Arda uzun boylu, kahverengi gözlü, küçük burunlu, kıvırcık saçlı 12 yaşlarında bir çocuktu. Gülünce gözlerinin içi güler, gülmeyi çok severdi. Pratik zekasıyla her işi halledebilen, her soruna çözüm bulabilen becerikli ve akıllı bir çocuktu.Okulda başarılı bir öğrenciydi. Büyüklerine karşı saygılı, küçüklerine karşı sevgi doluydu. Cesaretli, hoşgörülü, yardım sever bir çocuktu. Ama hiç kızmıyor değildi. Arkadaşlarının haksızlıklarına , büyüklerinin anlayışsızlıklarına kızıyor, kızdığı zaman da sürekli kaşlarını çatıyordu. Sorunları çözüme kavuşturunca ancak rahatlıyordu. Arda ve ailesi İstanbul’ da yaşıyordu. Anne ve babası mühendisti. Bir de 15 yaşında abisi vardı.
Arda, yaşadıkları şehirde kendini yalnız hissediyordu. Arkadaşları olsun , oyunlar oynasın, sırlarını paylaşsın istiyordu ama böyle bir ortamı yoktu.Oysaki dedesinin ve anneannesinin yaşadığı köyde-Çanakkale’nin Elmacık köyü- sevdiği çok arkadaşı vardı.Bunlardan biri de Ali’ydi.Ali köyün çobanı Mehmet’in en küçük oğluydu.Ali okulların tatil olduğu zamanlarda babasına yardım eder.Özellikle yaz tatilinde keçi çobanlığı yapardı.Ali’de Arda gibi 12 yaşında derslerinde gayet başarılı mütevazı bir çocuktu.
Sonunda Arda için beklenen gün geldi. Yaz tatilinde dedesinin yanına Elmacık köyüne gidecekti. Anne ve babası işleri gereği on gün Çanakkale’de kalacak, Arda’yı yaz sonuna kadar burada bırakacaklardı. Arda için bu süre özlemini çektiği köy yaşamı için bulunmaz fırsattı. Özellikle Ali ile sabah erkenden buluşup keçilerle birlikte meraya çıkmaya bayılıyordu. Çanakkale yolculuğu boyunca meraların, derelerin çok sevdiği arkadaşlarının hayallerini kurdu.
Öğle saatleri gibi köye vardılar. Onları köyün meydanındaki kahvede sabahtan beri bekleyen dedesi karşıladı. Arda’nın dedesi yıllarca Anadolu’nun dört bir yanında çalışmış emekli bir öğretmendi. Eşi ise ev hanımıydı. Bu iki ihtiyar bu küçük köyde mutlu bir hayat sürdürüyorlardı. Beraberce yenilen keyifli bir öğlen yemeğinden sonra Arda’nın aklına Ali geldi. Aslında daha köye varmadan bile aklındaydı.Hatta köye gelmek istemesinin en büyük sebebinin Ali olması çok açıktı.Dedesine Ali’yi sordu. Evlerinin yolunu hatırlıyorum gidebilir miyim diyerek izin istedi. Dedesi Ali’nin gözlerindeki heyecana kayıtsız kalamazdı. Keşke biraz vakit geçirebilseydik diye tatlı bir sitem etse de izin verdi. Arda arkadaşını düşünerek İstanbul’dan getirdiği hediyeleri de kaptığı gibi yola fırladı. Köyün toprak kokulu huzur dolu yollarına attı kendini.
Etraftaki çiçeklere, ağaçlara, tek katlı evlere, gördüğü hayvanlara öyle kaptırmıştı ki kendini karşısından gelen çocuğu görmüyordu. Çocuk en son seslendi.
-Ardaaa!
