraz daha arttı. Ayşe şüphelendi ve sordu: “Fatma neyin var, bana söylemediğin bir şey falan mı var, biraz hata gibisin?” Fatma “Evet.” dedi. Ayşe Fatma’ya biraz kırılmış ama onlar hiç küsmezlerdi. Akşama doğru Ayşe sıcacık çorba yapıp Fatma’ya götürdü. Fatma çok teşekkür etti. İkisi de hem yaşlılarmış hem de yalnız yaşıyorlardı. Bu yüzden Ayşe Fatma’ya bir şey olmasından korktu ve bu geceyi beraber geçirdiler. Akşam yemeğinde Ayşe mükemmel bir sofra hazırladı. Gece çok güzel geçti. Fatma sabah uyandığında kendisini çok iyi hissediyordu. Fatma’ya ertesi gün bir telefon geldi. Çocukları ve torunları geliyordu. O gün geldi ve Fatma’nın evi cıvıl cıvıl çok sesleriyle doldu. Fakat Fatma bu kalabalığa rağmen Ayşe’yi unutmayarak onu da çağırdı. Ayşe Fatma’nın bu davranışına çok sevindi. Fatma’nın kızları Ayşe’yi de çok seviyorlardı çünkü Ayşe gerçekten çok iyi birisiydi.

Fatma “Ben hastayken verdiğin emekler için çok teşekkür ederim.” dedi. Ayşe de rica ederek “Ne de olsa biz komşuyuz.” dedi.

Sema A.

Kuzören Ortaokulu

137
ATASÖZLERİ HİKAYELERİ by Mehmet Özdamar - Ourboox.com

KOMŞULUK

Apartmanın birinde Ayşe ve Fatma diye iki tane komşu varmış. Bu iki komşu birbirlerini çok severlermiş, ihtiyaçları olduğunda da birbirlerine söylerlermiş. Bir gün Fatma’ya bir misafir gelecekmiş. Fatma her şeyi yapıp hazırlamış. Tam o sırada evde ceviz olmadığını fark etmiş. Ayşe’ye giderken misafirleri gelmiş. Fatma misafirlerini içeri almış, oturtmuş ve hemen Ayşe’ye gitmiş. Fatma, Ayşe’nin kapısını çalmış ve Ayşe’den ceviz istemiş. Ayşe hemen mutfağa gitmiş, elinde biraz cevizle geri dönmüş. Fatma Ayşe’ye teşekkür etmiş ve misafirlerinin yanına dönmüş.

Sümeyra C.

Kuzören Ortaokulu

139

KOMŞU KOMŞUNUN KÜLÜNE MUHTAÇTIR

Aynı köyde yaşayan Merve ve Zeynep isimli iki komşu varmış. Zeynep’in sahip olduğu üzüm bağlarında kış geldiğinde gübrelemek için kül kullanılırdı. Bir gün Zeynep ve eşi evdeki tüm külleri arabaya yükleyip küçük tarlalarına götürürler. Tarlayı güzelce temizledikten sonra asmaların altına külleri gübre olarak dökerler. Son üç asmaya geldiklerinde külleri biter. Eşinin üzülmesine dayanamayan Zeynep Hanım, hemen komşusu Merve’den kül ister. Merve tüm külleri onlara verir. Komşularınızla aranızı iyi tutun. Komşu komşunun külüne muhtaçtır.

Şeyma O.

Yunus Emre Ortaokulu

140

YARDIM

Babamın işi nedeniyle Burdur’a taşınmak zorunda kaldık. Ailemle Burdur’a yeni evimize gittik. Orada kimseyi tanımıyorduk.

Evimizi yerleştirdik. Orada komşumuzun biri bize yemek getirdi. Ona çok teşekkür ederek yemeği aldık. Annem komşuyla tanıştı sonra biraz sohbet ettiler. Sohbetleri bitince komşumuz evine gitti. Komşumuz da yaşlı bir kadındı. Anneme “Anne yaşlı ninenin getirdiği yemekler çok güzeldi, ben biraz yedim.” dedim. Annem de “Evet güzel yemekleri var.’’ dedi ve eve geçtik. Bir gün sonra yaşlı kadının evinin önünde bir sürü araba vardı. Annem yaşlı kadının evine gitti. Yaşlı komşumuz hastalanmıştı. Annem gönüllü olarak yaşlı kadına bakmayı teklif etti. Kadının bir tane kızı vardı. Kızı bakacağı için annem “Tamam.” diyerek eve döndü. Ancak kadının kızı hiç iyi biri değildi. Annesine hep kötü davranıyordu ama bundan kimsenin haberi yoktu. Yaşlı kadına eziyet ediyor, ona hiç bakmıyordu. Annem yaşlı kadının evine yemek götürürken evden gelen birtakım sesler duydu. Gidince kızının yaşlı kadına eziyet ettiğini gördü. Hemen müdahale etmek istedi ancak önce telefonu alıp polisi aradı ve kızı şikayet etti. Polis gelerek kızı tutukladı. Bu olay sonrasında yaşlı kadına annem bakmaya başladı, her gün ona yemek götürdü.