Arda’nın yüzünde güller açtı: “Ben de sana geliyordum Ali. Heyecanla bu anı bekledim. Yaz tatili gelsin diye çok sabırsızdım. Seninle keçilere bakmayı, oyunlar oynamayı iple çekiyordum. Bütün sene bunların hayali ile geçti.” Dedi. Ali de tüm bu sözleri onaylarcasına gülümsedi. “Hadi o zaman , tam zamanında geldin, gidelim keçileri otlatalım birlikte. Ama benim kadar çalışacaksın diyerek takıldı Arda’ya. Arda üstüne başına baktı, geçen senelerden tecrübeliydi. Her kıyafetle, her ayakkabıyla gidilmezdi keçilere. Ama değiştirmekle vakit kaybetmek istemedi. ” Hadi gidelim o zaman, keçilerin beşi bende beşi sende ona göre” dedi. Elindeki poşeti uzattı ve unutmadan vereyim bunları senin için getirdim dedi. Ali çok sevindi, duygulandı, biraz da mahcup olarak teşekkür etti. Ali keçileri yerlerinden çıkardı ve beş tanesini Arda’ya emanet etti. Arda’nın pazarlığı ile bu şekilde anlaşmışlardı. Arda geçen yazdan neler yapması gerektiğini hatırlıyordu. Bir yandan da keçilerin başına bir iş gelirse ve Ali’yi zor durumda bırakırsam diye korkuyordu. Arda’nın çok sevdiği o meraya vardılar. Doğanın büyüsüne kapılmamak elde değildi. Arda attı kendini yerlere ve özgürlüğüne kavuşmuş gibi yerlerde yuvarlanmaya başladı. Bir taraftan da bağırıyordu: “Oh be! Uzun binalardan, kalabalıklardan bıkmıştım. Burası cennet.” Ali arkadaşının bu mutlu hallerini izlemeyi çok sevdi.
Ne kadar da neşeli görünüyordu arkadaşı keçilerin ardında koşarken.Onlarla birlikte hoplayıp zıplıyor, onların meleme sesine Arda’nın coşkulu sesi karışıyordu.”Keske hiç ayrılmasak ” diye düşündü.En yakın arkadaşıydı Arda ama tam ona iyice alışıyordu ki okullar açılıyor ve Arda yine gidiyordu.O böyle düşüncelere dalmışken Arda seslendi:Ali, yarış yapalım mı hadi?Koca Çınar’a önce varan yarışı kazanır.”Ali durur mu?Iki arkadaş koşmaya başladı.Ama ikisi de kıyamadı diğerini geçmeye.Beraber vardılar Koca Çınar’ın yanına.Dostluk kazanmıştı yine.Gün batarken ertesi gün buluşmak üzere ayrıldı iki kafadar.Ertesi gün Ali’yi evde bulamadı Arda.Babası “Ali tarlaya gitti oğlum.Tarla çok uzak olduğu için seni beklemedi.İşi bitince gelir, sen bekle burda.” dese de Arda gitmek istedi.”Amca siz yerini tarif etseniz bana, ben de gideyim.” dedi ısrarla.Ali’nin babasından yeri öğrenen Arda yola koyuldu.
Arda “Giderim.” demişti demesine ama bir süre sonra yoruldu. Ali’nin babası haklıymış diye düşündü. Daha yolu yarılamamıştı bile ama ayaklarının artık onun komutlarına uymak istemediğini fark etti. “Biraz dinleneyim sonra giderim nasılsa daha erken” diyerek bir ağacın gölgesine oturup temiz havayı içine çekti. “Burada ne güzel kitap okunur. Kuş sesleri, temiz hava…”
Arda’nın aklından geçenler ve hayalleri onu başka dünyalara alıp götürdü. Arda ne kadar süre orada öylece kaldı, bilmiyordu. Gözlerini ovuşturdu. Kendisine inanamıyordu. Biraz dinleneyim diye oturduğu ağacın altında uyuyakalmıştı.Söylenerek yerinden kalktı.Daha yolu uzundu.Kaybedecek zamanı yoktu.Giderken yola da dikkat ediyordu.Buralardan ilk defa geçiyordu.Ali’nin babasının tarif ettiği tarlaya daha önce gitmemişti.Ama bu köyü çok iyi biliyordu, her yaz Ali ile yeni bir yer keşfediyordu bu güzel ve küçük köyde.Şimdi yalnızdı ve bilmediği yollardan geçiyordu.Biraz tedirgindi ama doğanın güzelliği bu düşüncelerinden uzaklaştırdı ve adımlarını hızlandırarak yürümeye devam etti.
Uzun süre yürümüştü Arda, ayaklarının ağrısından anlıyordu bunu.Ali’nin sesini duydu uzaklardan sonunda onu bulmuştu.Bir an yol hiç bitmeyecek sanmıştı.Ama Ali’nin sesi ile tüm yorgunluğu silinip gitmişti.Ali’yi görünce sevincini saklayamadı.Arda’yı bir anda karşıssında gören Ali de hem şaşırmış hem de sevinmişti. “Burası çok uzak Arda, yorulmadın mı? derken gülen gözlerle arkadaşına bakıyordu.İki arkadaşın da yorgunluğu birbirlerini görünce bir anda kaybolmuştu.Arda gülerek “Duydum ki yardıma ihtiyacın varmış, ben de arkadaşıma yardıma geldim.”dedi munzurca gülerek.Ali de “yapılacak iş çok sonra yoruldum diye mızıkçılık etmek yok ama .” diye karşılık verdi arkadaşına neşeli bir şekilde.Ve iki arkadaş şakalaşmayı bırakıp çalışmaya koyuldular.Vakit ne çabuk geçmişti anlamamışlardı.Hava kararmaya başlamıştı.Eve gitmek üzere yola koyuldu iki arkadaş. Sohbet ederek ilerlediler. Evlerine iyice yaklaşmışlardı.
Vedalaşarak ayrıldılar. Arda mutfaktan gelen güzel kokuları duyunca iyiden iyiye acıktığını anladı. Yemeğini yedikten sonra hemen uykuya daldı. Uykuya dalar dolmaz rüya görmeye başladı. Rüyasında uçurumun kenarında Ali ile gün batımını izliyorlardı. Ali bir anda aşağı yuvarlandı. Ter içinde uykudan uyanan Arda rüyasını hemen gidip dedesine anlattı. Dedesi sadece bir kabus gördüğünü tekrar uyuması gerektiğini söyledi. Sabah kahvaltısını yapıp rüyasını anlatmak için hemen Alilerin eve doğru yola çıktı. Alilere vardığında ailece kahvaltı yapıyorlardı. Arda’yı kahvaltıya davet ettiler ama karnı tok olduğu için oturmak istemedi. Daha sonra iki arkadaş dışarı çıktılar Arda akşam gördüğü rüyadan Ali’ye bahsetti. Ali de aslında köyde buraya benzer bir yer olduğunu söyledi. Arda’nın merakı daha da artmıştı. Orayı bir an önce görmek istiyordu. Hemen yola koyuldular. Gittikleri yer köye yirmi dakika uzaklıktaydı ama görülmeye değer bir yerdi. Arda burada mağaraya benzeyen küçük oyuklar olduğunu fark etti.
Merak duygusu ikisini de sarmıştı artık. Güneşin vurmasıyla mağaradan yansıyan ışıklar adeta ikisini de içeri davet ediyordu. Tehlikeli bir macera olabilirdi ama muhteşem ikili bu fırsatı kaçıramazdı. Hem Arda İstanbul’da böyle bir maceraya nasıl atılabilirdi ki? Korku ve merakla içeri usul usul girdiler. Onca ufak mağaranın arasında keşfettikleri bu mağara sanki bin yıllık bir hazineyi Arda ve Ali’ye sunuyordu.
Işıltılı taşları görünce ikisi de çok şaşırdı. Ali hemen işe koyuldu ve en güzel olduğunu düşündüğü taşı sökmeye başladı. Arda onu unutmamış ve eli de boş gelmemişti. O da bu eşsiz güzellikten bir parçayı en yakın arkadaşına vermek istiyordu. Uzun uğraşlar sonucu taşı yerinden söktü ve Arda’ya hediye etti. Güneş yavaş yavaş batarken Arda, Ali’nin İstanbul ile alakalı sorularını cevaplıyordu.