Kadın anneme “Allah senden razı olsun kızım, bana sahip çıktın.” dedi. Annem “Olur mu hiç teyzem sen bana evimi taşırken o kadar yemek getirdin, yardımcı oldun. Demek ki komşu komşunun külüne muhtaçtır.” dedi. Sonrasında hayatlarımıza mutlu mesut devam ettik.

Mukaddes B.

Kuzören Ortaokulu

141

ADA VE CEYLİN’İN ANTRENMANLARI

Günlerden bir gün hem Ceylin’in hem de arkadaşı olan Ada’nın antrenman günleri belli olmuştu. Ceylin’in antrenman günleri pazartesi, salı ve çarşamba idi. Ada’nın ise perşembe ve cuma günleriydi. Pazartesi günü gelmiş Ceylin antrenmana hazırlanıyordu. Ancak o sırada annesinin işi çıkmış bir yere gitmişti. Ceylin antrenmana nasıl gideceğini düşünürken telefon çaldı. Arayan Ada’nın annesiydi. Ada’nın annesi şöyle dedi:

-Ceylin’ciğim annen işi çıktığı için bir yere gitmiş bu yüzden seni biz bırakacağız. Ceylin hemen hazırlanıp aşağı indi. Ada’nın annesi kapıda bekliyordu. Ceylin’i de alıp gittiler. Günler geçti, perşembe günü gelmiş ada antrenmana hazırlanırken annesinin işe gitmesi gerekmişti. Gitmeden önce şöyle söyledi:

-Bugün seni Ceylin’in annesi bırakacak. Ada hemen hazırlanıp aşağı indi. Ceylin ve annesi Ada’yı da alıp antrenmana gittiler. Ada herkesin yardıma ihtiyacı olabileceğini anladı tıpkı şu atasözü gibi “Komşu komşunun külüne muhtaçtır.”

Deniz K.

Melahat Faraçlar İlkokulu

142

KOMŞUMUN BANA YARDIMI

Bir zamanlar çok sevdiğim bir komşum vardı. Ben ne zaman dara düşsem hep yanımda olurdu. Ama şimdi ne yazık ki hayatta değil. Şimdi ise komşuluk çok gelişmiş değil varsa bile çok nadiren vardır.

Bugün evimin yanına yeni birileri taşındı. Sabah bir kalktığımda “Buraya hiç insan gelir miymiş?” dedim kendi kendime. Komşum benden bir kap yemek istedi. “Daha yeni taşındık, tam yemek malzemelerimiz yok, bir kap yemek verebilir misiniz?” deyince ben de hemen dolaptaki çorbayı verdim ve aklıma eski komşum geldi. İçimden “Vay be! Kim benden yemek isterdi ki demek ki komşuluğu unutmayanlar da varmış.” diyerek içeri geçtim. Ertesi gün komşum bana geldi ve elinde tatlısı ile gelmişti. Ben çok şaşırmıştım, hiç beklemiyordum. Komşuma geçen gün kahve içmeye gittim ve gerçekten çok iyi bir insandı. Güler yüzlü ve anlayışlı biriydi. Hemen kaynaştık. Aradan bayağı bir zaman geçti ve ben hastalandım. Komşum evime gelmiş ama benim evde olmadığımı görünce telaşlanıp hemen beni aradı. “Neredesin Fatma abla, evde olmadığını görünce çok telaşlandım, hemen yanına geleyim.” dedi. Ben de “Hastanedeyim Özge biraz hastalandım.” dedim. Özge hemen yanıma gelerek “İyi misin?” diye sordu. “İyiyim Özge, merak etme.” dedim. “Sen burada çok bekleme Özge istersen evdekiler merak eder seni.” dedim ve o da hemen eve gitti. Sağ olsun ondan sonraki gün çorba getirdi iyileşeyim diye. Ben de hemen o çorbayı içtim ve çok iyi geldi. Ama biraz daha hastanede kalmam gerekiyormuş ve ben biraz daha hastanede kaldım. Ama Özge hiçbir zaman gelmeyi eksik etmedi. Kendi kendime “Komşuluk galiba bu.” dedim.

Hiç beklemezdim böyle bir komşum olacağını ama demek ki hala komşuluğun ne demek olduğunu bilenler varmış.

Nur Efil T.

Kuzören Ortaokulu

143
This free e-book was created with
Ourboox.com

Create your own amazing e-book!
It's simple and free.

Start now

Ad Remove Ads [X]
Skip to content