Zaman, Elmacık’ta İstanbul’dakinden farklı akıyordu Arda için. Adeta hızına yetişemiyordu. Günler bir bir geçiyor, İstanbul’a dönüş günleri yaklaştıkça Arda’nın içini hüzün kaplıyordu. En yakın arkadaşını geride bırakacak olmak, koca koca binaların arasında yeniden kaybolacağını hissetmek, yeşilin tüm tonlarına hasret kalacak olmak, okulda yeterince eğlenemeyeceğini hatırlamak… Tüm bunlar Arda’yı çok üzüyordu ancak tatil henüz bitmemişti ve en yakın arkadaşı kapının önünde onu bekliyordu. Boşa geçirilecek zaman yoktu. Ali ve Arda yeni anılar biriktirmek üzere evin önünden hızla ayrıldılar. Yeni rotaları köye yürüyerek bir saat uzaklıktaki Çavuşlu şelalesiydi. Şelaleye geldiklerinde Arda gördüğü manzara karşısında adeta büyülenmişti.Hemen şelalenin yanına koştu ve en yüksek kayanın üzerine çıkıp manzarayı seyretmeye başladı.Suyun,kuşların,böceklerin ve hafif hafif esen rüzgarın oluşturduğu huzur dolu sesleri dinlerken Ali’nin sesiyle irkildi:
-Arda, aşağı gel.Orası biraz tehlikeli,kayıp düşebilirsin.
dayanamadı ve Ali’nin yanına geldi.Sonra güzel bir yer buldular,sırt sırta verip geçirdikleri güzel günleri konuşmaya başladılar.Arda’nın aklına Ali’nin ona hediye ettiği parlak taşlar geldi.O da Ali’ye bu taşlardan hediye etmek istiyordu.Ertesi gün parlak taşların oduğu yere gitmek için sözleştiler.
Ertesi gün kahvaltılarını yapıp yola koyuldular.Kayalıklara geldiklerinde Arda hemen taşları aramaya başladı.Arda’nın gözüne çok güzel bir taş ilişti.Ama tek başına alamıyordu.Ali ona yardım etmek isterken ayağı kaydı ve kayalıklardan düştü.Arda ne yapacağını bilemiyordu.Yardım istemek için köye doğru koşmaya başladı.Bir taraftan da bu olayın sorumlusu olduğunu düşünüyor,ağlıyordu.Arda, dedesi ve Ali’nin babası ile Ali’yi bulunduğu yerden kurtarıp Çanakkale’ye hastaneye götürdüler.Hastanedeki doktor ilk müdahaleyi yaptıktan sonra tedavinin İstanbul’da bir hastanede devam etmesi gerektiğini söylediğinden hep birlikte İstanbul’a gittiler.Ali ve Arda’nın köyde yaşadıkları güzel günler Ali’nin iyileşmesiyle İstanbul’da devam ediyordu. Ali,Arda’nın olanlardan kendisinin sorumlu olduğunu unutturacak şeyler söylüyordu.Onun sayesinde hiç görmediği yerleri,büyük camileri, tarihi camileri ve daha bir sürü yeri gördüğünü söylüyor ve teşekkür ediyordu.Bazı olumsuz durumların bile iyi şeylere fırsat doğurabileceğini söylüyordu.
Ali’nin tedavisi tamamlanmış ve köye dönme vakti gelmişti.Bir sonraki yaz görüşmek ümidiyle birbirlerine sarıldılar ve Ali otobüse binip camın kenarından Arda’ya el sallamaya devam ederken otobüs gözden kayboldu.Tüm bu yaşananlar Ali ve Arda’ya yaşanılan yerlerin güzel olmasını sağlayan şeyin aslında insanın dostlarının olduğunu öğretti.
Bu hikaye OKU-YORUM eTwinning proje ekibindeki öğrenciler tarafından zumpad web2 aracı ile oluşturulmuştur.Kitabın kapağı öğrencilerin hazırladıkları kitap kapakları arasında yapılan anket sonucu seçilmiştir.

Published: May 31, 2021
Latest Revision: Jun 1, 2021
Ourboox Unique Identifier: OB-1158625
Copyright © 2021